Sevsen Şair
TT

Biz, İran ve Çin

Kimse “Çin modeli”nin veya “Çin deneyimi”nin, kırk yılı aşkın bir süredir dünyaya öncülük eden Batı modeliyle rekabet edecek ya da en azından onu tehdit edebilecek bir kutup oluşturmak için ilerleyen bir süper güç olduğunu iddia edemez.
Pekin Yabancı Diller Üniversitesi (Beijing Foreign Studies University) Profesörü ve eski bir diplomat olan Shui Qing Guo, geçtiğimiz çarşamba günü Şarku’l Avsat’ta “Çin Modeli Geliyor” başlık bir yazı yazdı. Bu yazısında Çin olarak bir ‘deneyim’ olmanın dışında herhangi bir şekilde model olmadıklarını dile getiren yazar, belki gelecekte bir model olabileceklerini ifade etti.
Çinli diplomatın Batının ve özellikle de modelini zorla empoze etmek için dünyaya musallat olan solun üslubundaki gevezelikten bıkmış olan Arap okuyucusuna hitabındaki bu alçakgönüllülüğü bir zekanın göstergesidir. Shui Qing Guo, Çin’i güçlü bir devlet olarak takdim ediyor, fakat bunu alçakgönüllü bir şekilde yapıyor.
Körfez başta olmak üzere Arap dünyası söz konusu olduğunda böyle bir ikili kutbun bizim için faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Güçlerden birinin hükmü altına girmek zorunda değiliz, bilakis daima bir tercih yapabiliriz. Alternatiflerin varlığı çıkarlarımızı destekleyen bir faktördür.
Bu arada iki kutup arasındaki farkın tartışmasını yapmayacağız. Çin kağıttan bir kaplan mı yoksa gerçek bir süper güç mü?
Batı, Çin'den daha mı istikrarlı?
Dünyaya liderlik etmek için hangi iki deneyim veya model daha iyidir? Bütün bu soruları bir kenara bırakarak şunu söyleyebilirim: Bizi asıl ilgilendiren şey bu ikilikten nasıl yararlanabileceğimizdir. Bizim için en önemli olan, iki kutup arasındaki bu rekabetin güvenliğimiz ve uluslararası güvenlik için bir tehdit unsuru olup olmadığıdır.
Çin, ABD’nin ardında bıraktığı boşluklardan ve herhangi bir bölgeden geri çekilmesinden faydalanmaya çalışıyor. Son zamanlarda İran'la yaptığı şey bundan ibarettir. Çin, tehlikeli bir terörist rejime oldukça kritik bir anda can simidini ve oksijen tüpünü uzatarak 25 yıl sürecek bir anlaşma kapsamında Tahran'la görüşmeler yapıyor. Bu süreç başarılı olduğu takdirde, iki ülke arasındaki askeri ve ekonomik işbirliğini derinleştirecektir.
The Wall Street Journal’da 17 Temmuz'da yayınlanan “Çin-İran İttifakı” başlıklı bir haberde şu ifadeler yer aldı:
“Çin, çeyrek yüzyıl içerisinde onlarca endüstriyel projeye yaklaşık 400 milyar dolar yatırım yapabilir. Pekin, havalimanları ve demiryolları inşa ederek İran limanlarında ayrıcalıklı bir muamele görebilir ve ülke genelinde serbest ticaret alanlarını geliştirebilir. Her iki rejim askeri ilişkileri derinleştirirken, aynı zamanda silah geliştirmek için de birlikte çalışabilir.”
Pekin'in zannettiği gibi bu anlama ABD'ye karşı kazandığı bir zafer değildir. Bilakis bu uluslararası güvenlik ve terörle mücadele için bir hezimettir. Çünkü anlaşma, İran rejiminin suçlarını ve yayılmacı arzularını devam ettirmesi, uluslararası güvenliği tehdit etmesi ve boğazımızı sıkmayı sürdürmesi için verilen bir fırsat mesabesindedir.
Shui Qing Guo, bazı Arap ülkeleri de dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesine kendini zorla dayatan Batılı modelinin başarısız olduğunu, Irak'taki trajik durumun bunun bir örneği olduğunu, Arap Baharının iktidara getirdiği demokratik rejimlerin halkın arzuladığı başarıyı gerçekleştiremediğini ve bunun herkes tarafından kabul edilebilecek bir gerçek olduğunu yazdı.
Çin eğer bize böyle bir yazıyla hitap ederse söz konusu anlaşma, yalnızca Shui Qing Guo’nun ağladığı Irak'ın değil; Lübnan, Suriye ve Yemen'in boğulmasına ve yok olmasına destek olmak dışına bir işlevi haiz olmayacaktır.
Bu anlaşma sadece İran’ın komşularını tehdit etmekle kalmayacak, aynı zamanda bu rejime destek ve yardım sağladığı sürece bizi de tehdit edecek.
Araplar olarak dünyayı ve özellikle de Çin'i, ‘İran'a karşı silah ambargosunun ve ekonomik yaptırımların Amerikan menfaati ya da Amerikan kararı olmadığı konusunda’ ikna etmemiz gerekiyor.
Zira Çin, İran rejimine açılmayı seçmekle birlikte sadece Körfez ülkelerimizin güvenliğini değil uluslararası güvenliği de riske atıyor.