Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Darlıktan sonra ferahlık

Kadı el-Muhsin bin Ali el-Tunuhi el-Antaki’nin (939-994) “Darlıktan sonra ferahlık” adlı kitabını okuyan okurlarımız mutlaka vardır.
Kadı el-Muhsin Kur’an-ı Kerim’deki İnşirah Suresi 94/5 ve 6. ayetlerine atfen isimlendirdiği bu kitabında, dünya hayatındaki felaketleri küçük ve basit gösterip darlıktan sonra nasıl kolaylık ve ferahlığın geldiğini açıklayarak insanlardaki umut ve iyimserliği pekiştirmek istemiştir.
Kitap, içinde epey hoş ve güzel öykülere yer verdiği için vaizler ve hatipler arasında oldukça popülerdir. Kadı el-Muhsin bu düşüncesinde isabetliydi çünkü insanlık tarihi, her darlıktan sonra mutlaka bir rahatlığın yaşandığına ve feraha erişildiğine tanıklık eder.
Bu girizgahtan sonra şunu söylemek istiyorum: Bugün konuştuğumuz konu da bu çerçeveyi aşmıyor. Ancak bağlam olarak böyle görünse de maksadımın konuyu basitleştirmek olmadığını da belirteyim. Konumuz açıkça görüldüğü gibi korona pandemisi sonrası dünyanın durumudur.
Birinin bir yıl, daha az ya da daha çok süre sonra dünyanın nasıl olacağını tam olarak bildiğini iddia etmek abartılıdır.
Her alandaki uzmanların mevcut veriler üzerinde düşünmeye ve olabileceklere dair tahminlerde bulunmaya devam edecekleri açıktır. Fakat hiçbiri bu tahminlerin kesin bir bilgi olduğunu söyleme riskini almayacaktır.
Bir okur bunu eleştirerek şöyle sorabilir:
Durum, kesin olmayan beklentilerin ötesine geçmiyor ve karar alımlarında veya kaynakları harekete geçirmekte kendisine güvenilmiyorsa  onlara bu kadar önem vermenin ne gereği var?
Neden analiz ve tahminlerde bulunmaya bu kadar çaba ve para harcıyoruz?
Bu soruların cevabı bilim ve ilerlemenin sırrında yatıyor. Ekonomi, sağlık ve bilimler düzeyinde dünyanın yaşadığı en önemli dönüşümleri gözden geçirdiğinizde birçoklarının korkunç felaketlerden sonra gerçekleştiğini görürsünüz.
Buna bir örnek olarak, 20’inci yüzyılın başında, günümüzde kullandığımız birçok cihazın prototipleri ve temel denklemlerin, aynı şekilde bizi tedavi eden ilaçların, hayatımızın çeşitli boyutlarında güvendiğimiz bilimsel kuralların ortaya çıkışını verebiliriz. Genel olarak, dünyanın bu dönemde başardıkları, önceki dört yüzyılın tamamında elde edilenleri aştı.
Ne var ki aynı dönemin yani 20’inci yüzyılın ilk yarısının, insanlık tarihinin son beş yüzyılda kaydettiği en büyük felaketlere tanık olduğunu da biliyoruz.
Bunlar arasında mesela, 150 milyondan fazla kişinin hayatını kaybettiği salgınlar, yaklaşık 60 milyon kişinin can verdiği dünya savaşları, yirmili yıllarda yaşanan, geniş çaplı göçlere ve on binlerce kişinin açlıktan ölümüne neden olan Büyük Buhran başta olmak üzere doğu ve batıda dünya ekonomilerini vuran durgunluk dalgaları vardı.
Bilimsel araştırma ve icatlar arkasında birçok itki vardır. Bunların belki en güçlüsü, insanın kaderini kontrol etme ihtiyacıdır. Diğer bir deyişle, doğanın esaretinden kurtulma ve kısıtlamalarını aşma, gücü yetmediği ya da imkanları kısıtlı olduğu için yaşamak zorunda olduğu değil kendi istediği gibi yaşamını yönetme gereksinimidir.
Salgınların ölümcüllüğü ve dünya düzeninde neden olduğu kaos ve karışıklık, değişim ve dönüşüme gereksinim olduğuna dair güçlü bir duygu doğurur.
Diğer bir deyişle, salgının insanların ihtiyaçlarına karşılık vermekteki zayıflığını ortaya çıkardığı egemen sistemlere alternatifler üretme, ihtiyacımız olan malzemeleri yapma, geçmişte olanaksız görülen ama mümkün olduğu hatta belki de sanıldığından daha yararlı olduğu ortaya çıkan yöntem ve metotlara ihtiyaç olduğunu ortaya koyar.
Bu basitçe, salgınla ifade bulan darlık ile zaman ve bilinmezlik duvarının arkasında beliren, insanı araştırmaya, sırlarını açığa çıkarıp onu yakalamaya çalışmaya davet eden ferahı birbirine bağlayan halkadır.
Gelin, iyilik ve güzelliği hedefleyen umudu çoğaltalım.
Çünkü her darlıktan sonra ferahlık ve belki de kaçırılan her şeyin karşılında bir yeni bir imkan vardır.