Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Süleymani’nin öldürülmesiyle kimler kaybetti?

İranlıların uzun zamandır işgal etmekle övündükleri dört Arap başkenti, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’ın çıkarlarının tek savunucusu değildi. Bölgede Şii milis güçlerin operasyonlarını yöneten milis Kudüs Gücü Komutanı 'nın ölümüne ağıt yakan İran’ın tutumunu benimseyenler sadece Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana olmadı.
Süleymani’nin yokluğunu çıkarları için bir darbe, kazanımları için bir kayıp olarak gören diğer devletlerin stratejisi de meydana çıktı. Bu devletler, yönetimi altındaki milislerin saldırılarından korunmuş oldukları veya düşmanlarını vurmak için bir şekilde bu eylemlerden yararlandıkları için Süleymani’nin yokluğunu büyük bir kayıp olarak gördüler.Bu yüzden verdikleri tepkiler, Kasım Süleymani ile aralarındaki görünmez ittifaklarının gerçek bir ifadesi oldu. Oysa Süleymani, yüz binlerce kişinin ölümünden ve göç ettirilmesinden sorumluydu. Söz konusu milis güçleri ise onun emriyle yüzlerce Iraklı göstericinin öldürülmesinden sorumluydu. Ancak tüm bunlar, Kasım Süleymani’nin eylemleri ve davranışları onların çıkarlarına olduğu sürece söz konusu taraflar için önemli değildi.
Türkiye, İran’ın tutumunun en güçlü diplomatik sesiydi. Nitekim Ankara daha sonra bundan geri adım atsa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisini “şehit” olarak niteledi. Türkiye, milis güçleri kapsamında 150 bin savaşçıyı yöneten Süleymani’nin öldürülmesinin “ bölgede istikrarsızlık ve güvensizliği artıracağını” belirtti. İran’ın tutumunu doğrudan savunarak bu yönde diplomasisini yoğunlaştırdı.
Katar da benzer bir tutum benimsedi. Dışişleri Bakanı, dayanışmak, derin üzüntü ve acısını belirtmek, ülkesi Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri üssünü konuk ederken İran’ın safında olduğunu göstermek için Tahran’a giden ilk yetkili oldu.       
Bu iki ülkenin yeni müttefiği Malezya’nın Başbakanı Mahathir Muhammed, İranlı generalin öldürülmesinin terörü artıracağını ifade etti.
Peki ya Hamas? İçinde bulunduğu zilletin ortaya çıkmasından sonra Süleymani’yi “şehit” olarak anan bir tutum benimsemesi süpriz değildi. Süleymani’yi “Kudüs’ün Şehidi” olarak betimlemesinden dolayı bugünden sonra bütün inandırıcılığını kaybetti.
Hamas dâhil Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran’la dayanışma gösteren ülkelerin bu tutumu, Tahran ile ittifak kapsamında ortaya çıktığı ve yeni olmadığı doğru. Fakat, belki de en kışkırtıcı olanı, Süleymani’nin ellerinin masumların kanı ile kirlenmiş olması ve bunun yanı sıra adının dünyanın birçok ülkesinin terörist listesinde yer almasıdır. Buna rağmen, Tahran’ı tutan takımın siyasi tavrı çok önemliydi. Uluslararası bir teröristin öldürülmesine gösterdikleri sempati ve dayanışma, siyasi tarihlerine kara harflerle kaydedilecek ve bunu kolay kolay silemeyecekler.
Akımlar ve örgütler düzeyinde bu takıma, bölgedeki istikrara karşı olan çizgilerinde devam etmek için Süleymani’nin ölümünden yararlanmaya çalışan solcu akımlar da katıldı. Ancak söz konusu akımlar, mezhepçi kartı kullanmalarına rağmen bu çabaları daha başlamadan başarısızlığa uğradı. Söz gelimi, Bağdat sakinleri hükümet karşıtı gösteriler düzenlemek için aylardır her gece sokağa çıkıyorlar. Fakat, bölge halklarının çoğunun Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden bu yana yaşadıkları istikrarsızlığın nedeni olarak gördükleri Süleymani’nin öldürülmesinden sonra sokağa dökülmediler.
ABD’deki Demokratların, Süleymani’nin öldürülmesini kullanarak Başkan Donald Trump idaresinin canını sıkmaya çalışması anlaşılabilir. Ne de olsa binlerce mil uzakta olan Batı, genel olarak bölge sorunlarını anlayamadığını kanıtlamış bulunuyor. Ancak bu bölgenin bir parçası olup Devrim Muhafızları’nın neden olduğu felaketleri yaşadıktan sonra onun safında yer almak gerçekten utanç vericidir. Kendileriyle çelişmek pahasına ve çıkar için, terör eylemleri ne düzeye ulaşmış olursa olsun düşmanların yanında yer almak, Süleymani’nin öldürülmesine göz yaşı dökenlerin kolay kolay temizleyemeyecekleri bir ayıptır. Bu, Tahran ittifağının İran politikasına çok yakın olduğunu gösteren en güçlü mesajtır. Bu ittifakın vitrini İran’dır. Müttefikleri ise perde arkasından diplomatik olarak onu desteklemeye, tutumlarını açıklamaya ve haklı göstermeye çalışmaktadır.