Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

George Washington’ın yüzüne kan püskürttüler

ABD’li eylemciler, George Washington heykeline kan püskürttüğünde ülkedeki heykelleri yıkma kaosu zirveye ulaştı. Olay, şok ediciydi ve adeta “siyasi bir peygamberin” fotoğrafına saygısızlığa benziyordu. Durum aynı zamanda Washington’ı siyasi açıdan değerli bir isim ve ABD kimliğinin kalbi olarak gören ülkedeki vatanseverlerin tüylerini de diken diken etti.
Bu tarihsel isme yönelik ihanet, Başkan Trump’a da öfkeli vatandaşları ‘ülkelerini aç Venezuela’ya dönüştürmek isteyen bir avuç Marksist anarşist olarak’ tasvir etme ve oyalama fırsatı sağladı. Görüntüleri oldukça agresif olan bu vatandaşlar sanki ücretsiz bir seçim propagandası olarak kullanılan bir uyuşturucunun etkisi altında gibiydi. Ancak Trump hızla George Washington’a saldıranları cezalandırma kararı aldı. Zira sessizliği zayıflık anlamına gelecek, daha da kötüsü suç ortaklığı sayılacaktı.
Peki, işler nasıl hızla gelişerek bu noktaya ulaştı? Neden liderlerin heykellerine saygısızlık yapılıyor, bayraklar yakılıyor, polise hakaret ediliyor, çetenin öfkesinden korkarak ayaklarının üzerlerine diz çöktüklerine tanık olunuyor?
Bu sorunun iki cevabı var... Bunlardan ilki, öfkeli eylemcilerin siyah vatandaşlara karşı polis şiddetini protesto etmesidir. Bu yüzden kinlerini, barışçıl ya da şiddet içeren yollarla ifade ediyorlar. Her ne kadar gerçekler tek olmasa da (her yıl çok sayıda polis öldürülüyor: 2019 yılında 49 polis öldü), inandıkları hikayeler sayı ve istatistiklerden daha önemli.
Fakat bu hikayeler nasıl türedi ve bazılarının ülkelerini yok etmesine yol açacak şekilde bu düzeyde bir güce nasıl ulaştı? Beyaz erkeklerin ve kadınların siyah polislerin yüzlerine bağırdığını ve onları ırkçılıkla suçladığını da gördük! Buradan ise aynı sorunun ikinci en önemli cevabını anlıyoruz. Bu tezahürler aslında 1950’lerde ve 1960’larda başlayan eski ve derin duyguların bir yansımasıdır. Anti-Amerikancılık doktrini, ahlaki çöküntü olarak isimlendirilen anın ve tarihinin karanlık yönlerinin açığa çıkması sonrasında gelişti. Dünyanın dört bir yanına yayılmış görüntülerle ABD’yi siyah öğrencilerin beyaz okullara girmelerini yasaklayan korkunç bir ırkçılık yeri olarak tasvir eden sivil haklar hareketi gibi siyasi olaylar nedeniyle derin kültürel dönüşümler yaşandı. Aynı şekilde Vietnam Savaşı, ABD’nin Nazilere karşı galip imajını daha da kararttı.
Propagandaları destekleyen ve şiddetli saldırgan düşünceler benimseyen bir başka grup da ABD’nin organize kötülüğün somutlaşmış hali olduğunu, ilkelerindeki ve tarihindeki derin dengesizliklerin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu propaganda, otoritenin şu an için değil tarihi olarak ahlaksızlaşmasına yol açtı. George Washington, Thomas Jefferson ve diğerlerini karalama adımlarında tanık olduğumuz şey de budur. Bu şahıslar tarihi birer isim değil, sadece ırkçı ve köle sahipleri olarak ön plana çıktı. Koşullar buysa bir sonraki mantıklı adım, hatalarla dolu bu ülkede reform hareketi olacaktır. Bu reform, ülkeyi yıkarak, onu günahlardan arındırıp yeniden inşa edecek. Aynı şekilde Demokrat milletvekili İlhan Ömer geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, siyasi ve ekonomik sistemin bozulduğuna değindi. Ömer, bu tavrı benimseyen tek isim değil. Aynı şeyi söyleyen çok sayıda kişi var. Ahlaki olarak çökmüş bir siyasi ve kültürel sistemin yeni değerlerinin ortaya çıkması için toplumsal adalet ve kültürel çoğulculuk gibi boş gösterişli terimler kullanıyorlar. Çok sayıda oyuncu, marş için ayakta durmama kararı aldığında çoğunluk, eleştirilerden korktu. Çünkü enkaz yığınlarından inşa etmeye çalıştıkları adil bir ABD’ye karşı zalim bir ırkçı ABD’nin yanında duracaklarını tasvir ediyorlardı (ABD geçtiğimiz günlerde marş söylenirken ayakta durma politikasının kaldırıldığını duyurdu.) Başkan Trump, bu kişileri eleştirirken kısa bir süre önce de Rushmore Dağı karşısında kurucu babalara övgüde bulunduğu bir konuşma yaptı.
Bu kötü tarihsel propaganda bölgemizde de radikalizm yanlısı dini grupların mensupları, hatta terör örgütleri ve liderleri tarafından kullanıldı. Bu kimseler yenmek istedikleri kötü imparatorluğa ve bölgedeki müttefiklerine karşı inançlarını pazarlamak için batının sol propagandasını kullandılar (terör gruplarının liderleri, mektuplarında Batı akademisyenlerinin makale ve kitaplarından alıntılar yaptılar). Suudi Arabistan ve Mısır gibi radikalizm yanlısı gruplarla savaşan, yayılmacı projelerinin önünde duran ülkelerin saldırgan propaganda söyleminde gördüğümüz şey de aynıdır. George Washington’ın yüzüne kan püskürtmek sadece daha derin ve daha büyük bir sembolik durumdur. Bu durumsa elbette ABD’nin coğrafi sınırları ile sınırlı değil.