Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

İhvan-ı Müslimin’in yeniden kurulması tehlikesi

İhvan-ı Müslimin her ne zaman bir yerde geri plana düşerse bazı batı ülkeleri grubu yeniden kurmaya, toparlamaya ve onu herhangi bir müzakerede dayatmaya çalışır. Libya sahnesi bu denklemin tercümesi olabilir. Nitekim popülerliğini kaybetmesi, seçimlerde başarısız olması ve Mısır’da yeninden canlanma girişimlerinin boşa çıkmasına rağmen grup, Suheyrat müzakerelerinde ve diyaloglarda dayatıldı.
İhvan-ı Müslimin’in yeniden kurulması, Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton döneminde ABD yönetiminin Condoleezza Rice projesini kabul etmesiyle zirveye çıktı. Proje, İhvan-ı Müslimin’in kullanılması aracılığıyla Ortadoğu’nun yeniden paylaştırılmasına ve Arap Baharı sonrasında bu grubun Ortadoğu’da güçlendirilmesine dairdi.
Diğer taraftan İhvan-ı Müslimin, her ne kadar mevcut sahneyi yönetmekte başarısız olsa da benimsediği dışlama politikası ve herhangi bir ülkede kendisini bir grup veya parti olarak göstermesi Mısır ve Libya’da olduğu gibi ‘temkin siyasetiyle’ başarılı olmasını sağladı. Uzun yıllar boyunca mazlûmiyet kisvesi altında ve aldatarak sahip olduğu toplumdaki statüsünü kaybetti. İhvan-ı Müslimin’in iktidardaki sınırlı tecrübeleri, onların bir gruba sadık olduklarını doğrular. Onlar bir milleti veya halkı temsil edemezler. Zira bu durum, coğrafi sınırlar içerisindeki bir ülkeye yönelik coğrafi aidiyet duygularını kaybetmelerine yol açmıştır. Bunun nedeni, ulus ötesi ve kıtalararası bir organizasyona ve gruba mensup olmalarıdır.
Bununla birlikte grubun dünya üzerinde yeniden kurulmasına yönelik çabalar devam etti. Başkan Trump dönemindeki ABD yönetiminin grupla olan ilişkisinde geri adım atmasının ardından neredeyse grubun bir terör örgütü olarak sınıflandırılması ve yasaklı addedilmesi noktasına varıldı. Fakat bununla birlikte ABD istihbaratının çekmecelerinde grubu terörle suçlayacak dosyaların ağırlığına rağmen bu bağlamda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi. Bu durum bazı soruların gündeme gelmesine yol açtı: Kötülüğün başı olan bir grubun temsil ettiği bu öldürücü tümörden kurtulmaya yönelik gerçek bir uluslararası irade var mı? Yoksa grubun var olmasını ve kiralık bir silah olarak kullanılmasını isteyenler mi var? Grubun ‘yasaklı ilan edilmek’ korkusuyla birlikte hizmetinin devamlılığını sağlamak için şantaj yapması bile bu isteğe engel olmuyor mu?
Bazı batı ülkelerinin her zaman grubu yeniden canlandırmaya, savunmaya ve projelerini benimsemeye çalışması şaşırtıcıdır. Buna Libya'da açık bir şekilde tanık olundu. Oysa grup terör operasyonlarının yanı sıra kirli projelere ve eylemlere karışmıştı. Ayrıca küresel güvenlik için bir tehdit oluşturduğu yönünde uyarılar vardı.
ABD Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Ron DeSantis, İhvan-ı Müslimin’in 70 ülkede kendisine bağlı grupların bulunduğu silahlı bir örgüt olduğunu söyledi. Ayrıca Washington’un bu terör örgütünün şiddet yanlısı yaklaşımına ve radikal gruplara yönelik desteğine karşı koyamadığını ifade etti. ABD yönetimi buna rağmen grubu hala terör örgütleri listesine dahil etmekte tereddüt ediyor.
İhvanı Müslimin, Hasan el-Benna tarafından Mart 1928'de Mısır'da İngiliz büyükelçinin 500 Mısır lirası tutarındaki fonuyla kurulmuştur. Grup alında İngiliz yapımıdır. Dini bakımdan nevzuhur ve siyasi olarak başarısız bir grup olan İhvanı Müslimin, eski bir İngiliz MI6 istihbarat memuru olan John Coleman tarafından da ifade edildiği üzere İngiliz yapımıdır. Nitekim İngiliz politikasının, düşmanın sömürgeci politikasına direnen Arap milliyetçilerine düşman olan bir örgütle Arap toplumuna girmesi gerekiyordu. Bununla birlikte istihdam edebileceği bir organizasyona ve gençlerin bu organizasyon aracılığıyla itaat etmesine ihtiyacı vardı.
1940’lı yıllardan bu yana birbirini takip eden İngiltere hükümetleri, kaçtıkları ülkelerdeki dosyalarında terör suçlarının bulunup bulunmadığına bakmaksızın grubun unsurlarına ve liderlerine destek sağladılar ve siyasi sığınma hakkı verdiler.
İhvanı Müslimin’i bir terör örgütü olarak sınıflandırmadaki gecikme, genel olarak dünyanın ve özellikle de ABD yönetiminin bu konudaki ciddiyetine dair bazı soruları gündeme getiriyor. Fakat her ne kadar grubun terör eylemlerine karıştığına ilişkin kabarık bir dosyasının bulunsa da Amerikan pragmatizmi ve kesişen çıkarlar, grubu terör örgütü ilan etme konusunda tereddüt yaratmaya devam ediyor.