Mustafa Fahs
TT

Irak: Şii evinin yankıları

Muhammed Tevfik Allavi hükümeti kurma görevinden geri çekildi. Bu geri çekilme ile Şii siyasi evin kapıları da sonuna kadar açıldı. Evin sakinlerinin birbirleri ile rekabete girdikleri ve aile reisinin yokluğunda sıkıntılarının büyüdüğü açığa çıktı. Kendileri ile iktidardaki ortakları arasındaki ilişkileri düzenleyenin ve güçlerinin boyutunu ayarlayanın yokluğunda içinde bulundukları can sıkıcı durum ortaya çıktı.
Bu, ne yapacağını bilemeyen siyasi Irak ve bunalımlı Şii sahnesi, General Kasım Süleymani’nin yokluğu olmasa bu kadar keskin bir biçimde gün yüzüne çıkmazdı. Süleymani’nin yokluğu bazı yerel güçleri, onun bıraktığı boşluğu doldurma ve onun rolünü üstlenme girişiminde bulunmaya yöneltti. Bazıları güçlerini göstermek ve egemenliklerini dayatmak istedi ama daha ilk deneme de başarısız oldu.
Mukteda es-Sadr, bir süre desteklediği halk hareketine karşı tavır aldıktan sonra,  sokak ve meydanların istemediği bir adaya meşruiyet kazandırmakta başarısız oldu. Allavi’ye parlamentonun güvenoyunu sağlamakta bile başarılı olamadı. Sadr’ın Allavi’yi dayatmaya çalışması, hiçbir şey yapmadan durmak niyetinde olmayan rakiplerinin kendisine diş bilmesine neden oldu. Ne Şii evinin içindekiler ne de civar evlerin sahipleri onun seçimlerini, kendisine seçtiği yeni konumu, rejimin jandarması gibi davranmasını kabullenmeye hazır değillerdi. Bu nedenle, projesini başarısızlığa uğrattılar.
Ona Süleymani gibi bir otorite değil sadece etkili bir siyasetçi olduğunu hatırlatma ve normal boyutuna geri döndürme fırsatını değerlendirdiler. Bu bağlamda, İslami gruplar konusunda uzman Iraklı araştırmacı Hişam el-Haşimi, “Fetih Koalisyonu’ndaki partiler ile bağlantılı grupların önceliklerini korumak isteyen koalisyon üyeleri, Sadr’ın genel olarak Irak siyasi sahnesi ve özelde Şii siyasi evi üzerinde kurmak istediği otoriteden bahseden konuşmasını hazmetmekte zorlandılar. Bu nedenle, lideri olduğu Sairun Koaliyonu’nun önerdiği düzenlemeleri kabul etmediler. Bunun üzerine Sairun liderliği açıkça Allavi’yi desteklemek zorunda kaldı” diye konuştu.
Allavi’nin geri çekilmesi ve Süleymani’nin yokluğunda Fetih-Sairun ikilisi de normal boyutlarına geri döndüler. Bu geri dönüş ile en büyük bloğa sahip olma çekişmesi de geri döndü. Hükümeti kurmakla görevlendirilecek yeni ismi belirlemedeki anayasal hakka kimin sahip olduğu tartışması yeniden gün yüzüne çıktı. Hukuk Devleti Bloğu’nun isyanından ve Hikmet Akımı ile Nasr Koalisyonu’nun çekimser kalmalarından sonra bu ikili, Şii evinde karşı karşıya geldi. Söz konusu iki gücün aynı zamanda diğer güçlerle de yüzleşmesi gerekiyor. Zira bu güçler, Şii evinin siyasi süreç üzerindeki vesayetini reddediyor ve iç istikrardan geride kalanı da tehdit eden bölünmelerine ve anlaşmazlıklarına yatırım yapıyor.
Son saatlerde, silahlı bir grup, Ulusal İstihbarat Başkanı Mustafa el-Kazimi’nin hükümeti kurmakla görevlendirilmesi durumunda Irak’ı yakmakla tehdit eden bir açıklama yayınlamaktan kaçınmadı. Söz konusu grup, Kazimi’yi doğrudan Süleymani ve el-Muhendis suikastında parmağı olmakla suçladı. Bu suçlama yalnızca Kazimi gibi özelliklere sahip bir şahsiyetin aday gösterilmesinin önünü kesmiyor. Aynı zamanda Kazimi’yi görevlendirilmesini kabul etmenin Şii siyasi evinin başbakanlık makamı üzerindeki tekelliğinin sonu anlamına geldiğini ortaya koyuyor. Özellikle de geleneksel Şii İslami partilerin kontrolünün azalması ve siyasi ağırlığın, silahlı partilere, İran’a sadık ve kazanımlarını korumaya sıkı sıkı bağlı “direniş grupları” adlı gruplara geçmesinden sonra.
Zamanı ve keskinliği ile dikkat çekici bir açıklamada bulunan Irak Hizbullah’ı Sözcüsü Ebu Ali el-Askari, ”bazılarının Mustafa Kazimi’yi başbakanlığa aday göstermeyi gündeme getirmelerinin Irak halkına karşı bir savaş ilanından başka bir şey olmadığını, Irak’ın güvenliğinden geride kalanı da yakıp yıkacağını” açıkça ifade etti.
Pratikte, Muhammed Allavi’nin sunmuş olduğu kabine için güvenoyu almakta başarısız olması 2003 rejimini iki sorun ile karşı karşıya bıraktı: İlki, Ekim Devrimi ve bu rejim tarafından görevlendirilen yeni adaylardan hiçbirinin devrimin meşruiyetini aşamaması. İkincisi, Abdulmehdi’nin bileşenler arasındaki uyum ve partiler arasındaki kota sistemine göre hükümeti kurmakla görevlendirildiği 2 Ekim 2018 tarihindeki duruma geri dönmenin ağır bedeli. Söz konusu tarihe geri dönmek, 2003’ten sonra kurulan rejiminin mustarip olduğu siyasi kısırlığı açığa çıkarmaktadır. Ancak bundan çok kendisini yeniden üretemeyen, sandığı artık boşalmış olsa da sandık dışı olasılıkları reddeden Şii evindeki siyasi kısırlığın boyutunu göstermektedir.
Dolayısıyla, rakiplerinin pozisyonlarına bağlı kalmalarına karşılık silahlı Şii siyasi evinin de kazanımlarını korumaya sarılması iktidar sahipleri arasında Ekim Devrimi’nin taleplerini göz önüne alan uzlaşmacı bir çözüme ulaşmayı olanaksız hale getiriyor. Tüm tarafların yeni bir ismin görevlendirilmesi ve hükümetin kuruluş süresi konusunda anayasal mekanizmalara başvurmaları çözüme ulaşmayı imkânsız kılıyor. 2003 rejimi elinde kalanları kurtarmak için son şansını da kaybetmenin eşiğinde duruyor. Sokak ise değişimin zorluğu ve yüksek maliyetine rağmen devam etmekte kararlı. Irak kaosun eşiğinde.