Sam Mensa
TT

Baabda toplantısı: Tek bir maddeye yanıt

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın son televizyon konuşması dikkate değerdir. Kendisini hafife almak ya da sadece ekonomik ve finansal kriz ile bağlantılı yönü veya Şii-Sünni fitnesine açtığı iç alan üzerinde durmak bir hatadır. Keza kendisine, silahının ülke üzerindeki hakimiyetini, korkutma yöntemiyle Lübnan’ı İran eksenine sürüklemesini, devleti zayıflatan uygulamalarını kınayan geleneksel ve ayıplayıcı karşılıklar vermek, hakarete başvurmak ve taassupları harekete geçirmek de hatadır. Nasrallah’ın bu konuşması sıradan değildir. Metnini inceleyip satır aralarını anlamaya çalışarak kendisine geleneksel bir şekilde yaklaşılamaz. Çünkü açık, net ve doğrudan bir deklarasyondur. Ana başlığı, Lübnan’da bileşenleri, anayasal ve ilkeli meşruiyeti ile devlete son kurşunu sıkmak ve kim ne derse desin onun yerini almak olan kurucu bir bildirge gibidir.
Form ve içerik olarak birçok kanıt bizi bu konuşmayı kurucu bir bildirge saymaya sevk etmektedir. Nasrallah bu konuşmada alışılmış sakin formunu bozdu ve “iyi çoban” abasını çıkardı. Bütün ifadeleri, tehditkâr, uyarıcı, saldırgan hatta düşmancaydı. Her şeyden önemlisi, mutlak, kaçınılmaz, zorunlu, pazarlık konusu edilemez veya görüşülemez formdaydı. İçerik olarak, Nasrallah yalnızca politik ve ekonomik bir proje değil aynı zamanda uygulama mekanizmasını da sundu. Bu bağlamda aşağıdakilere atıfta bulunmalıyız:
Politik açıdan:
Birincisi, Nasrallah Lübnan’ın kendisini bölgesel çatışmaların dışında tutma ilkesinin çöküşünü ilan ederek kendisini devletin yerine koydu. Hizbullah, Beşşar Esed rejimini kurtarmak için Suriye savaşına askeri olarak müdahil olmaya yönelik münferit kararının ardından bugün bir başka münferit karar ile kendisini ekonomik olarak da destekleyeceğini deklare etti. Böylece, Suriye’nin başı ile birlikte Lübnan’ın da başını uluslararası giyotinin altına koydu. Yolsuz, kanlı ve Lübnan’a felaketlerden başka bir şey getirmeyen bir rejim ile kaderdaşlık ve yoldaşlık sloganını pekiştirdi.
İkincisi, Hasan Nasrallah, Lübnan’ın (yalnızca Hizbullah değil) bir savaş hali içinde olduğunu açıklayarak bir kez daha kendini devletin yerine koydu. Ceaser (Seazar) Yasasının yürürlüğe girmesi, Esed ailesi ve rejimi ile ilişkisi olan herkes ve Suriye üzerindeki ekonomik etkilerinin arka planında adeta ABD’ye açık savaş ilan etti. Açlık karşısında silah denklemini reddeden Nasrallah, ABD’ye şu sözlerle seslendi: “Ne acıkacağız ne de silahımızı teslim edeceğiz. Seni öldüren de biz olacağız.” Bu sözlerle, açıkça dillendirmediği ama içinde ABD varlığı ve çıkarlarını hedef alma tehdidinin gizlendiği özel bir denkleme başvurulacağını ima etmiş oldu. Böylece, Lübnan’ın Ceaser Yasasının etkilerinden kaçınması için ABD ile herhangi bir müzakere yürütme ihtimalini ortadan kaldırdı. ABD’nin genellikle yaptırım uyguladığında, Lübnan’ın “özel durumunu” göz önüne alınarak kendisine sunduğu tüm hafifletici sebepleri yok etti.
Üçüncüsü, kurumları, dayanakları ve halkı ile Lübnan devletini Ceaser Yasasına uyma ve hükümlerine uygulama hatasına düşmemesi konusunda uyardı. Ayrıca, Esed’in yönetimde kalması ve onunla birlikte İran nüfuzunun da devam etmesine dayanan İran planına göre hareket etmeye zorladı. Bu şekilde, Lübnan devleti için bir yol haritası belirleyerek Lübnanlıların geneline dayatmak istediği yaşamın, iç, dış ve ekonomik politikaların geniş çizgilerini çizdi.
Dördüncüsü, silahına sıkı sıkıya bağlı kalacağını ve bu konunun hiçbir şekilde bir uzlaşı veya anlaşma konusu olmayacağını açıkladı. Söz konusu silahın, bağlı olduğu bölgesel güce bağlılığını koruyacağını vurguladı. Yayılmacı İran projesinde mezhepçi ve bölgenin kaynaklarını sömüren ve değerlendiren bir öncü, İran’ın ABD ve uluslararası yaptırımları delmesine yardımcı bir araç olarak misyonunu yerine getirmeyi sürdüreceğinin altını çizdi.
Beşincisi, Nasrallah yine kendisini devletin yerine koydu ve geçim sıkıntısına dair talepler örtüsü altında iç güvenliği bozacak herhangi bir girişimi kontrol altına almak ve kendi güvenliğini sağlamak için silahını içeride kullanmakta kararlı olduklarını ifade etti. Bu, ima etmek istediği gibi yandaşlarına değil doğrudan 17 Ekim devrimine yöneltilmiş bir uyarıydı.
Ekonomik açıdan:
Birincisi, Hizbullah Genel Sekreteri, Lübnan’ın ekonomik krizinden çıkmak için IMF ile yürüttüğü müzakereleri bloke etti ve Lübnan’ın ihtiyaçlarını sabit para birimine gereksinim duymadan temin etmek için diğer ülkelere açılma önerisini sundu. Doğuya yönelmekten ve adını açıkça andığı Çin ve İran gibi diğer ülkelerle takas politikasını benimsemekten bahsetti. Hizbullah bu şekilde, Lübnan’ı Batıya yönelmekten vazgeçmeye, dolayısıyla kendisini Batı karşıtı bir ülkeye dönüşmeye zorluyor. Ona, uluslararası düzen ile Batılı ekonomik sistemden ayrılmayı, tüm ekonomik, politik ve finansal dalları ile meşru devlet yolundan çıkarak haydut bir devlete dönüşmeyi dayatıyor. Bu bağlamda, bir Hizbullah heyetinin Lübnan’a yardım olasılığını araştırmak için Çin’i ziyaret ettiği sözlerini de hatırlatmalıyız. Hizbullah’ın devletin yerine geçtiğini ilk kez bu kadar açık bir şekilde gösteren bu girişim kapsamında Nasrallah, Çin’in Lübnan’da iki projeye yatırım yapmaya hazırlandığını açıkladı.
İkincisi, Nasrallah, Lübnan halkına direniş ekonomisine katılma çağrısı yaptı. Bu yeni savaşta kendisinden kemer sıkma, lüksten vazgeçme ve daha fazla geçim sıkıntısı yaşamaya hazır olma talebinde bulundu. Devlet ve Hizbullah’ın “aç kalmasına” izin vermeyeceği güvencesini verdi. Ama bu sözü ile aynı zamanda devleti de fiili olarak geçersiz kıldı.
Üçüncüsü, Hizbullah Genel Sekreteri, ABD’yi doların Lübnan’a ulaşmasını engellemek ve Hizbullah’ın dolarları Suriye’ye kaçıracağı bahanesi ile Lübnan piyasalarına dolar pompalamaması için Merkez Bankası’na baskı yapmakla suçladı. Bu bahanenin temelsiz olduğunu çünkü “Hizbullah’ın doları ülkeden çıkarmadığını aksine ülkeye getirdiğini” belirtti. Bu sözlerle bir yandan, Merkez Bankası ve bankalara karşı kampanyasını sürdüreceğini vurguladı. Bunun için Hizbullah, geleneksel araçlar aracılığıyla ekonomik döngüyü kontrol etmek amacıyla bankacılık işlemlerine dayanan geleneksel ticaret sistemini bozmak ve yerine kaçakçılık, takas ve nakit ekonomisini getirmeye çalışıyor. Bu açıklamalar ile diğer yandan da devletin İran’a uygulanan yaptırımlara uyma kararını görmezden geleceğinin altını çizdi.
Bu sahnenin ortasında, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’den tüm siyasi tarafları içeren ulusal bir konferans düzenleme çağrısı geldi. Hizbullah yanlısı ile karşıtı olan taraflar arasında uzlaşılara varılarak bu konferansın önü açıldı. Doğrusu, bu çağrının  Hizbullah ile koordineli bir şekilde yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Aynı şekilde, Hizbullah Genel Sekreteri’nin, bu toplantının açıkça dile getirdiği ekonomik ve politik projeye “ulusal bir örtü” sağlama görevini görmesi için mi öncesinde bir konuşma yaptığını, kendisine bir çerçeve ve çıta oluşturmayı mı amaçladığını bilmiyoruz.
Bu toplantıya muhalif sıfatı ile davet edilen güçler ve liderler, Cumhurbaşkanlığı sarayında Cumhurbaşkanı, yürütme ve yasama başkanları, Hizbullah temsilcilerine karşı seslerini yükseltmek için bu fırsatı değerlendirebilecekler mi? Ülkesini korumak isteyen birinin cesaretiyle, toplantıya katılmak için tek şartlarının gündemine tek bir madde, devlet erkanı ve Hizbullah’tan cevaplamaları istenen tek bir sorunun eklenmesi olduğunu deklare edebilecekler mi? Bu madde- soru şudur: Nasrallah’ın konuşmasının içeriğine karşı devletin tutumu nedir? Lübnan devleti hiçbir yoruma ihtiyacı olmayan bu içeriği kabul ediyor mu? Kabul etmiyorsa Hizbullah ile yüzleşme planı nedir? Kabul ediyorsa, uluslararası toplumla yüzleşme planı nedir? Hizbullah’a gelince, muhalefet ve onunla birlikte Lübnanlıların en az yarısı bu eğilimlerine ve direktiflerine karşı çıkarsa ne yapacak? Projesini zorla mı uygulayacak yoksa olası bir uzlaşı için alan var mı? Ancak bu toplantı, Lübnan için en iyisini ele almak ve görüşmek için değil de cumhuriyetin yüksek liderinin talimatlarını öğrenmek, onunla istediği ve yönlendirdiği yere gitmek için düzenlenmişse geleceğimiz bilindiği gibi koyu siyah renkte olmaya devam edecektir.