Memun Fendi
TT

Rashford’un yardım kampanyası neden başarılı oldu?

Manchester United oyuncusu Marcus Rashford (22 yaşında), yaz tatilinde yoksul çocuklara verdiği ücretsiz yemek kuponunu iptal edeceğini açıklayan İngiliz hükümetini utandırdı.
Rashford, Boris Johnson hükümetinin bu politikasına karşı başlattığı kampanya ile hükümetin 180 derece dönüş yaparak yaz tatilinde de yoksul çocuklara kupon dağıtımı için 120 milyon sterlin tahsis etmesini sağladı.
Bu, Rashford’un yürüttüğü ve vicdan sahibi olduğunu gösteren ilk kampanya değildi. Bundan önce birçok kez yoksul çocuklar için düzenlenen kampanyalara parasal destek yapmıştı.
Engelli çocuklar için bir yardım kuruluşu kurmuş ve işaret dilini öğrenmişti. Burada bizim için önemli olan soru şu: Rashford’un kampanyası nasıl hükümetin politikasını değiştirmekte başarılı oldu?
Yirmili yaşlarının başında bir genç, İngiliz hükümetini ve parlamentosunu nasıl geri adım atmaya zorladı?
Başarısının faktörleri nedir?
Rashford bizim ülkelerimizde olsaydı kampanyası başarılı olur muydu?
Bu soruları soruyorum çünkü bireysel inisiyatifin önemine rağmen Rashford’un tek başına olsaydı da bu başarıyı elde edeceği zannına kapılmayalım. Bu başarıyı yaratan 4 faktör var ve Rashford bunlardan biridir.
İlk anlamamız gereken, Rashford’un utanç duygusundan kurtulan ve bir zamanlar yoksul olduğundan dürüst bir şekilde bahseden bir vatandaş olduğudur. Yoksulluk içinde geçen çocukluğundan, annesinin onu babası olmadan nasıl büyüttüğünden, günün birinde kendisinin de okullarda ücretsiz yemek kuponu almak için adları kaydedilen bu 1 milyon 200 bin çocuk gibi olduğunu hiçbir utanç hissetmeden ve dürüst bir şekilde anlattı.
Rashford’un bu samimi ve dürüst sözleri kampanyasının ve başarısının ilk dayanağıydı.
Rashford çok anlamlı ve etkili bir benzeme yaptı. Şampiyonlar Ligi Kupasında,  Paris Saint-Germain takımına karşı kaydettiği ve Fransız takımın şampiyonadan ayrılmasına neden olan golüne sevinen basına, Manchester United’ın sonunda şampiyon olamadığını, bu maçla bir aşamayı aştığını ama kupayı alamadığını hatırlattı. Yoksullukla mücadelenin de bunun gibi olduğunu belirtti. Bu genç futbolcunun almak istediği şampiyonluk bu yani yoksulluğu ortadan kaldırma şampiyonluğudur. Gerçekten de yoksulluk, dünyadaki en büyük salgındır. Korona salgınının başlangıcında bu gazetede (“Açlığın da bir aşısı var”, Şarku’l Avsat, 20 Mart 2020) açlık ve yoksulluğun bu dünyada salgınlar arasında birinci sırada yer aldıklarını yazmıştım. Açlık nedeniyle her yıl çoğu çocuk 9 milyon kişi hayatını kaybediyor.
Yoksul bir çocukluk geçirdiğini söylemekten utanmayan İngiliz oyuncunun kişisel deneyiminin samimiyeti ve ünlü bir futbolcu olduktan sonra yoksullukla mücadele alanındaki  eylemlerinin – sözlerinin değil - desteklediği dürüstlüğü, mesajına ihtiyacı olan ivmeyi kazandırdı.
Kampanyanın başarılı olmasının birinci temel faktörü buydu. Peki ama güvenirlik tek başına yeterli midir?
Marcus Rashford’un mesajının kanıtladığı ikinci dayanak, temel bir düşünce olduğu için adil bir ruh ve düşünce yapısına sahip geniş bir kitlenin varlığıdır. Rashford’un mesajını onaylayan ve destekleyen bu kitledir. Herhangi bir fikir, mesajı alan ve arkasında duran bir kitle olmazsa daha doğmadan ölebilir. Temelini seçmen kitlesinin oluşturduğu demokratik toplumlarda, halkın herhangi bir fikre verdiği destek eğer bir kez daha iktidar olmak istiyorlarsa hükümet ve parlamentonun tepkisinin temelini oluşturur. Parlamentonun ya da başbakanın halkın bir talebini reddetmesi gelecek seçimleri kaybetmesi demektir. Dolayısıyla halkın taleplerine kulak asmamak,  sonuçlarını hiç kimsenin kaldıramayacağı bir kumar veya risktir. Marcus’un mesajına inanan ve onun destekleyen kitleler, hükümeti politikasını değiştirmeye zorlayan kampanyasının başarılı olmasında çok önemli bir rol oynadı.
Markus’un yoksul çocuklar için başlatmış olduğu kampanyanın üçüncü dayanağı, gerçekleri çarpıtmayıp tartışan İngiliz basınıydı.
İngiliz basını, bilhassa ABD’nin Minnesota eyaletinde polisin siyahi genç George Floyd’u öldürmesinin ardından patlak veren gösteriler bağlamında, Rashford’u yabancı bir ajandaya hizmet etmek, işbirliği yapmakla suçlamak yerine mesajını tartıştı.
İngiliz basını, Marcus Rashford’u siyahi bir oyuncu olarak görmedi ve kampanyasını George Floyd’un öldürülmesi bağlamında ele almadı. Aksine kampanyasını, yoksulluğun aleyhinde, bir zamanlar onlardan biri olduğu yoksul çocukların ise lehinde bir kampanya olarak gördü. İngiliz basını, Rasford’u hükümeti düşürmek isteyen bir dış gücün hesabına çalışmakla, bu gücün ajanı olmakla suçlamadı. Bunu daha fazla ünlü olmak için yaptığını söylemedi. Yoksulluğu için onu ayıplamadı, yaşadığı sıkıntılara rağmen böyle yüksek bir ahlaki güce sahip bir oyuncu yetiştirdiği için annesini takdir ve gururla andı. Rashford’un yoksul çocuklar için başlattığı kampanyayı destekledi ve asla onun iyi niyetinden şüphe etmedi.
Kampanyanın başarılı olmasının son temel dayanağı, halkı karşısında politikalarından utanan, onların taleplerine karşılık veren, yoksul çocukların yemek kuponları için gerekli parayı tahsis eden bir hükümetin varlığıdır. Demokratik sistemlerde hükümetler ve parlamentolar, halklarının taleplerine karşılık verirler.
Gerek hükümet gerekse de parlamentodakiler bunu cömertliklerinden değil kendilerini iktidara taşıyanların taleplerine karşılık vermek zorunda oldukları için yaparlar.
Hükümet ya da parlamento, seçmenlerinin taleplerine karşılık vermezlerse bir sonraki seçimlerde iktidarı kaybedeceklerini bilirler. Demokrasilerde hükümetler utandıkları veya iktidarlarını kaybetmekten korktukları için halklarının taleplerine kulak verirler. Diktatörlüklerde ise hükümetler seçimle değil silah gücüyle yönetime geldikleri için hiç kimseye minnet etmezler. Halk tarafından seçilmedikleri için kendilerini taleplerine boyun eğmek zorunda hissetmezler.
Rashfor yoksulluk karşıtı kampanyasını bizim ülkelerimizde düzenleseydi ne olurdu? Başarılı olur muydu? Bizim ülkelerimizde oyuncular, bir zamanlar yoksul olduklarından bahsetmeye utanırlar. Bizler, utancın hükmettiği ve yoksulluğun utanç sayıldığı toplumlarız. Dolayısıyla, dürüst kişisel deneyim (birinci dayanak) eksik olacağı için Marcus Rashford’un mesajına inanmayacaktık. Keza büyük bir bölümü devlete bağlı basın da niyetlerini sorgulamadan onu desteklemeyecekti. Marcus bir örgütün mensubu olabilir mi, hükümeti zor duruma düşürmek isteyen bir taraf mı kendisini finanse ediyor, neden böyle bir kampanya başlattı, sahada başarısız olduğu için mi sosyal olarak başarılı olmak gibi sorularla kendisinden şüphe duyulmasını sağlamaya çalışırdı.
Burada asıl dikkat çekici olan, halklarımızın da genellikle bu karalama haberlere ve basının hikayesine inanmalarıdır Tabi ki bizim ülkelerimizde ki hükümetler de farklıdır. Bir oyuncu ile seyircisini önemsemezler çünkü onlar sayesinde iktidara gelmemişlerdir.
Marcus Rashford’un çağrısı kendi çevresinde başarılı olabilirdi çünkü bu çağrıyı sağlam temeller üzerinde taşıyan bu farklı çevrenin ürünüydü.
Bizim ülkelerimizde ise buna benzer çağrılar başarılı olamaz çünkü çağrılarımız temelsiz ve dayanaksız binalar gibi olacaklardır.