Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

İllüzyona dayanan yeni İran diplomasisi

Tahran'daki Humeyici liderlik çağdaş dünyaya nasıl bakıyor? Bu soru onlarca yıldır İran gözlemcilerinin zihnini meşgul etti. Bu sorunun kafa karıştırıcı olmasının ardındaki nedenler arasında, İran gerçekliğinin gizlendiği puslu sloganlar bulutu yer alıyor. Bu gizem atmosferinin yanı sıra iki grup arasında bölünmüş bir dış politikamız var. Birincisi dünyayı yeniden şekillendirme hayalleri kurarken, ikincisi ona katılmak için can atıyor.
Bugün muhtemelen Humeynici rejim tarihi içerisinde ilk kez iktidar seçkinlerinin nihayetinde dünyayı şekillendiremeyeceklerini ve pörsümüş şartlar çerçevesinde katılamayacağını anladığını görüyoruz.
İran'daki yönetici seçkinler, bu gerçeği itiraf etmekten aciz olduklarından dolayı İslam Cumhuriyeti'nin çerçevesinde hayali bir dünya kurmaya çalışıyorlar. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in geçen hafta yeni kurulan İslam Şura Konseyi'nde yaptığı konuşma bunun bir göstergesidir. Zarif, 5 bin kelime kadar olan bu konuşmasını uluslararası koşulların bir incelemesi olarak nitelendirdi. Konuşmasında, son 100 yıl boyunca, özellikle de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası ilişkilerin ve kavramların bir dizi köklü değişikliklerle yeniden tanımlandığını söyledi. Ancak Zarif bu ilişkilerden ve kavramlardan tam olarak ne kastettiğini ayrıntılı olarak açıklamadı. Daha ziyade Joseph S. Nye ve Richard N. Haass gibi Amerikan dış politikasıyla ilgilenen analistler tarafından sıklıkla dile getirilen geçiş dönemi, likidite ve sürekli dönüşüm gibi klişeleri kullandı.
Zarif, jeopolitik ve stratejik düzeydeki önemine rağmen İran'ın bu değişen dünya çerçevesinde bir rolü olmadığını ve hala etkin değil edilgin olduğunu kabul etti. Zarif, ABD'nin önderliğinde Batılı güçlerin oluşturduğu dünya düzeninin uzun vadeli ittifakların yerini kısa vadeli ilişkilerin almasıyla sona erdiğini vurguladı. Zarif’e göre dünyamızda hiçbir şeyin kesin olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, İran’ın herhangi bir ilişkiye güvenle bakması tehlikelidir.
Bütün bunlar şaşırmış olabilirsiniz. Zarif, yok etmeyi umduğu küresel bir sistemin parçası olmak isteyen İslam Cumhuriyeti için bir yer hazırlamak gibi imkansız bir görevi yerine getirmeye çalışıyor. ABD’den nefret eden hayranlarını tatmin etmek için ABD'nin artık liderlik konumunda olmadığında ısrar ediyor. Buna rağmen Zarif, konuşması sırasında dünya düzeninin yeni kutupları olan Çin ve Rusya'dan sadece iki kez bahsederken ABD’yi 16 kez andı.
Zarif Rusya ile ilgili olarak, Humeyni'nin Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov'a komünizmi terk etmesi ve Humeyizme geçmesi çağrısında bulunduğu mektubuna atıfta bulundu. (Gorbaçov anılarında bu olayı siyasi kariyerindeki en tuhaf olay olarak nitelendiriyor.) Zarif, her ne kadar şu andaki Devrim Rehberi’nin aynı yolu izlediğini söylese de Hamaney’in Vladimir Putin’e böyle bir çağrıda bulunup bulunmadığını bilmiyoruz.
Zarif’in konuşmasında okumalarından ilham aldığı görünüyor. Amerikan dış politikasıyla ilgilenen bazı düşünürlerin eserlerinden ilham alarak yaptığı çıkarımlardan bazıları doğru bazıları yanlıştır. Zikrettiği bir diğer yabancı kaynak ise ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’dur. (Ayrıca Zarif içerden iki kaynağa atıfta bulundu: Merhum Ayetullah Humeyni ve halefi Ayetullah Hamaney.)
Zarif, Dışişleri Bakanlığı görevinin ilk 4 yılında kendileri için bir önemi olmayan Amerikalılarla işbirliği içinde nükleer anlaşmayı formüle etmeye çalıştığını unutmuş gibi görünüyor. İlginç bir şekilde Zarif, John Kerry'nin kendisine sattığı bir mal paketi olduğunu itiraf ettiği nükleer anlaşmadan hiç bahsetmedi. Muhtemelen ABD'den nefret eden topluluğu tatmin etmek için en temel önceliğinin ABD dolarından kurtulmak ve başka bir para birimi ile değiştirmek olduğunu söyledi.
Zarif, uluslararası alanda geçici ilişkilerin uzun vadeli ilişkilerin yerini aldığını iddia etti. Ancak İran'ın Rusya'nın önderliğindeki Avrasya bloğuna katılmaya çalıştığına işaret etti. Ayrıca 25 yıl önce Çin ile kurulan stratejik ittifaka atıfta bulundu. Bu, Londra'da haftalık bir dergi ya da New York'ta yayınlanan günlük bir gazetede yayınlanan bir şaka gibi duruyor. Zarif, İran'ın 15 komşusu arasından yalnızca altı tanesi ile en iyi ilişkiler düzeyine sahip olduğunu söyledi. Bu iddiası şüpheli görünüyor. Mesela Türkiye ve İran, Suriye ve Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında karşı taraflarda yer alıyorlar. Türkiye, İran ile arasındaki sınırı kapatmak için 130 km'lik bir duvar inşa etti. Ayrıca geçtiğimiz hafta İran uçaklarının Türk şehirlerinde uçmasını yasakladı.
İslam Devrim Muhafızları, Pakistan içinden İran'a karşı yaklaşık 80 silahlı grubun faaliyet gösterdiğini iddia ediyor. Pakistanlılar ise Tahran'ın Pakistan'daki Gwadar kentindeki Çin projesini sabote eden etnik gruplara yardım ettiğini iddia ediyorlar.
Irak ile ilişkilere gelince, orda da pek iyi durumda değiller. İran Devrim Muhafızları, İranlı sürgünleri terörize etmek için Irak’taki Kürt köylerini bombalıyor. Birçok Iraklı, Tahran tarafından kontrol edilen yönetilen milislerin varlığı konusunda öfkeli. İki ülke arasındaki savaşın sona ermesinden bu yana geçen otuz yıla rağmen henüz bir barış anlaşması müzakere edilmedi.
Rusya, Suriye’deki yangını alevlendirmek için İran’ın insan gücünü kullanırken onlarca vaatte bulundu. Tahran'ın Taliban’ı gözetmesi sebebiyle Afganistan ile ilişkiler hala iyi değil. Ayrıca Afgan mültecilere ve göçmenlere yönelik acımasızca muameleler iki komşu ülke arasındaki gerginliği artırmaktadır.
Zarif konuşması sırasında Suriye, Lübnan veya Yemen'den bahsetmedi. Çünkü buralarda Kudüs Gücü devreye giriyor. Zarif, bakanlığının önemsiz olmadığını göstermek için Süleymani ile haftalık toplantılar yapmaya oldukça hevesliydi. Bu toplantıların amacının Zarif'i imparatorluğun son gelişmeleri hakkında kendisini bilgilendirmek olduğunu düşünülüyor.
Zarif, İslam Cumhuriyeti'nin küresel arzularının çıtasını düşürmesi ve bölge içerisinde kendisine ait bir yer edinmeye odaklanması gerektiğini dile getirdi. Zarif'in ülkesinin bölgesel bağlarını güçlendirmekle ilgilendiği iddiası tam bir saçmalık. Konuşmada Irak dışında İran'a komşu olan hiçbir Arap ülkesinden bahsedilmedi. Sürpriz olan, önümüzdeki 22 yıl içinde yok edilmesi planlanan İsrail’den söz etmemekti. Ayrıca Tahran’ın her zaman en temel önceliği olarak zikrettiği Filistin'den de bahsetmedi. Konuşmada ‘devrimi ihraç ilkesi’ de hiç yer almadı. Başka bir ifadeyle, İslam Cumhuriyeti artık bölgeyi kendisine benzetmek için bölgenin çehresini değiştirmeyi istemiyor. Bununla birlikte çevresindeki diğer ülkeleri taklit etmeye başlayacağını söylemek için henüz çok erken.
Zarif açıkça şaşırmış ve kafası karışmış. Hayatının çoğunu ABD merkezli bir dünya görüşü ile geçirmiş olması bunda oldukça etkili. Bugün konumunu koruyabilmek için bu vizyonu terk etmek zorunda. İslam Cumhuriyeti'nin illüzyona dayanan bir diplomasiyle hareket ettiğini görüyoruz. Bu durum, uluslararası ve bölgesel düzeyde olumlu bir katılımcı güç haline gelebilecek İran için kesinlikle talihsiz bir manzara.