Abdulaziz Tantik
TT

Tanım yapmak…

Tanım, isimlendirme anlamına geliyor. Her isimlendirme ise zihne yakınlaştırma, zihne çıkarma anlamındadır. Bu yüzden tanım; tanıma konu edinilen şeyi zihne çıkarma ve zihne yükselterek onu belirli sınırlar içinde anlaşılır kılma çabasıdır.
Tanımın yapılması meselesi zihin açısından önemlidir. Bir şeyi tanımlamaya çalışırken o şey ile ilgili bilgimizin niteliği tanımın gücünü ve isabet ediciliğini gösterir. Tanım, belirli bir bilgi düzeyi ile ilişkilidir.
Burada bilginin niteliği de önemlidir. Demek ki tanım için bilgi, bilgi için de şey ile ilişkisinin niteliği önem arz eder.
Bilgi meselesi tanım açısından önemli olduğu kadar tanımı yapacak özne ve egemen açısından da önemlidir. Burada tanımı bir öznenin yapabileceğini çıkarabileceğimiz gibi öznenin egemenliği de esasa taalluk eder.
Bu egemenlik, bilgiye dair olabileceği gibi siyasi, sosyal ve iktisadi zeminde sahip olunan egemenliğe de işaret eder. Yani tanımın neye taalluk edeceğine göre özne ve egemen değişkenlik arz edebilir. Bu da bize tanımlamanın birden fazla seçeneği olduğunu gösteriyor.
Bir tanımın doğru bir tanım olarak kabul edilebilmesi için, o tanıma konu edinilen şeyin, tanım ile doğasına yönelik bir değişim ve baskıyı taşımamalıdır.
Yani tanım, şeyin zihne taşınarak onun zihinde belirginlik kazanmasına zemin oluşturmak ve bir başkasına aktarırken sağlıklı bir yolu işaret etmek anlamındadır.
Tanımda en önemli unsur tanıma konu edinilen şey ile o şeye dair bilginin tekabüliyetidir. Yani tanımda şeye dair bilgide eksiklik veya doğasının dışında bir tasvir söz konusu olduğunda bu tanım yanlış olarak değerlendirilir.
Bilgi ile tanım arasındaki bu bağ, bilginin değerini ortaya çıkartır. Bilgi, tanım için kullanıldığında tanım ile o tanıma muhatap olan şeyin doğası karşılaştırılır. Ve tanımın doğruluğu, isabeti veya zaafı açığa çıkartılır.
Bilgi önemli dedik, her kültürün tanıma konu edindiği bir bilgi edinme yöntemi vardır. Bu yöntemden kaynaklı elde edilen bilgi ile ilişkili olarak tanımlarda farklılıklar doğuyor.
Bu farklılığın nedenini bildiğimiz andan itibaren tanımın hangi koşullar içinde yapıldığını da açıklığa kavuşturmuş oluruz.
İlahi menşeli dinler, vahye dayalı oldukları için tanımları da ilahi bilginin kendisine dayalı olarak tanımlar yapılır. Tabii ki bu tanımlar insan zihnine indirgenerek yapılır. Ancak bu indirgeme aynı zamanda bir aşkınlığı hep içinde taşır ve duyguya hissettirilir.
İslam, Müslüman açısından bir tanım yaptığı zaman onu anlamanın dışında bir seçenek arayışına girişmez. Çünkü ilahi bir bilgi ile verili bir şekilde tanım yapılmıştır. Tanıma konu edinilen şeyin yaratıcısı, o yarattığı şeyi, insan zihnine yakınlaştırma adına o insanların dili ile yapıyor ki insanlar, biz bundan haberdar değildik demesinler…
İslam’ın dünya görüşü içinde oluşan medeniyet ve kültürün belirgin özelliği tanıma konu edindiği şeyi Kitap ve Uygulama/Sünnet içinde arar. Oradaki tanımı eksene alır. O tanımdan hareketle mevcut ile ilişkisini kurma girişimine yönelir. Bu onun tanım açısından takip ettiği yolu gösterir.
İslam, bu açıdan ‘haber’ merkezli bir bakışa sahiptir. Fiil olarak aklını haberin bildirdiğinin aktüel olana tekabüliyet’i açısından harekete geçirir. Kitap, bize Allah’ın isim ve sıfatlarını bildirdiği gibi emir ve nehiyleri bildirir, uyulması gereken ahlaki kuralları haber verir. İlişkinin mahiyetine ve ilkelerine dair bilgilendirmeyi yapar. Müslüman bu bilgilere göre hayatını tanzim ederek, takvaya yönelir.
Konumuz açısından modernliğin kurduğu dünyada ise bilgi ve tanımın menşei değişime uğrar. Tabii olarak, tanıma konu edindiği şeyi önce özerkleştirir. Onu diğerlerinden ayrıştırır, bağımsızlaştırarak alanını çizer ve onu yeniden kurgular. Tanımı, bu yüzden sınırlı ve özerk bir yapıya sahiptir.
Bunu ona sağlayan şey ise; Dekart ile başlayan düşünme ediminin varlığının kesinliğini sağlaması ve düşünmeye verilen değer, en üst değer oluşuna dair kesin yargıdır. Daha sonra bu düşünmeyi akıl üzerinden yapıldığı tercihi ile yeni bir mecraya yönelmiştir.
İşte akıl, artık tanımlanmış/rasion; yani indirgenmiş bir yeti olarak burada olmanın sınırlarına aittir. Modernlik aşkınlığı reddettiği için dünya/hayat ile sınırlı bir bakışı öncelemek durumunda kalmıştır.
Akıl, mantık ve matematik ile doğayı ve doğada olan şeyi tanımlayarak bilgiyi elde eder. Bu nokta önemli… Önce doğada olanın neliği akıl tarafından ortaya konur. Sonra ortaya konan o şeyin bilgiye dönüşmesi sağlanır.
Bu noktada tanım, doğal olarak bilgiye dayalı değil, bilgi öncesi varsayımsal öncüllere dayalı olmak durumunda kalmaktadır. Ama tanımı gerçekleştirirken iki temel nokta çok önemlidir: özerkleştirme ve kurgulama…
Tanıma konu edinilen şey her ne ise önce özerk kılınır ki aklın alanına tekabül etsin, sonra da onu yeniden kurgulayarak tanım gerçekleştirilmiş olur. Bu da yapılan tanım ile tanıma konu edinilen şeyin doğasının tekabüliyeti değil, zihnin kurgusunun belirleyici olduğunu gösterir.
Deney, gözlem ve akletme ile elde edilen bilginin sonuç itibarıyla hep bir nakısayı taşıdığını söylemek vicdani bir sorumluluktur. Çünkü her üç biliş sürecinde de sınırlar belirleyici oluyor.
Sınırlandırarak akla indirgenmiş tanım da doğal olarak sınırlı olur. Bu da tanıma konu edinilen şey ile ilgili bilgiyi de sınırlı kılarak yanlışa kapı aralanıyor. Bu yüzden modernliğin yaptığı tanımların kahır ekseriyeti boşa çıkan tanımlamalardır.
Zaten bu yüzden yöntem olarak ‘yanlışlamayı’ ilkesel düzeyde kabul etmektedir. Bu da bize tanımın yüzeyselliğini tartışmaya açık oluşunu gösteriyor. Zaten liberal felsefe ve post modern felsefe birlikte göreliliği savunuyorlar. Bu yüzden tanımları da belirli bir göreliliği içermektedir. İşte modernliğin tanımında bulunan zaaflarının nedeni burada yatmaktadır.
Modernliğin hümanist bir çağ başlattığı savı bilinmektedir. Çok fazla insancıl olduklarına dair propagandaya maruz kalıyoruz. Gerçekten öyle mi? Bugün gelinen noktada insanın kendi özerkliğini kaybettiğini, kurgusunun kurbanı olarak yeni bir kurgunun esaretine maruz kalacağını söylemek mümkündür.
Özellikle yapay zeka üzerinden kurulacak yeni bir yaşamda insana mahal kalmayacağı korkusu şimdiden insanları sarmaktadır. Buna yönelik oluşturulacak bir cevap da yoktur ortada…
Hümanist çağın sonunun geldiğini haber veren trans hümanist çağ ve post hümanist çağ kavramları bu acı gerçeği haykırmaktadır. Ama insan kendini kandırmaktaki başarısını yine göstererek gönüllü aldanışa devam ederek kendi sonunu hazin bir şekilde beklemeye devam etmektedir.  
Herhangi bir varlığı kendi doğasının dışında konumlandırdığınız zaman artık o varlığı kendisi olarak isimlendirebilir misiniz? Tabii ki hayır! Çünkü o artık bizim tanımlamamıza göre yeni bir varlık kategorisine girmektedir.
İnsan tanımı da böyle... Hümanizma insanı tanımlarken, belirli (rasion) bir aklın sınırları içinde tanıma kavuşturarak insanı kendi doğasından uzaklaştırarak başka bir varlığa dönüştürmektedir.
İnsan, buralı değil ki burada olmaklığı bakımından bir tanıma kavuşturulsun. O zaman sadece sınırlı bir zeminde yapılan tasviri göstermiş olur. Bu yüzden insan, batılı hümanizmanın tanımını aşan bir varlığa sahiptir.
Ölüm ve sonrası, Allah ve ahdi misakı/sözleşmeyi düşündüğümüzde insan, metafizik/aşkınsal bir özellik taşıyor. Bu yüzden insanı buraya mahkûm eden kültür ve felsefe insanın ölümüne de imza atmaya devam etmektedir.
Bu düşünceyi benimseyen kişiler de istem dışı olsa da insanın ölümünün hesabını vereceklerini bilmelidirler. Burada vermeseler de öte’de hesap er geç görülecektir.
Modernliğin indirgemeci mantığına yenik düşen modernist İslami yorumunda aynı tuzağa düştüğünü söylemek kaçınılmazdır. İnsan, aşkınlığı içinde taşırken ve ölümün sonsuzluğun kapısı olduğu haberlerine rağmen hala kıstırılmış ve sıkıştırılmış bir insan tanımına tav olmanın aklen ve vicdanen bir makuliyeti yoktur.
Modernlik, aşkınlığı kesinlik arayışı yüzünden reddederken, insanın buradalığına yönelik yaptığı vurgu ile onu kendi doğasının dışına itmiştir. Bilgimizin çok sınırlı olduğu gerçeğini dikkate aldığımız andan itibaren, varlığı ancak varlığın Yaratıcısı olanın açıklamasına ve tanımlamasına olan ihtiyaç izahtan azadedir.
Sadece insan tanımı değil, tanrı tanımı da sınırlı ve insan zihninin spekülasyonuna tabidir. Bu zihnin indirgenmiş tabiatını da unutmadan…
Tanım yapılırken doğasını tahrif etmeden yapılması tanımın doğruluğunun teminatıdır. Bunu sağlayacak şeyin modernliğin tabiatına uygun olmadığını söylemeliyiz. Yani modernliğin tanımı, hep bir eksikliği, hep bir zaafı taşıyacak, hep bir daraltmayı içerecektir.
O zaman o tanıma uygun davranmak bizi sadece kendimiz olmaktan uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. Doğa tanımı, varlık tanımı, insan tanımı, tanrı tanımı, ruh tanımı, akıl tanımı vesaire hep bir sorunlu tabiata sahip olacaktır.
Bir Müslüman olarak ben, özgüvenimi kazanarak, kendi tanımlama yöntemimi öne çıkartarak varlık, eşya ve ilişkinin mahiyetini doğru bir şekilde kavrayarak insan, varlık, Allah ve tabiat ile doğru ilişkiler ağı gerçekleştirebilmeliyim.
Ben, haber üzerinden doğru bilgiye sahibim, tanımım da bu doğru bilgiye dayalı olduğu için doğru bir tanım olacaktır. Bu tanım üzerinden kuracağım yaşam ve dünya da doğru olana tekabül edecektir.
Her zaman, her işin en doğrusunu tabii ki Allah bilir…