Abdurrahman Şalkam
TT

Korona çağı insanı

Geçmişte Libya’da insanlar yılları, içinde yaşanan, genel olarak insanlar üzerinde yıkıcı etkiler bırakan acı olaylar ve büyük felaketlerin adıyla anarlardı. Söz gelimi, ağaçları, özellikle de meyveleri ile beslendikleri, gövdesinden ve yapraklarından evlerinin çatılarını inşa ettikleri, liflerinden halatlar ördükleri için vahalarda yaşayanların yaşam kaynağı hurma ağaçlarını kökünden söküp atan güçlü rüzgarların estiği yıla “rüzgâr yılı” adını verirlerdi. Hurma ağacı onlar için, Hinduların sütü ile beslendikleri ve hayatlarının çarkını döndürdüğü için kutsal saydıkları inek gibidir. Hindular birçoklarının sandığı gibi ineğe tapmazlar yalnızca kutsallık derecesinde saygı gösterirler. Nitekim Libya’da da bazıları deve etini yemezler. Deve onların yolculuk aracı, yüklerini taşıyıp kuru ve çorak toprakları aşmalarını sağladığı, uzun, zorluklarla dolu, sabır gerektiren yolculuklarında onların yol arkadaşı olduğu, sütü ile beslendikleri için değerlidir.
Keza, tarlalarını ve ormanlarını kaplayan, besin kaynaklarını kurutan uçan çekirge sürülerinin saldırısına uğradıkları yıllara “çekirge yılı” adını verirlerdi. Korkunç ve öldürücü su çiçeği hastalığının insanların bedenlerini ele geçirdiği, iyileştiklerinde bile yüzlerinde silinmeyen izlerini bıraktığında, birçok kişinin mezarını kazdığında o yıla “su çiçeği yılı” derlerdi. Kızamık hastalığının çocuklara saldırıp çok azını hayatta bıraktığı yılı “kızamık yılı” diye adlandırırlardı. Bunun gibi kimi yıllara kurak ya da kar yılı gibi adlar verirlerdi. Yıllar taşıdıkları güzellikler, bereket ve barış ile adlandırılmazdı çünkü bunlar üzerinde durulması ve tarih olarak bilinmesi gerekmeyecek kadar doğaldı. 
İçinde bulunduğumuz ve eşsiz rakamları ile 2020 yılı da sadece bazı olayları tarihlendirmek için kullanılan bir yıl olmayacak. Gelecek yıllarda, sınırları aşarak ışık hızıyla dünyanın bir ucundan diğerine ulaşan, sessizce bedenlere sızan hem zayıf hem de güçlüleri korkutan gizemli öldürücü bir virüsün küresel saldırısı karşısında insanlığın yaşadıklarına tanık olan tarihi bir dönem olarak hatırlanmayacak. Böyle olmayacak. Aksine, takvim sayfalarının üzerinden geçen ama insan ve yaşam üzerindeki etkilerini belirleyemeyeceğimiz, süresiz olarak insanlara eşlik edecek bir zaman ile geçmiş arasında bir berzah olacak.
Bir insanı diğerinin katili yapan bir virüsün neden olduğu zorunlu ev hapsinin dayattığı korkunç izolasyondan çıktıklarında insanlar ne durumda olacak? Bu virüs, insanlara sadece zorunlu ihtiyaçlarını ve ilaçlarını almak için kısa bir süreliğine evden çıkmaya olanak tanırken, aynı zamanda birbirlerinden güvenli bir mesafede uzak durmayı dayatıyor. Her insan diğeri için bir katile dönüşüyor ve ondan uzak durmak sağlığın güvencesi oluyor. Ülkeler sınırlarını içindeki sakinlerinin üzerine kapattı. Komşu komşusunu göremez oldu. Olur da karşılaşırlarsa bile tokalaşmamaları gerekiyor çünkü uzanan eller bir ölüm aracı olabilir. Ülkeler sınırlarını kapattı çünkü nereden gelirse gelsin herkes gizli, ilginç ne görülmüş ne de duyulmamış bir ölüm aracına dönüştü. Arka bahçede içinde sır taşıyan bir düşman haline geldi.
Her yerden yüz milyonlarca kişi ağırlayan havalimanları, gizemli ve korkunç virüsün bulaştığı yerler oldu. Yüksek düzeyde bulaşıcı yerlere dönüştüler. Kültürel ve ticari hatta etnik yönden iç içe geçmiş milletler arasında iletişim kapısı olan ülkeler arasındaki kara sınırları, kapıları kilitlemekten başka hiçbir şeyin durduramayacağı ateş hatlarına dönüştüler.
Şehirlerinde insanlara dolaşmak ve hareket etmek yasaklandı. İnsanların buluştukları, birbirlerini selamladıkları ve sarıldıkları, aralarında samimiyet köprüleri kurdukları okullar, üniversiteler ve iş yerleri kapandı. Aralarındaki bu köprüler bilinmez bir süreye kadar kopuk kalacak. Dünyanın dört bir yanında üreticisinden tüketici ve arabulucuya insanların hayatını yönlendiren ticaret aksadı. Korku insanların başına ve midesine vuruyor. Belki günler, belki de aylar hiç kimsenin tahmin edemediği bir süre boyunca devam edebilecek bu izolasyon sırasında ihtiyaç duyabilecekleri şeyleri temin etmek için insanlar marketlerdeki ürünleri kapışır ve bunun için kavga eder hale geldiler. Bankalar ve borsalara gelince, sermaye ve piyasaların uğradığı kayıpların boyutundan bahsetmek zor.
Kafelerde, restoranlarda, tiyatrolarda, sinemalarda, statlarda özel ve kamusal hayat sevinci, birkaç gün içinde söndü. Oysa bu kamusal alanlar, birbirlerini tanımayan gruplar arasında insani iletişim bağlarını örerdi. Bu yerler insanları büyülü bir samimiyet kokusu ile sarardı. Arkadaşlarıyla bir şeyler yemek ve içmek için bir kafede ya da restoranda oturan herkes, orada bulunanların tamamıyla arasında insani bir bağ hissederdi. Aynı şey tiyatro ve sinema, binlerin doldurduğu futbol statları için de geçerlidir. Destekledikleri takım hangisi olursa olsun orada toplanan herkes bir sevinci bekler. Bu karşı takım taraftarlarının sevinci olsa da. Tezahüratlar ve alkışlar farklılıklara rağmen bir samimiyet yaratır.
Koronavirüsün dünya ve halkına yaşattığı bu korkunç küresel felaket sona erdiğinde, “virüs yılı” mağarasından çıkan insan nasıl olacak? Soluklarında gizemli ölümü taşıyan ötekine karşı ruhunda ne gibi duygular taşıyor olacak? Komşu ülkeler ve evler birbirlerine kapadıkları kapılar açıldığında her şey eskisi gibi olacak mı? Sokaklarda yürüyen insanlar arasına çekilen engeller kalkıp, güzel bir insani samimiyet içinde hayatın koridorlarında ilerlerken herkesin birbirine inandığı, gözlerin buluştuğu, bakışların barış ve mutluluk hayalinin eşlik ettiği bir meltemin içinden geçtiği günlere dönecek miyiz?
Her şey, “korona yılı” dünyaya saldırmadan, dünyanın dört bir yanında insanlar arasında korkuyu yaymadan, etnik, din ve sınırların ötesine geçerek yoksul zengin fark gözetmeden herkese uzanmadan önceki gibi olacak mı? Bu yıl virüsüyle, bireysel ve kolektif varlıklar üzerinde derin bir iz bırakmadan geçip gitmeyecek. Ne varki, insanlarda aynı kaderi paylaşma inancının kökleşmesine, gizledikleri hafif ya da kitlesel imha silahlarının kendilerini gözle görülemeyen bir varlıktan bile korumaktan aciz olduğunu görmelerine de katkıda bulunabilir. Bu yıl, korona değil insan çağı gibi eşsiz bir çağ için aklın olanaklarının ve bedenin güçlerinin seferber edildiği, insanlık için yeni bir başlangıcın tarihi olabilir.