Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Lübnan, reform ve tarafsızlığa mı yoksa cehenneme mi kayıyor?

Fransız haber ajansı AFP birkaç gün önce yayınladığı haberinde “Uluslararası Para Fonu (IMF) ile görüşmeler başarısız olursa Lübnan cehenneme mi sürüklenecek?” sorusunu yöneltti. Görüşmeler hakkında tam anlamıyla trajik bilgiler sızdıran IMF uzmanları ile Lübnan ekibi arasındaki 17 başarısız görüşmenin ardından böyle bir sorunun sorulması doğaldır. IMF heyeti ilk olarak kendilerine Lübnan’ın kayıpları hakkında doğru rakamlar sunamadıklarını belirtmiş, iknci olarak da hükümet, Merkez Bankası ve Bankalar Birliği arasında IMF’ye sunulan rakamlar konusunda patlak veren anlaşmazlık nedeniyle Lübnan’ı temsil eden ekibi amatör olarak tanımlamıştı.
Bu taraflar arasındaki anlaşmazlık öyle bir düzeye ulaştı ki Finans ve Bütçe Komitesi, bu rakamları konsolide etmekle görevlendirildi. Ne var ki Komite, salı günü son derece şiddetli ve sert bir açıklama yaptı. Önerdiği kurtarma planının insanların bankalardaki kalan mevduatlarını da  tüketeceğini göz önünde bulundurarak hükümeti halka yalan söylemekle suçladı.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi; IMF uzmanları bir dizi toplantıdan sonra şu kanaate ulaştıklarını belirttiler:
“Lübnan’da hiç kimse reform istemiyor. Lübnan’da taraflardan her biri ülke yanarken kendi çıkarları için mücadele ediyor. Bizimle halkın değil bağlı oldukları siyasi güçlerin temsilcileri olarak müzakere ediyorlar.”
Elbette bu sözlerde hiçbir abartı yoktu. Halkın yarısının yoksulluk sınırının altına düşmesinden ve yoksulluk nedeniyle intihar eylemlerinin artmasından sonra ülke tamamen çökmek üzere. Lübnan, elektrik kesintileri ve yakıt ithalatı krizi nedeniyle karanlığa boğulma yolunda ilerliyor. Elektrik sektörü tek başına toplam kamu borcunun yüzde 60’ını oluşturuyor. Bu oran 53 milyar dolara tekabül ediyor.
Avrupalı diplomatik kaynaklar, Beyrut’taki yetkilileri Lübnan’ın kritik bir aşamaya kaydığı konusunda uyardı. Lübnan’ın derin ve ciddi bir reform süreci başlatmadan 1 dolar bile yardım alamayacağı oldukça açık ve net. Fakat ülkeyi yağmalayan ve Lübnan’ı cehennemin eşiğine getirecek kadar yozlaşmış Lübnanlı siyasi seviyenin, buna rağmen herhangi bir reform sürecini başlatmayacağı da aşikar. Çünkü gerçek reformun acımasız yolsuzluk sayfasını kapatması, Lübnan’ın ayağa kalkma aşamasını başlatması, yozlaşmış grupların yönetimden çekilmesini ya da yargılanıp hapsedilmesini sağlaması gerekiyor. Bu ise gerçekleşmeyecek.
Aslında bu durum, CEDRE Konferansı (Sedir Konferansı) kararlarının uygulanmasının takibinden sorumlu Fransız Büyükelçi Pierre Dukan’ın Lübnanlı yetkililer ile yaptığı bir dizi görüşmenin ardından, 13 Ekim 2018’de yaptığı açıklama ile açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştı. Dukan, israfı durduracak, harcamaları azaltacak, kamu sektörünü düzenleyecek ve elektrik sektörünün düzeltecek reform sürecini başlatma şartıyla Lübnanlılara 11 milyar dolara ulaşan kredi ve bağışlar yapmayı vaat eden CEDRE Konferansı kararlarının uygulanmasına hemen başlanması amacıyla Lübnanlı yetkililerle görüşmüştü. Ne var ki yukarıda belirttiğimiz gibi görüşmelerin ardından üzüntülü bir şekilde kameraların karşısına geçerek şunları söyledi:
“Lübnan, düzelmesi imkansız bir ülkedir. Lübnanlılar hemen bir reforma girişemeyeceklerse neden CEDRE kararlarını kabul edip imzaladılar? Hiç kimse onları buna zorlamadı. Asıl ilginç olansa reformların uygulanabileceğini, açığın azaltılabileceğini, kamu ve elektrik sektörünün düzenlenebileceğini düşündüğümüz için bizleri çılgın olarak nitelemeleridir.”
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian 24 Haziran’da Lübnanlı mevkidaşı Nasif Hitti ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde “Lübnan hükümetinin yeni reform planı hakkında çok şey duyuyoruz ama uygulamada bir şey göremiyoruz. Bunun herhangi bir yardım alamayacağınız anlamına geldiğini biliyor muydunuz?” diye sordu.
Eski başbakan Hüseyin el-Hüseyni’nin kendisi hakkında “siyasilerden oluşan bir çete kendisine hükmediyor, pazarlıyor ve bölüşüyor” dediği Dışişleri Bakanı Hitti’nin buna verdiği yanıt ise trajikti. Lübnan’ın düzelmesinin imkansız olduğunu yineleyen Hitti “Bilhassa içeride reforma karşı güçlü bir engelleme ve muhalefet olduğu için durum oldukça karmaşık” karşılığını vermişti
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da geçen çarşamba günü sürpriz bir açıklama yaptı. Lübnan’ın fiili olarak gerçek bir reform süreci başlatması durumunda ABD’nin kendisine IMF’den yardım ve destek alması için yardım edeceğini söyledi. Bu açıklama, gerek Suriye rejimini kuşatmayı ve İran'ın bölgedeki askeri kollarını boğmayı amaçlayan Ceaser Yasası’nın yürürlüğe girmesi, gerekse Magnitsky İnsan Hakları Sorumluluk Yasası yaptırımlarının uygulanabileceğinin ima edilmesi yoluyla Hizbullah’a yönelik yaptırımların sertleştiği bir zamanda yapıldı. Bu, yaptırımların ucunun Lübnan’daki politikacılara da dokunmaya yaklaştığı anlamına geliyor. Zira söz konusu yasa, Lübnan’da en yozlaşmış etkin tarafları hedef alıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Yakın Doğu İşleri Direktörü David Schenker’ın haziran ayında, Hizbullah’ın faaliyetleri ve yolsuzlukla mücadeleyle bağlantılı olarak Lübnan’a  bazı yaptırımların uygulanabileceği uyarısında bulunduğu biliniyor. Washington’dan konu hakkında bilgi sahibi kaynaklar, bedenini kemiren yolsuzluğun büyüklüğü nedeniyle Lübnan’ın Magnitsky İnsan Hakları Sorumluluk Yasası yaptırımlarının en fazla hedef alacağı ülkelerden biri olabileceğini doğruluyor. Dikkat çeken bir nokta da ABD medyasının Lübnanlı politikacılar ve yetkililer tarafından yağmalanan ve yaklaşık 800 milyar dolar olduğu tahmin edilen fonların hareketini izlemek amacıyla bir çalışma yürütmesidir.
Pompeo’nun IMF’nin yardımı karşılığında reform sürecinin başlatılması çağrısı, yaptırımlar politikasıyla kıyaslandığında göreceli olarak Washington’ın reforma geniş bir siyasi kapıdan giriş yapılmasına güvendiği anlamına geliyor. Diğer bir deyişle Washington, yardım sözü karşılığında Hizbullah’ın Lübnan’ın karar mekanizması üzerindeki hegemonyasının sona erdirilmesi için çaba harcanmasını ve Lübnan’ı İran eksenine bağlamasına izin verilmemesini istiyor.
Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian birkaç gün önce, Lübnan yönetimini reformları geciktirmekle, yani Lübnan ekonomisini kurtaracak dış yardımları durdurmakla suçladı. Diğer bir deyişle Le Drian göreceli olarak Lübnan yönetimini ülkenin çöküşünü hızlandırmakla itham etti. Bu tehlikeli bir suçlama ve yasal olarak vatana ihanet suçu kadar büyüktür. Fransa Dışişleri Bakanı bu sert sözlerine ve suçlamasına rağmen yakın zamanda Beyrut’a düzenlemesi beklenen ziyarette gerçekleştireceği temaslarda Fransa’nın Beyrut Büyükelçisi Bruno Foucher’ın, “Fransa yaşadığı düş kırıklığına karşın Lübnan’ın kendisini seviyor” sözünü vurgulayacaktır.
Pratik olarak bu ziyaret iki önemli gelişmenin ortasında gerçekleşecek. Bunlardan ilki, Lübnan Maruni Patriği Bişara er-Rai’nin Vatikan’a sunacağı Lübnan’ı tarafsızlaştırma planıdır. Bu plan, Şii ikilinin muhalefeti ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın çekinceleri dışında bütün Lübnanlı siyasi güçlerin geniş desteğini aldı. Cumhurbaşkanı Avn, Patrik’in geçen pazar günkü vaazına bir yanıt gibi görünen açıklamasında, tarafsızlığın Lübnanlılar tarafından oybirliği ile kabul edilmesi gerektiğini dile getirdi. Patrik er-Rai söz konusu vaazında Lübnan’ın meşruiyetini ve kararlarını kurtarma çağrısı yapmıştı. Lübnan’ın tarafsızlığının birliğin, bağımsızlığın ve egemenliğin güvencesi olduğunun altını çizmişti. Bunun, Lübnan’ın Doğu ile Batı arasında bir köprü oluşturan ancak aynı zamanda Filistin halkının haklarına da bağlı bir Arap ülkesi olarak deklare edilmesi davetini genişletme projesinin giriş kapısını teşkil ettiğini söylemişti.
Patrikhane, Sünni, Hristiyan ve Dürzi düzlemde geniş bir kutuplaşmaya tanık olduğu için Patrik er-Rai, Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yaptığı ziyaretin ardından tarafsızlığın güçlü bir ülke ve güçlü bir ordu anlamına geldiğini deklare etmeye önem verdi. Ayrıca tarafsızlığın, politik ve askeri çatışmalara müdahil olmadan ve ittifaklarda yer almadan ortak Arap sorunlarına bağlı kalmak anlamına geldiğini de vurguladı. “Ne yazık ki şu an sorunlarımız ve ülkemize yönelik dış müdahaleler oldukça fazladır” dedi. Bu sözler, Hizbullah’ın Lübnan’ın meşruiyeti ve kararı üzerindeki hegemonyasını sona erdirme çağrısında bulunan pazar günkü vaazının içeriğine yönelik açık bir hatırlatmaydı.
Diplomatik kaynaklar, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın Lübnan ziyareti öncesinde Lübnan’ın durumu ve çözümüne ilişkin ABD ve Fransa’nın bakış açılarının yakınlaşmasından sonra “Uluslararası Dörtlü Lübnan’ı Kurtarma Grubu”nun yaklaşık 1 ay önce Paris’te bir dizi toplantı düzenlediğine dikkat çektiler. Kaynaklara göre söz konusu grup ABD, Fransa, Suudi Arabistan ve Almanya’yı kapsıyor ve Lübnan’da durumu kurtarmanın yolları, krizini derinleştiren siyasi sapmaların etkilerinden kendisinin nasıl kurtarılacağı ve uzak tutulacağı konusunu derin bir şekilde ele alıyor. Kaynaklar ayrıca söz konusu toplantılarda tartışmaların reform konusu ile Uluslararası Destek Grubu’nun daha önce duyurduğu ve Cumhurbaşkanı Avn’a birçok kez ilettiği uluslararası toplumun taleplerine karşılık verilmesi gerektiği üzerinde yoğunlaşıldığını belirttiler. Bu talepler ile Lübnan’dan pratik olarak tarafsızlık ilkesine bağlı kalınması ve başta 1559 ve 1701 sayılı kararlar olmak üzere BM kararlarının uygulanması isteniyor. Söz konusu grup, Lübnan'ın öncelikle onu “mafya ve mezhep” kültüründen “devlet ve vatandaşlık” kültürüne taşıması beklenen siyasi reformlara ihtiyaç duyduğu gerçeğine odaklanıyor.
Burada sorulması gereken temel soru şu: İçerideki çabalar ve Patrik’in Vatikan’a sunacağı tarafsızlık projesini netleştirme çalışmaları ile Lübnan krizini çözmeye dönük son uluslararası çabayı temsil eden Dörtlü Grup’un çabaları ortak bir noktada buluşuyor mu?
Zira Lübnanlı yetkililerin IMF ile anlaşma da dahil tüm girişimlerinin başarısız olmasından sonra “Lübnan’a cehenneme mi sürükleniyor?” sorusu haklı ve kaçınılmaz bir hale geldi. Bu da Paris’in Lübnan’ı yöneten oligarşi ve kurtarma planı hakkındaki tüm açıklamalarına güvenini kaybetmesine yol açtı. Bu nedenle, söz gelimi Fransız Le Monde gazetesi, bu durumu tanımlamak için “Boş bir kabın içinde atılan çığlıklardan ibaret” ifadesini kullandı.