Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Korona ve Ramazan günlerinde yeniden doğuş mümkün mü?

Çok özel iki olgunun birlikte yaşandığı günlerden geçiyoruz. Dünya, Kovid-19 pandemisiyle sarsılırken aynı zamanda Ramazan ayının manevi atmosferine de girmiş bulunmaktayız.
Kovid -19 ve Ramazan tecrübeleri bize en önemli görevimiz olan insan olmayı nasıl gerçekleştirebiliriz sorusu üzerinde düşünme ve kendimizi hesaba çekme fırsatı sunmaktadır.
Koronavirüsle ilgili şimdiye kadar birçok şey söylendi. Sayısız komplo teorisi ortaya atıldı. Şu anda da Ramazan’dan dolayı değişik dini konular gündeme getirilmektedir.
Kovid-19 ve dini konularla ilgili birçok şey söylenebilir, tartışılan sorular üzerinde farklı yaklaşımlar ileri sürülebilir. Ancak bu tartışmalarda boğulmamamız ve kendimizi kaybetmememiz gerekmektedir.
Kovid-19 ve Ramazan tecrübesi insanlığın bugünkü hali ve geleceği konusunda yeni değerlendirmeler yapmamızı gerekli kılmaktadır.
İnsani farklılıklardan dolayı insanın insanı ötekileştirmesi, insanlığımızı zayıflatmakta ve dünyayı insanlık için yaşanılmaz bir yer haline getirmektedir.
Koronavirüs pandemisi, hayatta kalmak için temel ihtiyaçlarını karşılama çabası içinde olan insanlık türünün üyeleri olduğumuzu hepimize hatırlattı.
Koronavirüs, bütün dünyada hayatta kalmanın en önemli ihtiyaç olduğunu bütün insanlığın ortak gündem maddesi haline getirmiştir.
Dünya nüfusunun yüzde yetmişinin evine kapanması, insanlığın tür olarak hayatta kalmak için ortak bir hareket tarzı benimsediğini ortaya koymaktadır.
İnsanlık türüne ait olduğumuzun farkında olmak, çok önemlidir. Çoğu zaman kendimizi insanlık türüne ait değil de daha küçük kurgulara (milliyet, cinsiyet, sınıf, ırk ve kültür gibi) hapsetme yanılgısı ve yanılsaması içine düşmekteyiz.
Korona pandemisi, herkeste derin bir şaşkınlık, şok ve travma yaratmıştır. İnsanlar, başımıza bu salgın neden geldi sorusunun cevabını aramaktadırlar.
Panik ve korkunun yarattığı akıl tutulmasından dolayı, korona pandemisinin neden yaşandığı sorusuna sağlıklı cevaplar verilmemektedir.
Dünyadaki değişik dinlere mensup birçok dini grup, korona pandemisinin işlenilen günahların karşılığı olarak Tanrı’dan gelen bir ceza olduğunu söylemektedirler.
Bazı çevreler, birtakım grupların işledikleri günahlardan dolayı korona pandemisinin başlarına Tanrı tarafından musallat edildiğine inanmaktadırlar.
Kriz anlarında insanların bir günah keçisi arayışında olduğunu söyleyebiliriz. Sağduyulu ve soğukkanlı bir şekilde bir durum değerlendirmesi yapmak lazımdır.
Korona pandemisi, Allah tarafından insanlığa verilen bir ceza değildir. Korona pandemisinin arkasında belirli bir grup insanın işlediği günahlar bulunmamaktadır.
İlahi ceza ve ahlaksızlık üzerinden korona pandemisinin teolojik olarak okunması, gerçekçilikten kopuk dini bir popülizmden başka bir şey değildir.
Korona pandemisinin arkasında insanlığın başarısızlıkları vardır. Adaletten, akıldan ve ahlaktan yoksun bir şekilde insanlığın ve tabiatın kurdu olarak insanların herkesi ve her yeri tahrip etmesi, karşımıza korona pandemisi şeklinde bir sonuç çıkarmıştır.
İnsanın bugün işlediği en büyük günah, çevreye karşı işlenen ekolojik günahtır. Ramazan ayında insanlığımızı tazelemek için ekolojik günahımızla yüzleşmemiz gerekmektedir.
Korona salgını ve Ramazan olguları, kendimizi yeni bir hayat stiline hazırlamamız gerektiğini bize öğretmektedir. Eski alışkanlıklarımızla, davranışlarımızla ve inançlarımızla geleceğin dünyasında güçlü bir şekilde var olmak mümkün değildir.
Bu bağlamda zamanla kurduğumuz ilişkinin gelecek yönelimli olması gerekmektedir. Bireysel, toplumsal ve uluslararası düzeylerde hala eski sorunların konuşulduğunu görüyoruz.
Eski sorunları yarınlara taşıyarak gelecekteki enerjimizin ve kapasitemizin onlar için tüketilmesi, hiçbir verimli sonuç doğurmayacaktır. Gelecek için yeni bir gündem oluşturmamız gerekmektedir.
Ramazan’ın manevi ikliminde ve korona tecrübesinden de dersler çıkararak geleceğin endüstrilerinin (yapay zeka, 4.0 teknolojisi gibi) hakim olduğu bir dünyada nasıl yaşamak istediğimiz konusunda kendimizi hazırlamalı ve kapasitemizi geliştirmeliyiz.
Korona pandemisi, bütün dünyada bir içe kapanma halinin doğmasına neden olmuştur. Korona salgınının yarattığı hayatta kalma ve güvende olma ihtiyaçlarını istismar eden otoriter ve totaliter güçler, hukuka ve demokrasiye aykırı bir şekilde insanlığın hayat alanlarını kontrol etmeye çalışıyorlar.
Korona sonrası dönemde insanlığın yıkıcı bir totaliteryanizm tsunamisinin kontrolüne girmesi çok ciddi bir tehdittir. Totaliter güçler güvenlikçi ve popülist yaklaşımları çözüm olarak dayatmalarına rağmen, insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şeyin akıl, ahlak ve adalet olduğu gerçeği değişmemektedir. Ramazan ayında akıl, adalet ve ahlak konularının derinlikli bir şekilde gündemde tutulmasına ve konuşulmasına çok ihtiyaç vardır.
Ramazan’ı mahzun kılan şey, koronavirüse karşı kendimizi korumak için evlerimizde yaşıyor olmak değildir. Ramazan boyunca öğrenmemek, çalışmamak ve kendimizi yenilememek Ramazan’ı mahzun kılmaktadır.
İnsan, doğa ve Tanrı üzerine sahih ve sahici anlamda düşünmek, onlarla ilişkimizi tazelemek, bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz husustur. Daha önceki ilişki kalıplarını tekrar etmek, Kur’an’ı anlamamayı seçmek, yaşadığımız dünyanın geldiği noktayı ve gittiği yönü kavramaya çalışmadan sadece seyirci olmakla yetinmek, Ramazan ayının ruhuyla bağdaşmamaktadır.
Allah, oruç ibadetiyle bizim yeni bir doğuş gerçekleştirmemizi ve hayata yeniden uyanmamızı istemektedir. Korona pandemisi, aslında bir musibet değil, bir nimettir. İnsanın varoluşsal olarak yeniden doğuşu için bir fırsattır. Yeniden doğuşun manevi dinamiklerini oluşturan Ramazan ayı, değerlendirilmeye hazır çok güçlü bir imkan olarak önümüzde durmaktadır.