Abdurrahman Şalkam
TT

Ruanda: Ölümden kalkınmaya

Ruanda, Hutu ve Tutsi kabileleri arasında 100 gün süren vahşi iç savaşta 1 milyon kişinin öldürüldüğü bir trajedi ve bir mucizenin ülkesi. Bu katliamda, caddeler, vadiler ve çiftliklerde öldürülen kadın, erkek ve çocukların cesetlerinden tepeler oluştu. Cesetlerden Irmakların ve göllerin suları taştı. Ama kurbanların çığlıkları dünyanın kulağına ulaşmadı. Unutulan yoksulların ülkesini bilmeyen vicdanları sızlatmadı.
Toprağın birleştirdiği, etnik ve yüz hatlarını, mesleklerin ayırdığı iki kabile. Tutsi kabilesi, hayvancılıkla geçinen ve otlak arayışı içinde hayvanları ile bir vadiden diğerine göç eden bir kabileydi. Göçebeliğe dayalı bir sosyal oluşumdu. Hutu’ların mesleği ise, bir yere yerleşmeyi ve bağlı kalmayı gerektiren tarımdı.
İki kabilenin kaderi daha erken bir dönemde siyasi süreçle birlikte ilerledi. Ülke ilk olarak Almanlar tarafından kolonileştirildi. Daha sonra Hutu’ları ezmek ve baskı altında tutmak için Tutsi’leri kullanan Belçika’ya devredildi. Belçikalı sömürgeciler, çiftçiler gibi toprağa bağımlı olmayan çobanların daha mücadeleci ve savaşçı olduklarını gördükleri için başlangıçta onlara imtiyaz tanıdılar. Ancak sonrasında bu iki kabile arasında yarattıkları kutuplaşmada ibreyi Hutular lehine çevirdiler. Bu kez, sömürgecilerin ihtiyaç duydukları gıda malzemelerini karşılayan çiftçi Hutu kabilesini öne çıkarmaya başladılar. Tutsi’lerin Ruandalı kimliğini sorgulayarak Hutu’ları onlara karşı kışkırttılar. Kökenlerinin bu topraklara ait olmayıp dışarıdan gelen bir kabile olduklarını, hayvanlarına otlak bulmak için Ruanda’ya gelip yerleştiklerini öne sürdüler. Bütün bunlara rağmen Tutsiler sahada gücü ellerinde tutmayı ve neredeyse tam hakimiyete sahip olmayı sürdürdüler.
Sömürgeci gücün kışkırtması ile Hutu kabilesi, Tutsi kabilesine karşı kapsamlı bir ayaklanma başlattı. Evlerini yaktı. Yağmanın ulaşmadığı sürülerini öldürdü. Tutsileri ülkeden toplu bir şekilde ayrılmaya zorladı. Tutsi kabilesinin üyeleri Uganda, Kongo, Tanzanya ve Burundi’ye sığındı.
Tutsi kabilesi sığındığı ülkelere vatanını da götürdü. Farklı ülkelere dağılmış olsa da evlatları arasındaki iletişim bağlarını korudu. Zamanla bunlar arasında ülkeleri Ruanda’da olup bitenleri yakından takip eden bilinçli bir elit sınıf ortaya çıktı. Bağımsızlıktan sonra ülke, yoksulluk ve siyasi çatışmalar yaşamaya devam etti. Ülkenin geleceğinde bir dönüm noktası oluşturan hadise ise, 1973 yılından düzenlenen bir askeri darbe ile Habyarimana’ın yönetimi ele geçirmesi ve ülkeyi demirden bir yumruk ile yönetmesi oldu. Hutular, Ruanda’da düşmanları Tutsilerin köklerini tamamen kazıdıklarını ve artık ülkenin geleceğinde hiçbir yerleri olmadığını düşünüyorlardı. Tutsiler ise uygun bir zamanda ülkelerine dönmek için Uganda’da askeri bir yapı içinde kendilerini yeniden organize ediyorlardı. 1991 yılında ilk girişimde bulundular. Ancak, bu saldırıları başarısız oldu ve liderleri öldürüldü.
Başarısızlık ve ölüm çoğu zaman başka bir kaderi doğuran rahimdir. Arkasındakini gizleyen bir örtü olabilecek bugünün okumaları ve tahminlerinin ötesine geçen bir gelecek çizen bir kaderin. Bir trajedi ve bir mucizenin ülkesinde de işte bu yaşandı. 1991 yılındaki saldırı başarısız oldu ve lideri öldü. Ancak onun yerine Paul Kagame adlı bir genç geçti. Kagame, Tutsileri Ruanda Vatansever Cephesi şemsiyesi altında yeniden organize etti. Sürgünde bulunan kabilenin diğer üyeleri ile iletişim çemberini genişletti. Komşu ülkeler ile siyasi ilişkiler geliştirdi. Vatansever Cephe’nin askeri ve siyasi kadrolarını hazırladıktan ve yeniden yapılandırdıktan sonra Habyarimana rejimini güçlü bir biçimde sarsan büyük bir saldırı başlattı. BM araya girerek iki taraf arasında ateşkes anlaşması imzalanmasını sağladı. Ne var ki, devlet başkanı daha sonra bu anlaşmadan çekildi. Genç Kagame, siyasi, ekonomik ve etnik olarak ülkenin sadece kendisine ait olduğunu düşünen bir kabile tarafından kovulduğu topraklarına dönmek için savaşan bir silahlı kabilenin liderinden ibaret değildi. Aksine daha önce kabilesine liderlik eden ve ülkeyi yöneten liderlerden farklı bir vizyona sahipti. Yeni bir vatan hayal eden siyasi bir hayalin yöneticisiydi.
Kanlı yazgılar, Ruanda’nın dönüm noktalarındaki yolunu çizen kalem oldu. Bu dönüm noktalarında, ülkeye egemen olan kabileciliğe dayanan nefretin beslediği ölüm dışında her şey yok oldu. 1994 yılında devlet başkanı Habyarimana’nın uçağı düştü ve hayatını kaybetti. Bu gizemli kaza ile Ruanda korkunç bir kanlı bataklığa çekildi. Çılgın ırkçılık ateşi her yerde alev aldı. Tutsileri devlet başkanının uçağını düşürüp onu öldürmekle suçlayan Hutulu sesler yükseldi. Tutsileri ortadan kaldırmaya ve Ruanda topraklarından söküp atmaya azmettiren şiddetli nefret sesleri yükseldi.
20’inci yüzyılın korkunç trajedisinin alevleri yükselmeye başladı. Ülkenin dört bir yanında galeyana gelmiş Hutu grupları satırlarını, baltalarını ve bıçaklarını kuşanıp karşılaştıkları Tutsileri kesip biçmeye ve cesetlerini sokaklara, vadiler ve göllere atmaya başladılar. Kendilerini yok etmeye çalışan bu kanlı fırtınaya karşı Tutsiler, ümitsizce karşı koymaya çalıştılar. Soydaşlarını kurtarmak için Ruanda Vatansever Cephesi lideri genç Kagame’nin önünde başkent Kigali’ye saldırmaktan başka seçenek yoktu. Başkenti ele geçirerek hükümeti devirmeyi başardı. Devlet başkanı yardımcısı görevine getirildi. Sahne değişti ve bu kez Hutular intikam endişesi ile ülkeden kaçmaya başladılar. Sonunda devlet başkanı istifa etti.
2000 yılında ülkenin başkanlığını üstlendikten sonra Kagame, sürgündeyken çizdiği ulusal hayalini hayata geçirmeye başladı. Ona göre nefret, kin, kabileci ve etnik zihniyet kanların akmasına, cesetlerin üst üste yığılmasına ve insanların göç etmesine neden olan hastalıktı. Yoksulluk ise yangınları başlatan lanetti.
Vatanı geri kazanmanın ilk adımı trajedinin izlerini silmekti. Bunun için okullarda kardeşlik dersleri verildi. İki taraf arasında uzlaşı sağlandı ve genel af çıkarıldı. 2020 planı kapsamında kalkınma süreci başlatıldı. Yaratıcı kalkınma deneyimini incelemeleri için Singapur’a uzmanlar gönderildi. Kagame deneyimi, birleşik bir ülkenin tek lideri temeline dayanıyordu. Bu deneyim, 20’inci yüzyılda dünyanın tanık olduğu en büyük insani felaketi aşmayı başardı ve onu dünyanın şahit olduğu en büyük mucizeye dönüştürdü. Ruanda yüzde 12.2 ile en yüksek kalkınma oranını gerçekleştirdi. Eğitim daha önce görülmemiş bir biçimde yaygınlaştı. Kagame’nin koyduğu planının eşsiz yanlarından biri de parlamento üyelerinin üçte birinden fazlasını kadınların oluşturması hedefidir. Kagame, kadınların toplumda uzlaşı ve hoşgörü ruhunu yayma konusunda daha yetenekli olduklarını, şiddete karşı koyan bir kalkan, toplumun yaşam, hoşgörü ve birlikte yaşama sevincinin üreticisi olduklarını düşünüyor.
Dünya, Nelson Mandela ve uzlaşı ekolünden, Güney Afrika’daki hoşgörüden çokça bahsetmiştir. Fakat Ruandalı genç Paul Kagame, direniş, hoşgörü, intikam ve nefret duygularını aşma konusunda tüm dünyaya eşsiz ve büyük bir ders verdi. Birkaç yıl içinde kan, vahşi ve toplu katliamları, birçok komşusu hala geri kalmışlık ve ırkçı çatışmalar hastalığından muzdarip bir ülkede bir yaşam ve kalkınma gücüne dönüştürdü. Evet, bir adamın kurduğu hayal, bu hayal için verdiği savaş ve hayalini vatanının toprakları üzerinde gerçeğe dönüştürmesi sayesinde Ruanda ölümü arkasında bırakıp kalkınmaya geçiş yaptı.