İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

ABD ve Süper Salı

ABD’de ‘Süper Salıya’ saatler kalmışken, insan sormadan edemiyor: Kasım ayındaki başkanlık seçiminin sonucu ne olacak? Demokratlar mı Cumhuriyetçiler mi kazanacak, kim başkan olacak?
Salı sabahı Amerikalılar ‘Süper Salı’ diye adlandırılan geleneksel bir güne uyanacaklar. 14 eyalet ve bölgede ön seçimler yapılacak, ön seçimlerde Demokrat ve Cumhuriyetçi parti üyeleri seçici kurul üyelerini seçecek. Başkan adaylarının belirlenmesi ise ‘seçici kurulun’ sorumluluğunda olacak. Genelde ‘Süper Salıda’ partiler arası ittifaklara şahit olunur.
2020 Süper Salı’sı birçok nedenden ötürü, öncekilerden daha ilgi çekicidir. Bu nedenlerin ilki ve en önemlisi; ABD kamuoyunun ciddi bir şekilde bölünmüş olmasıdır. Başkan Donald Trump’ın azledilmesi için birkaç girişim olmuş ancak hiçbiri başarılı olmamıştır. Bu girişimlerin de, seçmen nezdinde Demokratlar aleyhinde yansımaları olduğu açıktır. Zira kamuoyunda ‘intikam şehvetinin’ bağımsız yargının önüne geçtiği intibaı oluşmuştur. Amerikalıların çoğu, Trump’ın yargılanmasının, nesnel ve güvenilir prosedürlerle gerçekleşmediği kanısındadır. Bu iki etkenin yokluğu, ABD demokrasisine onulmaz bir darbe anlamına gelir. Bilindiği üzere, ABD içeride uyguladığı demokrasi ile övünüyor ve onu denizaşırı ülkelere ihraç etmeye çalışıyor.
Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki koşullar ilk etapta değerlendirildiğinde, şartların Cumhuriyetçi adayların lehine olduğu görülüyor. Demokratların ‘hanesi’, daha önce görülmedik bir şekilde çatırdamaya devam ediyor. Bu durum, ‘kendi içinde bölünen ev harabeye döner’ deyimini doğrularcasına, bölünen krallıkların sabit kalamayacağını hatırlatıyor.
Süper Salı’nın eşiğinde Demokrat partinin adaylarını incelemekte fayda var. Çoğu adayın yaşı yetmişin üzerinde. Pete Buttigieg ise genç olmakla birlikte, onun da başka sorunları var. Buttigieg eşcinsel olduğunu gizlemedi. Amerikalıların ise böyle bir başkanı kabullenip kabullenmeyeceği bilinmiyor. Özellikle muhafazakâr seçmenlerin ve hatta Demokrat parti içindeki bazı çevrelerin de onu benimsemeyeceği düşünülüyor. ABD her ne kadar laik olsa da, dinsel anlamda tutucu bir toplumu vardır.  
Demokrat partinin başkan aday adayları arasında Güney Carolina’da gerçekleştirilen münazarayı izleme fırsatı bulanlar, sahnenin ne kadar çılgın ve kaotik olduğu yönündeki görüşüme hak verecektir. Demokrat parti adaylarının tartışması parti içindeki bölünmenin ciddiyetini gösterir nitelikteydi. Bu çatışma görüntüsü, adaylar arasında Trump’la savaşmak için güçlerini birleştirecek stratejik bir işbirliğinin olmadığını gösterdi. Tartışmanın, günden güne güvenle ilerleyen Trump’ın, Demokratlar arasındaki çatışmadan, özellikle belirsiz dış politikalarından ek kazançlar elde etmesi dışında bir faydası olmadı.
Demokrat seçmenleri gözlemleyenler, Barack Obama’nın benimsediği ve son sekiz yıldır trajedilere neden olan ‘perde arkasından yönetim’ stratejisinin Demokrat partiye yeniden sirayet ettiğini görmektedir.
Demokratlar maalesef, Obama döneminde Siyasal İslam hareketlerinin destekçileriyle güçlü bağlar kurdular. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Müslüman Kardeşleri ABD’de temsil eden dernekler arasında gizli bağlar vardı. Bu ilişkiler ağı hala dışişleri bakanlığı ve bazı akademik çevrelerde kendini gösteriyor.
Süper Salı arifesinde seçimlerin tartışmalı Demokrat adayı Bernie Sanders’ten de bahsetmeliyiz.
Sanders dini anlamda Yahudi olmakla birlikte, görüş olarak sosyalist düşüncelere sahip biri. Mezhepçi bir yaklaşımla dini kimliğine atıfta bulunmuyoruz. İşaret etmek istediğimiz husus, İsrail’e yaklaşımıyla ilgilidir. Kendisi Siyonist devletin dostu sayılmıyor, Filistinlilerin haklarını teslim ediyor ve ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’ten tekrar Tel Aviv’e taşınmasını istiyor. Yani Sanders, Yahudi lobisi ve İsrail’i destekleyen çevrelerde adeta yeni bir Noam Chomsky ya da ‘kendinden nefret eden Yahudi’ olarak görülüyor. Öte yandan son anketlerde, Sanders’in dikkat çekici yükselişi Demokratları ikilemde bırakıyor.
Güney Carolina’daki son münazarada da bu açığa çıkmıştı. Hatta Sanders bir ara ‘’Bu gece adımın çok anıldığını duyuyorum’’ demişti. Demokratların Sanders’le sorunları; İsrail ile ilgili tutumundan daha derindir. Şöyle ki; bu Yahudi başkan adayı ABD Neoliberalizminin temellerini sorguluyor, düşünceleri daha çok sosyalizme yakın biri. ABD’de son dönemlerde ‘demokratik sosyalist’ akımların yükselişte olduğu biliniyor. Bu gruplara göre, kapitalizm, sağlıklı bir toplumun oluşturulmasında başarısız oldu. Hatta Amerikan toplumunun sosyal dokusunda derin çatlakların meydana gelmesine neden oldu. Amerika artık fırsat eşitliğinin olmadığı bir ülkeye dönüştü. Bu söylemin halk nezdinde karşılık bulması, ABD kapitalist devletini rahatsız ediyor. Dolayısıyla devlet tüm gücüyle Sanders’in adaylığını engellemeye çalışıyor.
Bu söylediklerimizin bir benzeri, eski New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg tarafından münazara esnasında şöyle ifade edildi: ‘’Şüphesiz Rusya, partinin başkan adayı olmana yardım edecektir.’’ Yani Rusya’nın seçim müdahaleleri konusu, tekrar Demokrat partinin gündemine girmiş görünüyor. Süper Salı gerçekleşmeden şunu diyebiliriz: Trump’ın Beyaz Saray’da dört yıl daha oturmasına en önemli katkıyı Demokratlar sağlayacak gibi görünüyor.