Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

​Yaşamak: İlk ve en önemli insan hakkı

Suudi Arabistan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Adil el-Cubeyr, Batı medyasına verdiği her mülakatta, Batı ile Suudi Arabistan arasında ihtilaf bulunan birçok konuda her zaman dürüst ve cüretkar olmuştur.
Bugün, Alman Deutsche Welle kanalında yayınlanan Conflict Zone (Çatışma Bölgesi) adlı programın moderatörü ünlü ve kibirli İngiliz gazeteci Tim Sebastian ile 19 Şubat’ta gerçekleşen ünlü röportajını hatırlayacağız. Moderatör röportaj sırasında tutuklu kadınlar ve Suudi Arabistan vatandaşı Cemal Kaşıkçının öldürülmesi meseleleri hakkındaki mutat sorularla Cubeyr’i köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı. Buna karşılık Cubeyr, bilindik mahareti ile bu suçlamaları delilleriyle çürütmüş  ve şunları söylemişti: Tutuklu kadınların suçları araba sürmeyi talep etmeleri değil haberleşmeyle ilgilidir. Kaşıkçı davasına gelince, duruşmalar Güvenlik Konseyi daimi üyeleri temsilcilerinin yanı sıra Türkiye tarafından da takip edildi. 11 sanık yargılandı ve 5’i idam cezası aldı.
Röportajın yarısında Bakan Cubeyr konuşmanın seyrini ele geçirdi ve moderatöre şu altın soruyu sormuştu: Neden öldürülmesi ile ilgili davanın görüldüğü ve cezaların verildiği bir Suudi Arabistan vatandaşına odaklanıyorsunuz da dünyanın başka yerlerinde gerçekleşen vahşi suçları sözgelimi Batı’nın göçmenlere karşı davranışlarını görmezden geliyorsunuz? Cubeyr bu soru ile meselenin bam teline basmıştı. Zira Alman ve genel olarak Batı medya propaganda mekanizması, Suudi Arabistan’da adalet sistemine göre gerekli cezaların verilmesiyle sonuçlanan ve kurbanın yakınlarının yargılama süreci ve cezalardan tam anlamıyla memnun kaldığı bir konuyu adeta cımbızla seçip belirsiz bir zamana kadar bir medya malzemesi olarak kullanmak için büyüttükçe büyütüyor.
Sebastian röportaj sırasında Cubeyre şunu da sormuştu: Bizzat Avrupa Parlamentosunda Avrupa’dan size ders vermemesini talep etmenizden sonra size nasıl davranmasını bekliyorsunuz? Cubeyr, bizler egemen bir devletiz. Suudi Arabistanlı vatandaşların üst düzey yaşam düzeylerine bakın. İleri eğitim, sağlık hizmetleri diye daha sayarken moderatör sözünü kesip: Hayır, biz insan haklarından bahsediyoruz deyince Devlet Bakanı: Bütün bunlar da insan hakları karşılığını vermişti.
Kasıtlı olarak olayları önceden tahmin etmeye çalışmıyorum fakat korona krizinden sonra insan hakları kavramına nasıl bakabiliriz? Bu ele alınmayı hak eden bir husus. Ne değişti de bu soruyu soruyoruz? Biz bugün Avrupa’ya ders vermiyoruz çünkü ortada bir insanlık trajedisi var. Ancak, Avrupa’nın başka ülkelere şantaj yapmak için kullandığı ve onlar aracılığıyla bazı ülkeleri baskıcı ve otoriter olarak damgaladığı Avrupalı değerlerin ayıbını açığa çıkaran hassas koşullardan geçiyoruz. En kötüsü de Avrupa’nın İran gibi terörü finanse eden ve Katar gibi destekleyen ülkeler ile şehirlerini hedef alan 300 füzenin topraklarından gönderildiği Yemen’e 14 milyar dolar yardımda bulunan Suudi Arabistan arasında fark gözetmemesidir. Yasama ve yürütme alanında somut iç reformları ve mevzuatları hayata geçiren, özellikle de kadın ve çocuk hakları gibi hayatın her alanında reformlar yapan Suudi Arabistan’ı terörü destekleyen ve finanse eden ülkeler ile aynı kefeye koymasıdır.
İtalya gibi bir ülkede her gün, Batılı değerler modelinin biraz daha çökmesine şahit olmamız şok edici bir durumdur. Salgın nedeniyle bir insanlık felaketi yaşayan Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye karşı Avrupa’nın umursamaz ve yardımı reddeden bir tutum benimsemiş olduğunu ne ben ne de bir başka Suudi Arabistanlı öne sürüyor. Bunları biz söylemiyoruz. Salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı neredeyse kendilerine mezar bulamayacak kadar çok olan İtalya’daki politikacılar söylüyorlar.
İtalyanların bu sitemlerinin nedeni de kendisini birliğin lideri sayan Almanya’nın yurtdışına ihraç edecek kadar stoğu olmadığı için İtalyanlara tıbbı malzeme yardımı yapmayı reddetmesi, daha da kötüsü İtalya’ya tıbbi malzeme taşıyan bir tıra el koymasıdır. Çek Cumhuriyeti de bunu yaptı. Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde olan Sırbistan’da Cumhurbaşkanı, Çin’in ülkesine yardım eden tek ülke olduğunu ve Çin devlet başkanının gerçek bir dost olduğunu açıkladı. Bu sahneyi, filmlerde bile göreceğimizi tahmin edemezdik. Tüm yüksek değerleri ve idealleri ile Avrupa kıtası nasıl yol kesen ve sağlık sistemi çökmek üzere olan bir ülkeye tıbbi malzemeler taşıyan bir tıra el koyan devletlere dönüştü? Oysa Rusya da iki gün önce solunum cihazları ve koruyucu ekipmanlar taşıyan 9 uçak göndermişti.
Çin’in başlangıçta virüsün varlığını gizlediği, kendisini açığa çıkaran doktorun uyarılarını görmezden geldiği ve bunun büyük bir suç olduğu doğru. Ne var ki, bunun bedelini ağır ödedi. İyileşene kadar zorlu ve acılı bir dönemden geçti. İtalya, Sırbistan ve salgının tehlikeli boyutlara ulaştığı her ülkeye talep etmesi halinde sağlık ekipleri gönderip lojistik destek sağlayarak Çin sadece hastalığın merkez üssü olarak hatasını telafi etmek için insani bir yardım da bulunmuş olmuyor. Aynı zamanda dayanışma içinde olduğunu öne süren Avrupa Birliğine sızma yolunda önemli bir politik ve ekonomik pozisyon da elde etmiş oluyor.
Hatırlarsanız Kanada, ailesinden kaçıp Tayland’a giden bir Suudi Arabistanlı kızı insan hakları iddiası ile Kanada’ya nakletmek için özel bir uçak gönderme külfetine katlanmıştı. Ottava’da kendisine tiyatroya benzer büyük bir karşılama töreni düzenlemişti. Ancak korona krizi patlak verdiğinde Çin’de bulunan onlarca Kanada vatandaşı hükümetlerinden kendilerini tahliye etmesi için yalvardı ama bu hiçbir işe yaramadı. Bunu hatırlatmamızın amacı yine onlar gibi başkalarına insan hakları dersi vermek değildir!
Koronanın dünyaya gösterdiği gerçeklerden biri de, her ülkenin sağlık sisteminin gücü, yaşamakta olduğumuz koşullara benzer durumlarda hasta karşılama kapasitesidir. Hükümetler vatandaşlarından aralarında bir sosyal mesafe bırakmalarını talep ediyor çünkü temas ve yakınlık enfeksiyonun yayılma oranını ve vaka sayısını yükseltiyor. Enfekte olan kişilerin çoğu yaşlı ve bağışıklığı zayıf kimseler ki her toplumda bunların oranları çoktur. Bu tek başına, nerede olursa olsun herhangi bir sağlık sisteminin çökmesine sebebiyet verebilir.
Sözün özü; Avrupa halkları “dost kara günde belli olur” atasözünü unutmayacaklardır. İnsanların hayatta kalması için yardım eli uzatanlar, unutulmaz bir iyiliğin sahibidir. Bunun dışında kalan her şey, demagojiden ibarettir.