Yusuf Deyni
Suudi yazar
TT

​Kendine karşı: Irak, batık tekneler ve güven krizi

Irak’ta Mukteda es-Sadr’ın lideri olduğu Mollalar devletini kurtarmak için girişilen siyasi çekişmelerde büyük çelişkiler yaşanıyor. Kendisini hedef alma çabası ve ülkenin herhangi bir çözüm belirtisi olmadan kaydığı trajik duruma karşı çıkan Iraklı Şii kitleyi feda etme konusunda bir zihin karışıklığı hali ile karşı karşıya bulunuyor. Bu çelişkilerin sonuncusu bir yanda sayıları ve nereye düştükleri konusundaki bilgilerin birbirleriyle çeliştiği füzelerle Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ni hedef alma girişimi, diğer yandan dürüst Iraklı protestocuların –ağırlıklı olarak Şii topluluğundan- destekçilerinden yatışmayan halk hareketine destek için Bağdat ve güneydeki diğer Irak şehirlerinde sokağa inmelerini isteyen es-Sadr’ın eylemlerini ihanet olarak tanımlamasıydı.
Geçici hükümetin Başbakanı Adil Abdulmehdi bu saldırıyı kınadı ve “sorumsuz ferdi bir davranış” olarak tanımladı. Ancak söz konusu kınama, bu tür sembolik küçük çatışmaların ve saldırıların tehlikeli yansımaları ve sonuçları ile yalnızca Irak’a zarar vereceği gerçeğini değiştirmiyor. Yalnızca ABD değil, Irak’ta Mollaların batan teknesine binme, göstericilere karşı şiddet ve gerçek mermi kullanımının arttığını gözlemleyen uluslararası toplum ile ilişkileri bozduğu gerçeğini değiştirmez. Protestoculara karşı şiddet, özellikle milyonluk gösteri çağrısında bulunan ama daha sonra “fitneyi engellemek” için bundan geri adım atan es-Sadr bloğunun geri çekilmesinin ardından arttı. Es-Sadr milyonluk gösteriden “fitne” gerekçesi ile vazgeçse de yaptığı açıklamalar ve göstericileri güvenlik güçlerini desteklemekle tehdit etmesi, fitnenin varlığını sürdürmesine yol açtı.
Mukteda es-Sadr geri adım attı ve destekçilerinden kendisi için gösteri düzenlememelerini talep etti. Ama protestocuları kendilerine karşı güvenlik güçlerini desteklemekle tehdit etti. Bu tehdit, Irak’taki gerçek krizin egemenlik hakkında tüm söylenenlere rağmen aslında siyasi elitlerin ve aktörlerin dar çıkarları ile ilgili olduğunu gösterdi. Bunun, söz konusu grupların İran’a bağlı milis güçlerin zayıf ve kırılgan hükümet organları ile iş birliğinden kaçmasına ve nüfuzunun artmasına rağmen sahada gittikçe gerileyen Mollaların tarafını tutma konusunda yaşadıkları kafa karışıklığıyla bağlantılı olduğunu ortaya koydu. Halkın desteğini kaybetseler de onların safında yer almakta kararlı olduklarını kanıtladı.
Es-Sadr’ın milyonluk gösterisini düzenlemekten geri adım atmasının nedeni, sonuçlarından duyduğu korkudan çok Bağdat, Basra, Nasıriye’de benzer milyonluk gösterilerin direnişi ile karşı karşıya kalmasıdır. Bu çağrısının Necef ve Kerbela’da geniş sayıda grupların düzenlediği protestolar ile karşılanmasıdır. Mukteda es-Sadr, bloğundan ve destekçilerinden yararlanarak ABD’ye bir mesaj vermek, kendisini etkili bir güç olarak yeniden konumlandırmak, Mollalar devletine karşılıksız bağlılığını göstermek için bir gösteri düzenlemek istiyordu. Ancak Irak’ın çeşitli şehirlerinde düzenlenen bu geniş katılımlı gösteriler onun bu konuda hayal kırıklığına uğramasına neden oldu.
Mukteda es-Sadr’ın Mollaların batan teknesine binmeyi seçmesi yaşadığı kafa karışıklığına dair açık bir işarettir. Çünkü protestocular, Mollaların milis güçleri ve kollarına artık itaat etmemek, Irak devletine el koymalarına sessiz kalmamak konusunda kararlılar. Tahran’ın nüfuzuna yönelik bezginlik daha önce görülmemiş bir seviyeye ulaşmış durumda. Bu durumun bir benzerini daha düşük bir seviyede de olsa Lübnan’daki dostu Hasan Nasrallah da yaşıyor. Daha düşük bir seviyede olmasının nedeni Nasrallah’ın halen devlet desteğine sahip olmasıdır. Ekonomik çöküş ve protestocuların öfkelerini dindirme olasılığını sonuna kadar kullanmaya çalışıyor. Mukteda es-Sadr, batan tekneye binmekte acele ederek boşu boşuna Hasan Nasrallah’ın direnişini ve kararlılığını taklit etmeye çalıştı. Zira Iraklı “Yeni Dünya” medya platformu tarafından adları açıklanmayan kaynaklara göre ABD’nin Süleymani’yi tasfiye etmesinden sonra Tahran, Irak’taki kollarını yönlendirmekte “merkeziyet” stratejisine benimsemeye karar verdi. İslami Davet Partisi Genel Sekreteri Nuri Maliki ve Bedir örgütü lideri Hadi el-Amiri gibi eski isim ve şahsiyetlerden vazgeçmeyi seçti. Yeni Dünya’nın yayınladığı haberde Mollaların, İran Devrim Muhafızları, istihbarat ve dışişleri ile Lübnanlı Hizbullah örgütünden liderleri kapsayan acil ve ortak bir operasyon odası kurdukları belirtildi. Bu adımın amacının Irak’ta patlak veren durumu kontrol altına alamama başarısızlığının üstesinden gelmek için Irak sahnesine yönelik yeni bir strateji belirlemek olduğu bilgisi verildi.
Mollaların yeni stratejileri bir yana, bütün bunlar Irak’ın geleceğine ilişkin stratejilerinde burunlarının ötesini bile göremediklerini kanıtlıyor. Hatta kendi saflarında yer alan milis güçlerinin yayılmasına ve güçlenmesine olanak tanıyan dünün dostları siyasi şahsiyetleri bile umursamadıklarını ispatlıyor.
Mollaların hayali hegemonyasının sonuçları, ekonomik ve yaşam koşulların çöküşünün gölgesinde Irak veya Lübnan’da kendisini kurtaracak hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor. Tüm bölgeyi ateşe vererek çatışmayı mümkün olan en geniş ölçüde genişletme çabası ile somutlaşan tüm girişimleri, İran içerisindeki başarısızlığı gizlemek için ortaya konan umutsuz girişimlerden ibarettir. Mukteda es-Sadr’dan bile vazgeçen, onun tehditlerine kulak asmayan siyasallaşmamış Şii unsurunun kendisine karşı ayaklandığı Irak’taki hegemonya politikalarına yansımalarını örtme çabasıdır. Iraklı Şiilerin bu karşı çıkışı, Lübnan’da protestocuların Hizbullah’ın destekçilerinin “kabadayılıklarına” ve saldırılarına karşı çıkışına benziyor. Çünkü her iki ülkede de İran’ın destekçileri devleti inşa etme krizlerinden kurtulmaktan başka bir şey düşünmüyorlar. Bunun bedeli, iktidar partisi ve siyasi aktörlerin yönelimleri üzerindeki İran nüfuzunun etkileri olsa da onlar için önemli değil. Krizleri başka ülkelere taşıma, suçlamalarda bulunma, başta Suudi Arabistan olmak üzere istikrarlı bölge devletlerine düşmanlık yapma, içi boş sloganlarla ABD’yi kışkırtma çabası; kısacası tüm bunlar artık hiç kimseyi kandıramayan küçük çaplı medya patlamalarından ibaret hale geldi.
Geriye şu gerçek soruyu yanıtlamak kalıyor: Siyasi seçkinlerin, istikrar ikilemi ile başa çıkmak konusunda yaşadıkları tıkanıklık ve acziyet durumu ne olacak?
Bu başarısızlık sadece Irak’ı değil, istikrarını ve halklarının geleceğini düşünmek adına siyasi fırsatçılıktan kurtulma krizi yaşayan tüm ülkeleri ilgilendiriyor. Aslında çözüm çok basit. Fırsatçılar için bedeli çok ağır olsa da Mukteda es-Sadr’ın söz konusu şaşkın eylemleri bu fırsatçılığı yoğunlaştırdı.
Çözüme gelince… İlk olarak vatandaşların ve halkın güvenlik gibi ihtiyaçlarını karşılamak, onurlu bir yaşam ve hükümetlerinin planlar ve vizyonlar doğrultusunda kendileriyle ilgilendiğini hissetmelerini sağlamaktır. Rejimler bu temel ihtiyaçları sağlama çabasında başarısız oldukça siyasi ideolojiler, mezhep merkezli sistemler hatta çoğulculuk ve demokrasi iddiaları dayanaklarını kaybedecek ve kendilerinden geriye hiçbir iz kalmayacak (Yüzeydeki faydasız köpük gider, insana faydalı olan ise kalır.)