​Resul Tosun
Gazeteci Yazar
TT

Darbe tartışmalarının kaynağı

Başkan Erdoğan yönetimindeki Türkiye, emperyalizmin bölgeyle ilgili planlarını bozmuştur. Suriye’nin kuzeyinde ABD/İsrail güdümlü bir kukla yönetimin oluşmasına ve Türkiye’nin güneyden kuşatılmasına Başkan Erdoğan yönetimi geçit vermemiştir.
Emperyalizmin bu emeline ulaşmasının önünde engel olarak duran başkan Erdoğan yönetimi hedeftedir.
Emperyalizm Türkiye’de kendi planına itiraz etmeyecek bir yönetim hayal etmektedir.
Bu nedenle de Başkan Erdoğan’dan ‘bir şekilde’ kurtulmayı hedeflemekte bunu da himaye ettiği terör örgütleri (PYD/PKK ve FETÖ) aracılığıyla kamuoyuna zerk etmektedir.
Bu iki terör örgütüne kol kanat geren bir diğer çevre AB özellikle de Almanya’dır. Almanya da Başkan Erdoğan yönetimini karalamak için sinsice politikalar üretmektedir. Son zamanlarda Alman merkezli finansal kurumların Türkiye’nin iflas ettiğine/edeceğine dair yayınları bu sinsi politikanın tezahürlerindedir.
Emperyalizmin himaye edip beslediği PKK’nın siyasi ayağıyla ittifak kuran ve FETÖ’nün söylemleriyle siyaset yapan CHP öyle anlaşılıyor ki bu propagandaların etkisinde kalarak başkan Erdoğan’ın çok yakında yönetimden uzaklaşacağını hayal ediyor.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in 29 Nisan’da “Saray rejiminin, Saray düzeninin sonu geliyor”; İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, “Bir erken seçimle veya başka bir şekilde.. İktidar değişikliği değil bir sistem değişikliğine gidişatı görüyorum ve böyle olacaktır” kehanetlerinin kaynağında da emperyalist çevrelerden aldıkları işaret yatmaktadır.
CHP yönetiminin halka kendi çözüm proje ve programlarını sunmak yerine başkan Erdoğan’ın yönetimden uzaklaşması üzerine politika üretmesi bu partinin umudunu halktan kestiğinin çok bariz bir delilidir.
Genel başkanın pişkin pişkin yalan söyleyerek, yöneticileri de çözüm üretmek yerine sadece iktidara saldırarak politika üretmektedirler.
Ve bu politikayı yürütürken referandumla gelen başkanlık sisteminin ve seçimle işbaşına gelmiş olan Başkan Erdoğan’ın meşruiyetinin bulunmadığını söylemekten çekinmiyorlar.
Halkın onayıyla tesis edilen sisteme ve seçimle iş başına gelen başkana, saray rejimi diyerek, tek adam diyerek karalamaya çalışırken kendi geçmişlerine bakmadıkları ya da bakmak istemedikleri de açıkça sırıtıyor.
Anadolu tabiriyle kendi gözündeki merteği görmeyip başkasının gözündeki saman çöpüne söz eden zavallılara benziyorlar.
Çünkü CHP, 1950 yılına kadar bu ülkeyi hiç seçim yapmadan tek adam rejimiyle, kuvvetler birliği ilkesiyle ve baskı ile yönetmiştir.
Millet ilk serbest seçimlerde bu jakoben zihniyete gereken dersi vermiş ve o gün bugün CHP tek başına iktidar olacak desteği bulamamıştır.
Ancak vesayet sistemi sayesinde CHP zihniyeti 2010 yılına kadar bürokraside hükmünü sürdürmüş, dolayısıyla CHP vesayet sistemi sayesinde hükümetlerin gizli ortağı gibi siyaset yapmış ve zaman zaman da koalisyon hükümetleriyle yönetime doğrudan ortak olmuştur.
2010 yılındaki referandum ile Türkiye vesayet sisteminden dolayısıyla bürokrasideki CHP zihniyetinden büyük oranda kurtulmuş, başkanlık sistemine geçerek de CHP’nin ve zihniyetinin yönetime doğrudan ortak olabilme imkânını da bertaraf etmiştir.
İşte CHP’deki telaşın ve saldırganlığın temelinde bu gerçek yatmaktadır.
Son yerel seçimlerde Ankara ve İstanbul’da muhafazakar kökenli adaylarla girdiği seçimde vatandaş AK Parti’ye bir mesaj vermek için sadece başkanları değiştirmiştir. İstanbul’da da Ankara dada CHP sadece başkanlığı kazanmıştır. İlçe başkanlıkları ve belediye meclisinde çoğunluk yine Cumhur İttifakı’ndadır.
Ama bu başarı CHP’ye moral pompalamış o gün bugündür, yarın iktidar olacaklarmış gibi esip gürlemektedirler.
Ancak son günlerde kullandıkları dil haddi aşan ve toplumu geren bir dil olmuştur.
Mesela Özgür Özel’in, “Saray rejiminin, saray düzeninin sonu geliyor. O son, Atatürk’ün kemiklerini sızlatacak bütün bu atamaları, bütün bu liyakatsizliklerin sonunu getirecek. Herkes şunu bilsin. Bütün devlet memurları, görevini devlet memuru gibi yapan devlet memurları, hangi ülkeye hizmet ettiğini bilen çok değerli bürokratlar hiç korkmasınlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti gelir, saat gibi işlemeye başlar. O saatin en kıymetli çarkları da siz olursunuz. Eğer koltuğunuza liyakatle oturduysanız, devletinize sadakatle çalışıyorsanız” açıklamasındaki pervasızlığa bakar mısınız?
Yukarda bahsettiğim emperyalist çevrelerden gelen sufle ile olsa gerek ki, “Saray rejiminin sonu geliyor” diyor. Sanki mevcut devlet TC devleti değilmiş gibi, “Türkiye Cumhuriyeti devleti gelir” diyerek mevcut yönetimin meşru olmadığını açıkça söylüyor ki bu bir FETÖ ağzıdır.
İl Başkanı ise, “erken seçimle yada bir şekilde” diyerek hükümetin değil sistemin çok yakında değişeceğine inandığını söylüyor.
Bu iki pervasızın meramına Evrensel yazarı Rağıp Zarakolu açıklık getirdi. 5 Mayıs tarihli yazısının başına Menderes ve Erdoğan’ın resmini yan yana koyup “Makus kaderden kaçış yok” başlığı attı. Böylece demek istiyordu ki nasıl Menderes idam edildiyse Erdoğan da öyle idam edilecektir.
Bu açıkça darbe ile tehdit idi.
Bu üç açıklama yan yana gelince toplumda darbe tartışması başladı.
Bu üç hadsizi savunanlar AK Parti’nin tepkisini eleştirmeye başladılar. Yok efendim artık darbe olmazmış da neden bu kadar büyütülüyormuş da. Bir yığın laf-u güzaf.
AK Parti dahil herkes ve her çevre çok iyi biliyor ki bu ülkede artık silahlı darbeye bu millet geçit vermez.
Bunu bildikleri halde pervasızca darbe imasında bulunanlara tepki gösterilmesi kadar normal bir şey yoktur.
AK Parti darbe tehdidi bulunduğu için değil bu hadsizlerin darbe imasını çağrıştıracak cümleler kurmalarına tepki göstermektedirler ki bu da son derece doğaldır.
Herkes haddini bilecek.
Hele muhalefette siyaset yapanlar önce aynaya bakacaklar sonra da milletin tesis ettiği ve milletin oylarıyla işbaşına getirdiği sistem ve başkana karşı edeplerini takınacaklar.
Elbette ki eleştirebilirler, eleştirmelidirler de. Makul eleştirilerden hükümet istifade eder.
Ama meşruiyetini sorgularlarsa, ‘bir şekilde’ diyerek tehdit ederlerse karşı tepkiye de tahammül emek durumundadırlar.
Tabii ki tehditlerinin karşılığı konusunda da hukuk karar verecektir!
Son olarak şunları ilave edeyim. Türkiye ekonomisi iddia edildiği gibi batmış bitmiş değildir, iddia edildiği gibi borçları ödeyemez durumda değildir.
Türkiye’nin milli geliri 4,8 trilyon liradır. Ödeyeceği borç miktarı 352 milyar liradır. Yani borcun milli gelire oranı sadece yüzde 16’dır. Yani borcunu rahatlıkla ödeyebilecek güçtedir.
Ayrıca başkanlık sisteminin en bariz özelliği siyasi istikrarı sağlamaktır. Öyle muhalefetin istediği yerde erken seçim falan olmaz.
Başkan Erdoğan istemedikçe erken seçim olmayacaktır.
Erdoğan da 2023’e kadar bu ülkenin başındadır biiznillah.