Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Rububiyet ve istikamet (2)

Bir önceki yazımızda “rububiyet ve istikamet”in ne anlama geldiği ve neden doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda ise “doğru bir rububiyet ve istikamet” anlayışının önemi ve yararları üzerinde durmaya çalışacağız.
Neden Allah Rab edinilmeli? Sorusu mutlaka doğru cevaplanması gereken bir sorudur. Çünkü Allah’tan başaklarını ilah ve rab edinenler, doğruyu istikameti bulma imkânından mahrum olurlar.
“Kendilerine yücelik ve onur kazandırsınlar diye, Allah’tan başka tanrılar ediniyorlar. Hayır; o taptıkları kişiler, hesap gününde onların kendilerine yaptığı kulluk ve ibâdeti asla kabul etmeyecekler; onlara şefaat ve yardım etmek şöyle dursun, onların tam karşısında yer alacaklar.” (Meryem 19:81-82).
Fakat doğru merciyi rab ve ilah edinenlerin durumu farklı olacaktır. Allemlerin Rabbi Allah tarafından Hz. Peygamber’in diliyle bu durum şöyle ilan ettirilir:
“DE Kİ: “Bakın, Rabbim beni düzgün ve saf bir itikad aracılığıyla dosdoğru bir yola yöneltti; her türlü bâtıldan uzak durarak Allah'tan başka şeye ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahim'in yoluna” 6/161
‘Rabbim Allah’tır’ demek Allah’ın sahip olduğu güce sahip olmayan varlıklara teslim olmamayı ifade eder. ‘Alemlerin Rabbi’, alemleri yaratan, onların rızkını veren, besleyip büyüten, hidayet eden ve sahip çıkan anlamlarına geldiğine göre bütün bunları beceremeyen bir varlığa boyun eğilmez, ancak kudreti tüm evrene şamil bir varlığa teslim olunur[1] mesajını vermektedir.
Fatiha Suresi’nde Allah Teâlâ inananlara, herhangi bir yola değil “Sıratı Müstakim’e” iletilmeyi istemelerini öğretmektedir. Çünkü istikametin gidilen yol ile de ilişkisi vardır. “Sıratı Müstakim’i” "Allah'a ulaştıran yol" olarak anlamlandırmak mümkündür. “Bütün yollar Allah’a ulaştırmaz mı?” Sorusu sürekli zihinde tutulması gereken bir sorudur. Çünkü bütün yollar Allah’a ulaştırmaz. Allah Teâlâ önümüze çıkan her yola tabi olmamamız gerektiğini, kendisinin bir yolu olduğunu bildirmektedir;
“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyunuz, başka yollara uymayınız; zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte, sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (En’am 6:153)
Doğru isteklerde bulunmak doğru ve güzel şeylere ulaşmak için bir vesiledir. Süfyan bin Abdullah Es-Sakafî: “Ey Allah’ın Resulü, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiçbir kimseye sormayayım” diye sorar. Bunun üzerine Hz. Resul: “Allah'a iman ettim' de, ondan sonra istikamet üzere yaşa/dosdoğru ol!”[2] cevabını vermiştir. Hz. Peygamberin dikkat çektiği üzere Allah’ın rubibiyetine iman edip istikamet üzere olmak vaad edilen güzellikleri elde etmek için yeterli vesiledir.
İstikameti istenilen şekilde sağlayıp gereğini yerine getirenlerin mükâfatı şu şekilde müjdelenir:
"Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra istikamet sahibi olarak dosdoğru yaşayanlar için asla korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Ahkaf 46:13)[3] İfade edilen mananın ‘mefhumu muhalifinin' delaletinden hareketle şunu ifade etmek mümkündür: Yürüdüğü yolun istikametini kaybeden veya yolu Alemlerin Rabbi adına yürümeyen kimseler için her türlü korku ve elem vardır.
Rabbin belirlediği doğru yolda yürümek dünyada iken Allah’ın lütfunu elde etmenin nedenlerinden birisidir;
“Eğer insanlar ve cinler Kur’an’ı pratik hayata yansıtarak doğru yolda doğru bir şekilde yürümüş olsalardı, üzerlerine bereketli yağmurlar yağdırır ve daha bu dünyada onları ödüllendirerek, hepsini huzur ve esenlik içinde yaşatırdık.” (Cin 72:6)
Gerek birey gerekse toplum olarak Allah’ı Rab olarak hayatlarında söz sahibi kılmayanların “Müstakim sırat” üzere olmaları söz konusu değildir. Bugün Müslüman bireyler ve toplumlar bir kez daha hakiki manada “Rabbimiz Allah’tır deyip demediklerini ve istikamet üzere olup olmadıklarını” ciddi manada sorgulamak zorundadırlar. “Rabbimiz Allah’tır” denilip bu ilkenin gerekleri hayata hâkim kılınmışsa istikamet üzere olunmuş demektir. Ama “Rabbim Allah’tır”  denildiği halde istikamet üzere olunmuyorsa, “Rabbim Allah’tır” söyleminin bir kez daha gözden geçirilmesi zorunluluğu var demektir.
Yolcuyu yoldan, yolu yolculuktan, yolculuğu menzilden ayrı değerlendirmek yanlıştır. İstikamet yolu bilmeyenlerin, yoldan çıkmış ve bâtıl/yanlış yolda olanlara arkadaş olmaları kaçınılmazdır.
İstikamet yolunu ve bu yolun yolcusunu tanımanın ve anlamanın en kesin ve kestirme yolu doğru bir rehber ve kılavuz olan Allah’ı rab edinmek ve O’nun direktifleri dorultusunda bu yolu yürümek ve şu duayı dilden düşürmemektir;
“Ey Rabb’imiz! Bizi, insanın doğal yapısıyla; duyguları, eğilimleri ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşen, varlık kanunlarıyla tam bir uyum ve âhenk içinde olan o dosdoğru yola, insanlığı hem dünyada, hem de âhirette mutluluğa ulaştıracak o apaydınlık yola, yani İslâm yoluna ilet. Nîmet verdiğin kimselerin, insanlık tarihi boyunca, tevhid sancağını elden ele taşıyan Peygamberlerin ve onların izinden yürüyen âlimlerin, şehitlerin, salihlerin yoluna...” (Fatiha 1:6-7)
Çünkü ne güzel arkadaştır onlar![4]

[1] Bayraklı, Vahyin Hedeflediği Toplum, s.70.
[2] Müslim, İman, 62; Tirmizî, Kitabü'z-Zühd 47.
[3] Ayrıca bkz: Fussilet 41:30-31.
[4] Nisa 4:69