Hazım Sağıye
TT

​İngiltere’de daha sağcı Muhafazakarlar

Son zamanlarda İngiltere siyasi cephesinde iki isim öne çıktı: Jeremy Corbyn’ın halefi olarak İşçi Partisi başkanı seçilen Keir Starmer ile Boris Johnson’un koronavirüsüne yakalanmasının ardından başbakanlığı ve Muhafazakar Parti başkanlığını üstlenen Dominic Raab. Johnson’un başına daha kötüsünün gelmesi durumunda yardımcısı Raab bu iki görevi de muhafaza edecek. İyileşmesi durumunda ise Raab, partinin ikinci adamı olarak konumunu pekiştirmiş olacak.
Bu sırada, geçici başbakan için yazılan bolca habere bakarak bir hususu kati bir biçimde onaylayabiliriz: O da dişi aslan Thatcher’ın yavrusu olduğu. The Guardian gazetesi kendisi hakkında şunları yazdı: “Eğitim konusunda Thatcher’ın sağında duruyor. Diğer şeylerin yanı sıra, şirketlere devlet okullarını yönetme çağrısı ile de biliniyor. İşçi Partisi’nden eleştirmenleri kendisi için ‘Thatcher’ın özelleştirmediklerini özelleştirecek’ yorumunda bulunurken hayranları kendisine ‘erkek Margaret Thatcher’ adını verdiler.”
Dominic Raab 1974 yılında doğdu dolayısıyla o da “Demir Leydi”nin yıldız olduğu zamanlarda kamu işlerine yönelen Muhafazakarlar kuşağından. Vefatının ertesi günü yani 9 Nisan 2013’te Raab Avam Kamarası’nda Thatcher hakkında bir konuşma yapmış ve şunları söylemişti:  “Margaret Thatcher, İkinci Dünya Savaşı sonrasında en büyük liderlerimizden biriydi. İngiliz ekonomisini ölümcül sosyalizmden kurtardı. İngiliz demokrasisini despot bir askeri cuntaya (Arjantin’de) karşı savundu. Soğuk Savaş’ın kazanılmasına katkıda bulundu.” Thatcherizmine hayran olan bazıları niteliklerine “sporcu disiplinini” de ekliyorlar. Zira Raab karatede siyah kuşak sahibi.
Kendisi aslen, İngiltere’nin güneydoğusunda büyük Londra sınırındaki zengin bir bölge olan Buckinghamshire’dan. Ailesi ticaret ile uğraşmış. Babası (ailesi 1938 yılında eski Çekoslovakya’dan kaçmış bir Yahudi) Marks & Spencer şirketine ait mağazaların gıda maddeleri bölümü müdürüydü. Annesi giyim ürünleri satışında çalışmıştı. Brezilyalı eşi Erika Rey pazarlama yöneticisi olarak çalışıyor.
Küçük Dominic seçkin Grammar School’da okudu. Genç Dominic Oxford’da okudu ve hukuk bölümünden mezun oldu. Daha sonra yüksek eğitimini Cambridge Üniversitesi’nde tamamladı.
Mezun olduktan sonra 1838’de kurulan, İngiltere’nin en köklü hukuk firmalarından ve seçkin hukuk firmalarının bulunduğu Magic Circle üyelerinden biri olan, halihazırda 20 ülkede 2800 avukat istihdam eden Linklaters hukuk firmasında çalıştı.
2010 yılından bu yana temsil ettiği seçim bölgesi ise Muhafazakar Parti’nin kalesi sayılan zengin Surrey bölgesindeki Esher and Walton. Bu tarihten beri kendisini temsil ediyor ve katıldığı her seçimi rakiplerine büyük bir fark atarak kazandı.
Buna ek olarak, parti başkan yardımcısı olmadan önce Dominic Raab, danışman olarak çalıştı. Hükümet ve uluslararası kurumlar genellikle finansal ve mevzuat ile ilgili konularda ona danışırdı (Oslo Anlaşmasının uygulanması konusunda Filistin Kurtuluş Örgütü de bunu yapmıştı). Bu görev kendisine diğer niteliklerinin yanı sıra soğuk, durumu sayılara indirgemeye meyilli, ideolojik oluşumuna biraz serinkanlılık katan bir teknokrat niteliği de kazandırdı.
Raab’ın adı Brexit özellikle de Avrupa Birliği ile ayrılık için yürütülen pazarlıklar sırasında parladı. Zira kendisi Brexit’in en coşkulu destekçilerindendi. Theresa May kendisini Avrupa Birliği ile müzakerelerden sorumlu devlet bakanı olarak atadı. Ancak, Raab dört ay sonra istifa ederek radikal unvanını hak ettiğini gösterdi. May’i istifa etmeye iten takımın içinde yer aldı. Mayıs 2019’da istifa etmesinden sonra Boris Johnson’dan daha radikal biri olarak partinin başkanlığına aday oldu ancak önemli sayıda bir oy almadı. Bunun üzerine kendisini halihazırdaki görevine yani dışişleri bakanlığına yükselten ve yardımcısı yapan Johnson’a tabi oldu. Raab’a ün kazandıran diğer görüşleri arasında şunlarda var: Dış politika ulusal çıkarları yansıtmalıdır. Dış çatışmalara karışmamaya çalışmalıyız. Yardımları en yoksul ülkelere bağlamalıyız. Girişimci ticaret özgürlüğünü desteklemeliyiz.
İnsan hakları iyidir (Uluslararası Adalet Divanı geçmişte savaş suçları işleyen kişileri Lahey’e getirme konusunda kendisine danışmıştı) ancak bu haklar, kendisine ekonomik yararlar ve iş fırsatlar söz konusu olduğunda İngiltere’nin dış ilişkilerini bozmamalıdır. İngiltere’ye iltica talebinde bulunanların geçmişte suç işleyip işlemedikleri sıkı bir şekilde incelenmelidir. Hükümetin bu kişileri seyahat etmekten men etme ve varsa mallarına el koyma hakkı vardır. Ülkelerinde işkenceye maruz kalacakları kanıtlananlar dışında bir yıl ya da daha fazla süre mahkum edilmiş yabancı suçlular ülkelerine gönderilmelidir. Avrupa Birliği, bir yolsuzluk ve israf kurumu olarak teşhir edilmelidir. Özel şirketler Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) ve ulusal eğitim hizmeti alanlarına yatırım yapmaya teşvik edilmelidir. Yüksek gelirli kişilere uygulanan yüzde 45 vergi oranı düşürülmelidir. Hükümetin yaptığı her harcama, Raab tarafından aşırı bir çekince ile karşılanıyor. Ona göre herhangi bir grevin gerçekleşmesi için sendika üyesi işçilerin yüzde 50’sinin onayı alınmalıdır. Kadınlara karşı ayrımcılık doğru değildir. Asıl erkekler ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Kadın hakları savunuculuğu sapkınlıktır.
Genel olarak, Margaret Thatcher’ın sağcı eğilimlerini aşan eğilimler ile karşı karşıya bulunuyoruz. Fakat bugün şu soru da keskin bir şekilde soruluyor: Bu tür fikirlerle korona ve ekonomik kriz sonrası İngiltere’yi ve bu ikisinin neden olacağı yoksulluğu yönetmek mümkün mü?