Abdulaziz Tantik
TT

Siyasi değerlendirmenin yöntemine dair…

Bir siyasi analizin hedefi ile bağıntısı açısından değeri ortaya çıkarılır. Siyasi bir değerlendirme, hedefi sınırlılıktan azade kılarak onu olgunun doğru anlaşılmasına matuf kıldığında ise analizi anlamlı ve değerli kılma ile birlikte hakikat ile bağını kurma açısından da işlevsel olur.
Siyasi olanı olgu düzeyinde kavramak ise siyasi beklenti ve araçsallığından vazgeçmeyi de içerir. Zaten objektif bir siyasi analiz, ancak siyasetin kazanımlarından vazgeçmeyi sağlayabileceklerin tutumu ile açığa çıkar…
Olgu düzeyinde bir siyaset analizinin vazgeçilmez üç unsuru vardır: ufuk, gerilim ve yönelim…
Herhangi bir siyaset eleştirisi, siyasi ufku dikkate almadan yapılamaz. Yapıldığında ise eksik ve yönlendirilmeye açık bir eleştiri haline dönüşür. Bu yüzden siyasal bir ufuk her zaman siyasetin doğasına ait bir durumu oluşturur. Yani siyaset bir ufuk üzerinde yapılır. Bu ufuk, siyasetin uzamını ve gelişim dinamiğini gösterir.
Siyasal ufuk; siyaset yapılan ülkenin ve o ülkede yaşayan insanların geleceğine dair perspektife sahip olmak ve bu perspektif ile birlikte ülkenin geleceğini inşa ederken hangi stratejik aklı harekete geçireceğine dair bir açıklığa sahip olabilmektir.
Siyasal ufuk, ideal ile reel arasındaki gerilimi dengede tutarak ülke ve vatandaşları için daha iyi ve güzel bir geleceğin vaadidir. İktidarların değişim şartlarını belirginleştiren önemli bir sebebi işaret eder.
İç siyaset arenasında iktidar olana yöneltilen en önemli eleştirinin nedeni, mevcut durumun oluşturduğu şartların geleceği ipotek altına almasına yönelik tepkinin gündemleştirilerek siyaseten güç devşirebilmektir.
İyi niyetle değerlendirildiğinde samimiyet testini işaret eder. Yani siyasal ufkun varlığına dair yaklaşım biçimi siyasetçinin aynı zamanda samimiyet testi olarak işlevsellik kazanır.
Burada temel soru; bir siyasal ufuk nasıl inşa edilir?
Bir siyasal ufuk, o ülkenin kültüründen ve metafiziğinden/ilahiyatından/imanından bağımsız ele alınamaz. Felsefi bir bakış olmadan siyasal bir ufuk oluşturulamaz.
Çünkü sadece maddi gelişmeler, ufku belirlemeye yeterli değildir, cezbedicilik kazanamaz. Bu yüzden anlam arayışı, ülkenin bekası ve bu bekayı sağlayan kültür ve inanç aurası ufkun belirginleştirilmesinde önemli etkenlerdir.
O yüzden siyasal ufuk, anlam arayışında ve gelecekte dünya sistemi içinde anlamlı bir yerde olmayı içermek durumundadır. Bu çift boyut kendi içinde bir gerilim noktası oluşturacaktır. Bu da doğal olarak bu gerilimin iç siyasete dinamik bir katkı sunacağını söylemek mümkün iken aynı şekilde bir zaafa işaret ettiğini de söylemek durumundayız…
Siyaset gerilim üzerinden inşa edilir. Gerilimler bu açıdan siyasetin bel kemiğini oluşturduğu gibi çatışma alanlarını da oluşturmaktadır. İktidar ve muhalefet edebilme imkânını sunan da bu gerilimin açığa çıktığı noktalardır.
Gerilimin birden fazla açığa çıktığı siyaset alanları vardır. Örneğin, dünya sisteminin felsefi yönelimi ile ulusal siyasetin yönelimi arasındaki fark bir gerilim oluşturur. Ve bu gerilim var oldukça da ülkede siyasetin her alanına sirayet eder.
Dünya sisteminde gücü elinde bulunduran iktidar odakları, gelişmeleri dikkate alarak sürekli yeni felsefi arayışları canlandırıyorlar. Hem kendi iktidar alanlarında hem de kendi iktidar alanının dışında kalan yerlerde bu felsefi bakışı edebiyat, sanat ve medya/iletişim aygıtları üzerinden harekete geçirir.
İşte ülkelerde bu yeni duruma karşı intibak mı yoksa muhalefet mi edileceği konusunda bir gerilim meydana getirir. Bir felsefi yönelimin mevcut felsefi yönelimle tezadı bağlamında gerilim hattı oluşur ve bu felsefi yönelime sahip olan dünya sistemi ile çalışmayı siyasi kazanç gören siyasi elitlerin iktidar olma arzusu üzerine bir iç gerilim hattı oluşur.
Bu ikili tabiata sahip gerilim hattı siyasi olanı belirginleştirir. Siyasetin şiddete yönelmesi veya otoriterleşmeye yönelmesi ya da halkı ile arasındaki mesafeyi artıracak ve halkını yasaklarla durdurmayı ve değiştirmeyi sağlayacak bir siyasi vasatın oluşturulmasını birlikte sağlar.
Hem iktidarın hem muhalefetin birlikte savrulduğu bir zemini bu gerilim hattı oluşturur. Aslında hem batılı ülkelerde hem de batı dışı toplumların oluşturduğu ülkelerde bu gerilimin izlerini bulmak zor olmasa gerek!
İç siyasette de benzer gerilimler buluyoruz. Örneğin, kurulacak yeni devletin mevcut halkı ile felsefi bir ayrışmaya meyyal olduğunda gerilim şiddetli bir şekilde açığa çıkar. Bu hem yasamada açığa çıkar, hem de halkın, bu devlete olan güveninin sarsılmasında ve onun ufkuna yönelik inançsızlığında açığa çıkar.
Bu da devlet elitlerinin elini zaafa uğrattığı için sürekli dış desteğe ihtiyaç duyacaklarından dolayı ülke siyasi olarak mühendisliğe açık bir alan sunar. Bu durumun hem yaşadığımız ülkede hem de yakın devletlerde gözlemlemek her zaman mümkün olmuştur.
İslam dünyasındaki kahır ekseriyet devletlerin bu gerilimi yaşadıklarını bu gerilim üzerinden hangi siyasi kırılmaları yaşadıkları bilinmektedir. Altmış darbesi, yetmiş bir muhtırası, on iki eylül darbesi, yirmi sekiz şubat post modern darbesi ve yirmi yedi nisan e-darbesi ve en son olarak da on beş temmuz darbe girişimi bu gerilimin öne çıktığı zeminler olmuştur.
Tabii ki her ülkede görülebilecek bürokrat sivil gerilimi, iktisaden zengin olan ve fakirler arasındaki gerilim, hatta iktidarda olan ve nemalananlar ile dışarıda kalanlar arasındaki gerilimler de sosyolojik kırılmalar meydana getiriyor.
Gerilimler, bir taraftan yapıyı bozan arayışlara kapı araladığı gibi yeni arayışların önünü açarak gelişim dinamiklerinin varlığını güçlendiren bir enerjiyi de sağlamaktadır.
Siyasal ufuk ile siyasal gerilimler arasındaki fay hattı hem güçlendirici hem yok edici bir özellik taşır. Tabi ki her yeni yönelim aynı zamanda yeni bir ufuk arayışını da beraberinde taşıyor. Bu yüzden siyasi yönelimler, gerilim alanlarını harekete geçirdiği gibi, ufkun yeniden belirlenmesini de beraberinde taşıyarak yeniyi gündemleştirir ve anlam arayışını tetikleyerek bir cazibe merkezini harekete geçirir, birlik ve bütünlüğü sağlayacak mekanizmaların devreye girmesine zemin oluşturur.
Bir siyasi değerlendirmenin doğru ölçütünün o siyasi olanın yönelimini doğru tespit etmeyi, bu yönelimin sahip olduğu derinliği ve ufka yönelik oluşturacağı baskıyı dikkate alma zorunluluğu doğurur.
Siyasi yönelim, toplumsal veya kültürel bir kriz kapıya dayandığında yeni siyasi arayışlarda baş gösterir. Siyasi yönelimi uluslararası sistemin yöneliminden bağımsız düşünemeyiz. Hatta gerilim noktalarının gücü ve yoğunluğu da bu yönelimin şiddetini ve yoğunluğunu işaret eder.
Bu yüzden uluslararası sistemin yeni felsefi yönelimi ile çatışan ülkenin felsefi yönelimi eğer kendi iktidar alanını tehlikede görüyorsa veya ülkenin beka sorunu yaşayacağını düşünüyorsa bu sefer yeni bir yönelimi tetikleyerek çıkış için yeni yönelim arayışlarına kapı aralayacaktır.
Var olmanın zorunlu koşulu, arayışı sürdürecek yönelimin açığa çıkmasıdır. Bu yönelim esaret ile tamamlanacağı gibi bağımsızlığı inşa etmekle de tamamlanabilir. Bu yönelimin sıhhati ve kendi ülkesinin fertlerinin imanları/kültürleri/ inançları ile bağına göre biçim kazanır.
Hem uluslararası sistemde, hem de ulusal alanda siyasi yönelimler hep var olacaktır. Çünkü yönelim, anlam arayışı ile ilişkili bir durumu işaret eder. Yönelimler, ufukları belirginleştirir.
Yönelim, gerilim ile birlikte var olmayı anlamlı kılarak o ülkenin insanlarına direniş ve diriliş ruhu kazandırır. Her yönelimi olumsuz veya olumlu betimlemek doğru olmasa gerek! Ama yönelim, kendi otantik yapısı içinde olumluluk taşır.
Bu olumluluk gerilime taşındığında siyasi dinamizm sağlar. Siyasi dinamizm, hem ufuk sorununu çözüme kavuşturur hem yönelimi iktidara taşıyarak yeni hedeflere yürümeyi mümkün hale getirir.
Yukarıda dikkat çektiğimiz üç kavram üzerinden modern dünyayı yeni bir okumaya tabi kılabilir ve sağlıklı sonuçlar ortaya koyarak yeni bir yönelim meydana getirebileceğimiz gibi, gerilim noktalarını çözüme kavuşturarak yeni bir ufkun varlığı üzerine bir mutabakat oluşturulabilir.
Aynı şekilde kendi ülkemizde var olan siyasal ufku, siyasal gerilim hatlarını ve siyasal yönelimleri dikkate alarak yeni bir siyaset arayışını açığa çıkartabilir. Bugüne kadar yapılan yanlışları açığa çıkartarak bir mutabakat oluşturulduğu zaman yeni yönelimin hem ülkenin beka sorununu çözmesine imkân tanıması sağlanır.
Hem de bu ülkede yaşayan insanların birlikte yaşama iradesini harekete geçirerek kalıcı bir barış üzerinden yeni ufuklara uzanabilme istidadı ve iradesi kazandırılabilir. Böylece bizi yok eden gerilim noktalarını geride bırakırken bize enerji sağlayacak yeni gerilim hatlarını açığa çıkartabiliriz.
Bu bakış; bize, siyaseti yorumlarken hangi noktalara dikkat kesilmemiz gerektiği konusunda bir açıklık sağlar. Olup bitenin neliği konusundaki kafa karışıklığını geride bırakmayı mümkün kılar.
En önemlisi de başlangıç noktasının ne olması gerektiği konusunda sağlıklı bir düşünme perspektifi sunarak el birliği ile yeni bir anlamın ve yeni bir dünyanın kurulmasının şartlarını oluşturma becerisi ve iradesi verir.
Yoksa mı? Kaos, kargaşa ve çatışma alanları varlığını sürdürmeye devam eder. Kimse kimseyi anlama konusunda ileri bir adım atmaya mecal bulamaz. Başka kaosların ürettiği düzene ram olunacak bir psikolojik vasat ile özgürlüğünüzü ve bağımsızlığınızı kaybedersiniz… Yetmez mi?