Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

​​ABD-İran çatışması: Etki alanları ve beklentiler

Ortadoğu’yu yakından takip eden gözlemciler, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’taki iki saldırısının sonuçları hakkında görüş ayrılıkları yaşıyor. İyimser gözlemcilere göre; ABD’nin bu operasyonları, Saddam Irakı’na karşı uygulanan plana benzer bir şekilde, İran’a karşı savaşın zirvesini temsil ediyor. Bilindiği üzere ABD Irak’a on yılı aşkın bir süre ambargo uygulamış, daha sonra askeri olarak saldırarak rejimini devirmişti. Bu görüşü savunanlar planın aynı olduğunu, yani abluka, zayıflatma ve askeri operasyonu içerdiğini söylüyor. Aradaki tek farkın; George W. Bush’un Saddam rejimini devirmeyi hedeflemesi, Donald Trump yönetiminin ise, İran rejimini; nükleer silah çalışmalarından vazgeçirmek, balistik füzelerini kontrol altına almak ve Arap bölgesini istikrarsızlaştırmaya yönelik politikalarını değiştirmeye zorlaması olduğunu düşünüyorlar.
General Kasım Süleymani, Afganistan’da Taliban Hareketi’ni, Kafkasya, Pakistan ve Orta Asya’daki bazı ABD muhalifi örgütleri destekliyordu. Dolayısıyla ABD, Süleymani suikastına benzer suikastlara devam ederek, İran’ı caydırmayı, söz dinlemesini ve müzakere masasına oturmasını sağlamayı hedefliyor. Bu müzakere masasında İran’dan zarar gören birçok Arap ülkesinin de yer alması öngörülüyor.
Diğer bir bakış açısı ise kötümser, ya da kendine göre son derece gerçekçi. Bu görüştekilerin karamsarlığının dayanağı tarihtir.
ABD ile İran, 1979'dan beri çatışma halindedir. Bu uzun çatışma sürecinde İran, her rauntta ayağa kalkmayı başardı, maçı uzattı ve bazı rauntları kazandı.
İran’ın halihazırda çoğu Sünni ülkesi olan Arap ülkelerinde onlarca milis örgütü faaliyet gösteriyor. Mesela Trump dönemini ele alalım; hatırlanacağı üzere Trump yönetimi İran ile P5+1 (ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Çin ve Rusya) ülkelerinin 2015'te vardığı nükleer anlaşmadan çekilmişti. İran’ın petrol ihracatını ve genel olarak ticaretini sınırlamak için dünya ülkelerine baskıyı arttırmış, İranlı yöneticilerinin hareket alanını kısıtlamıştı.
İran, ekonomik, mali ve prestij açısından ciddi zararlar görmesine rağmen, Arap ülkelerindeki örgütleri aynı kararlılıkla desteklemeye devam etti. Hatta daha da ileri giderek ABD’nin denizdeki çıkarlarını tehlikeye atmayı başardı.
ABD’nin Körfez ülkelerindeki müttefiklerini milis güçleriyle ve belki de doğrudan Devrim Muhafızları aracılığıyla tehdit eder hale geldi. Ayrıca ambargo beklendiği gibi sıkı tutulamamış olacak ki, İran öneminin bilincinde olan dostlarını kaybetmedi. Avrupalılar, Ruslar ve Çinliler nükleer anlaşmayı kurtarmak istiyor. İran’ın stratejik müttefiklerine dönüşen Rusya ve Çin, ABD’nin Süleymani saldırısından önce İran’la ortak deniz tatbikatı düzenliyordu. Ayrıca 30 yıldır İran’dan zarar gören ABD’nin bölgedeki müttefikleri, abluka stratejisinin mahiyeti hakkında şüpheliler.
Trump neredeyse her hafta, Ortadoğu’dan, özellikle Irak ve Suriye'den çekileceğini söylüyor. Dahası, son aylardaki İran tacizine tepki vermeye kararlı olup olmadığı da bilinmiyor.
Söylenenlere bakılırsa Trump, bir savaş ihtimaliyle ülkesindeki devlet başkanlığı seçimini riske etmek istemediği için İran’a karşı yumuşak tutumunu sürdürecek.
Bununla birlikte kötümserler, Trump'ın ani bir kararla yıldırım hızıyla gerçekleştirdiği bu saldırılar sebebiyle şaşırdıklarını itiraf ediyor. Süleymani’nin öldürülmesinin çok önemli olduğunu düşünmekle birlikte, asıl önemli olayın Irak Hizbullah’ının merkezine düzenlenen saldırı olduğunu söylüyorlar.
Bu saldırının Irak dışındaki İran'ın uzantıları olan örgütlere yapılabilecek operasyonlara da işaret ettiği görüşündeler. Ancak genel kanaat, bu saldırıların sınırlı ve kısa vadeli olacağı yönünde.
Nihayetinde ABD bölgeyi terk edecek ve İran tutku ve hırslarıyla bölgede kalmaya devam edecek.
Dolayısıyla Arap ülkeleri aşırıya kaçmamalı, Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler geliştirmelidir,  zira bu ülkeler İran’la arabulucu rolünü üstlenebilir ve zor zaman dostu olabilirler.
Kuşkusuz Araplar, İran’ın saldırgan politikalarından, "Siyonist Varlık" da dahil dünyanın tüm ülkelerinden daha fazla zarar görüyor.
İran’a bağlı milisler yıllardır dört Arap ülkesinde aleni bir şekilde saldırgan tahrip edici eylemlerde bulunuyor. Toplum ve devlet yapısını değiştirerek, mezhepçi bir dönüşüm hedefliyorlar. Diğer Arap ülkelerinde ise, bireylere, yöneticilere ve önemli tesislere karşı tehlike oluşturuyorlar.
Dolayısıyla Arap ülkeleri, henüz tamamen sona ermeyen El-Kaide ve İŞİD terörünün yanı sıra, İran’ın Devrim Muhafızları ve milis güçlerine karşı sürekli güvenlik açısından alarm halinde olmak zorunda kalıyor. 
Kimse İran'ın zarar verdiği Arap ülkelerinin, güvenlik ve istikrarlarını korumak ya da Arap kardeşlerine yardım etmek için İran’la savaşmayı göze aldığını söyleyemez. Arap ülkeleri her zaman ya doğrudan müzakere ederek ya da arabulucular üzerinden dolaylı olarak diyalogu tercih etmiştir.
Hafız Esed ve oğlu Beşşar Esed yirmi yıl boyunca Arap ülkelerini, İran’la iyi ilişkilerine dayanarak kışkırttı. Başkan Hüsnü Mübarek’in deyimiyle; Esed rejimi ile İran karşılıklı çıkar ilişkisi içindeydi.
Uluslararası ve Ortadoğu medya organlarında,  uzun yıllar İran’dan zarar gören Arapların ABD Başkanı Donald Trump’u İran’a müdahale etme noktasında ikna ettiğini yazıyor. Söylenenlere bakılırsa Obama’yı ikna edememişler ancak Trump ikna olmuş. ABD gibi büyük bir devletin, başkalarının çıkarları uğruna savaşmayacağını bilmeleri gerekir.
Ne yani George W Bush’u Irak’a müdahale etmeye Ahmed Çelebi mi ikna etmiştir.  Şii bir siyasetçi olan Ahmet Çelebi, Saddam Hüseyin'in iktidarda olduğu yıllarda uzun süre ABD'de sürgünde yaşamıştı.
Rusların ve Çinlilerin İran’ın yanında durmaları nedeniyle ABD’nin İran’la yüzleşmesi kaçınılmazdır.
Bizler yani Araplar her ne kadar şu anda İran’ın nükleer programını tehdit olarak hissetmesek de, balistik füzeleri ve milis örgütleri bizim için doğrudan tehdittir.
Dolayısıyla İran’ın milis güçlerinin zayıflatılması bizim çıkarımıza olacaktır. Irak’ta öldürülenlere gelirsek, unutmamalıyız ki; İranlı ya da Iraklı olsunlar, halkımızı öldürdüler, göçe zorladılar ve bununla gurur duyduklarını açıkça ilan ettiler.
Bir kez daha ifade etmekte fayda var, Amerikalılar salt bizim çıkarımız için bu operasyonları yapmış değil. İran’ın mükerrer tacizlerinden, büyükelçilik baskını ve uçaklarının düşürülmesinden dolayı imajlarının sarsıldığını düşündüler ve bu yüzden bu operasyonları gerçekleştirdiler.
İran tacizlerini sürdürürse neler yaşanır?
Karşılıklı saldırılar olacaktır.
Kapsamlı bir savaş olur mu?
Bu uzak bir ihtimal, çünkü İranlıların buna gücü yetmez, Amerikalılar da bunu istemez.
Biz Araplar ise korkmamalıyız, felaket tellalları ölüm korkusu yüzünden ölür.