Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Lübnan: Yaşanan çöküş ve Sünni telaş

Lübnan Bakanlar Kurulu 28.04.2020 salı günkü toplantısında, 2015 ve 2019 yılları arasında yolsuzluk ve dolandırıcılık yapanlardan intikam almaya odaklandı. Yolsuzluk ve dolandırıcılık birkaç başlık altında ele alındı: İlk olarak, bakanlıklar, kamu idareleri ve tesislerindeki yolsuzluklar.
Tabiki Enerji Bakanlığı bunun dışında çünkü 2008’den bu yana başında Özgür Yurtsever Hareketi’nden bakanlar bulunuyor. Bu süre içinde 42 milyar dolar harcamalarına rağmen Lübnan’da hala günde 12 saat elektrik kesintisi yaşanıyor. Keza limana bağlı tesisler, Suriye ile yasal ve yasadışı sınır geçiş noktaları de bunun dışında çünkü Hizbullah tarafından kontrol ediliyor.
İkincisi, 17 Ekim’den sonra paralarını yurtdışına kaçırıp bankaları boşaltanlar.
Üçüncüsü, miktarının 500 milyon ile 5 milyar arasında olduğuna dair farklı görüşlerin bulunduğu yurt dışına yapılan para transferlerine göz yummak dahil yasadışı davranışları için Merkez Bankası Başkanını cezalandırma meselesi. Başkan ayrıca hükümetin genelgelerini ve talimatlarını ihlal eden ve doların fiyatının lira karşısında iki buçuk kat yükselmesine neden olan genelgeler ve talimatlar yayınlamakla da suçlanıyor. Bakanlar Kurulunun gündemindeki son madde ise, hükümetin iki ay önce tamamlamış olması gereken reform ve kurtarma planını tartışmaktı.
Parlamento ise geçen hafta iki gün süren oturumlar düzenledi. Bu oturumlarda alınan en önemli karar, ilaç üretiminde kullanılması için Hint keneviri (esrar) ekimini serbest bırakan yasa tasarısı oldu. Milletvekili Behiye Hariri’nin sunduğu İslamcı mahkumlar ve diğerleri için genel af yasa tasarısına gelince, Özgür Yurtsever Hareketin karşı çıkması nedeniyle parlamentodan geçmedi. Halkın yükünü hafifletmeyi reddedenlere halk nasıl sabretsin?
Bunlar, Bakanlar Kurulu ve Parlamentonun faaliyetleri ve öncelik verdiği konulara dair bir örnekti. Sanki ülke en iyi günlerini yaşıyor ve vatandaşların Cibran Basil’in reformcu açıklamalarını takip etmek ya da esrarın yasal hale getirilmesine odaklanmaktan başka işleri yokmuş gibi önem verdikleri konulara.
Hükümet, güvenoyu almasından üç buçuk ay sonra, bu ciddi krizin ortasında çöküşü durdurmaya ve geleceğe dönük herhangi bir planı hayata geçirmekte ya da önlemler almakta neden başarısız oldu?
Çöküşü durdurmak için israfı durdurmak, bankacılık krizinden etkilenen sektörleri teşvik etmeye yönelmek, IMF, Arap ülkeleri ve birkaç yıl içinde Lübnan’a 11 milyar dolar, yatırımlar ve projeler getirmesi gereken CEDAR (Sedir) Konferansı gibi destek kaynakları araştırmayı gerektiriyor. Hükümeti kontrol edenler, enerji sektöründe, gümrüklerde, liman ve havalimanında, Suriye ile sınır geçişlerinde kamu mallarını gasp ve heder etme faaliyetlerinin arkasında durdukça, dolar kuruyla oynamaya devam ettikçe nasıl israf durdurulup gelirler arttırılabilir?
Bütün bunlara bir de koronavirüs salgını sebebiyle tüm işyerlerine kilit vurulduğu için ekonominin küçülmesi, işsizlik ve yoksulluğun artması eklendi. Dışarıdan yardım istemek de imkânsız çünkü Hizbullah, ABD’nin, yaptığı iyiliğe karşılık ülkenin muazzam maliye ve ekonomisinin kontrolünü ele geçirmesini istemiyor! Öte yandan, el-Ahd dönemi Lübnan ile herhangi bir Arap ya da Avrupa ülkesi arasında bozmadık iyi bir ilişki de bırakmadı. Tabi ki İran ve Beşşar Esed dışında. Eğer CEDAR Konferansının söz verdiği yardımı almak istiyorsak, Lübnan'a mega kalkınma projesinin uygulanmasında ve denetlenmesinde yardımcı olacak Fransızlara bir ekonomik plan sunmamız gerekiyor. Ne var ki ne Fransızlar ne de başkaları, sonuncusu 27 Nisan’da gerçekleşen Lübnanlı yetkililerle yoğun görüşmelere rağmen bir sonuç elde etmede etkili olamadılar. Çünkü “önce reform sonra yardım” diye direttiler. Hükümeti kontrol edenler ise reformla değil sadece mali desteği elde etmekle ilgileniyorlar. Ancak aynı zamanda bağımsızlığa da önem verdiklerini söylüyorlar. Kimlikleri bilinen 20 döviz bürosu, bankaları ve ekonomik yapıyı sarsabiliyorken acaba ne gibi bir bağımsızlıktan bahsediyorlar!
Oyalamalar, ardı ardına gelen çöküş ve tıkanmalardan şu iki husus ortaya çıkıyor: Bakanlar ve başbakan, öne sürdükleri gibi uzman olsalar da olmasalar da öncelikle tamamen Hizbullah’a ardından da Cibran Basil’e bağlılar. Bu nedenle kendilerinden eski hükümetlerden farklı bir yol izlemeleri beklenmemeli. İkincisi, hükümet, baskı yapmak için devrimin ve koronanın sağladığı değerli zamanı boşa harcadı. Yöneticiler (Nasrallah ve Avn) hem içeriden hem de dışarıdan korkarken yeni hükümet yeni ve cesur olanı elde etmek için devrim ve taleplerine dayanabilirdi. Korona kendisine IMF ve Dünya Sağlık Örgütüne başvurma fırsatı vermişti. Ne var ki hükümetteki beyefendiler, görünüşe bakılırsa acele etmek istemediler! Kısacası hiç kimseden bir şey talep etmediler ve mücadeleleri bir televizyon kanalını suçlamakla sınırlı kaldı.
Trablus her zaman Lübnan protesto etkinliğinin hareket dengesi olmuştur. Sünni çoğunluğa sahip olduğu için de etkilerinin iç sınırların ötesine geçmesini engellemek hedefiyle her zaman kendisiyle, yoksulları ve İslamcıları ile meşgul edilmesi amaçlanmıştır. Trablus devrim sırasında sevinci, barışçıllığı ve kutlamaları ile onları şaşırtırken şimdi de şiddeti, açlığı ve ıstırapları ile şaşırtıyor. Trablus’a Sayda, Bekaa, Beyrut ve en-Naime de katıldı. Bu Sünni kitleler, ordu ile çatışmakta acele ediyor ya da unsurlarının yarısı Sünni olan ordu onlarla çatışmakta acele ediyor. Bununla birlikte, şimdi el-Ahd döneminin, dalgınlığının ve taraftarlığının kurbanı gibi görünen ordu, son 10 yılda Hizbullah’ın Suriye, Irak, Yemen ve Afganistan’daki savaşlarını sürdürebilmesi için istihbaratı, operasyonları, cezaevleri ve askeri mahkemeleri yoluyla halka boyun eğdirme görevini üstlenmişti. İşkence gören halk boyun eğmek zorundaydı, çünkü teröristti. Serbest olan Hizbullah ise istediği gibi hareket edebilirdi çünkü terörle mücadele ediyordu.
Hem Merkez Bankası Başkanı hem de Hizbullah’ın lideri konuşuyor. Fakat sesleri, savunmaları ve çağrıları sanki çok uzak bir geçmişten geliyor. Şimdiye gelince o, korona salgınına ve korona rejimine isyan eden sokağa aittir.
Ordu, üyelerinin yarısı ganimetleri ile yurtdışına kaçmaya hazır diğer yarısı direnişi ile ABD’yi İran üzerindeki yaptırımlarını kaldırmaya zorlamak isteyen çelişkili rejimi korumak için müdahalede bulunabilir mi? Bütün bu hesaplarda Lübnan, rejimi ve geleceği nerede? Bugün bilge Sünnilerin sadece bir seçenekleri var. Eğer hemen şimdi halka liderlik etmek için öne çıkarlarsa bu kez halk ve onunla birlikte Lübnan kurtulabilir. Ancak tereddüt, korku ve şüphe duyarlarsa hem ordu ve halk zarar görür hem de Lübnan daha da parçalanır.