Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

Doğu Akdeniz gazı: Jeopolitik faktörler ve petrol

Doğu Akdeniz fırtınalar ile sarsılıyor.
Kopan son fırtına, Beyrut limanındaki patlama ve Doğu Akdeniz’in zarif ve soylu Beyrut şehrinin yaşadığı felaket oldu. Bu patlamanın nedeni neydi?
Doğrusu, şeffaf ve dürüst yanıtlara ihtiyacı olan birçok soru var.
Patlamanın nedeni sadece ihmal mi yoksa Hizbullah’ın ülkenin sınır noktaları üzerindeki kontrol zincirinin bir parçası mı?
Patlama nasıl gerçekleşti, bir hata mı yoksa limandaki bir ambara askeri uçaklarla düzenlenen bir saldırı nedeniyle mi?
Patlama sırasında limana yakın bölgelerden bulunan görgü tanıkları, yerel medya organlarına, bölgede uçak sesleri duyduklarını söylediler.
Resmi kaynaklar ise o sırada bölgede İsrail uçaklarının uçuş yaptığını inkar etti. Açık ve şeffaf bir yanıt bekleyen en önemli soruya gelince: Bu tehlikeli patlayıcılar neden bir ticari limanda depolanıyordu? Neden yıllarca depolandı? Ayrıca, patlama bir kaza mı yoksa Saad Hariri’nin dediği gibi Beyrut’u yok etmeye yönelik bir başka girişim mi?
Eğer Beyrut’u yok etmeye yönelik bir girişimse neden? Bunun sorumlusu kimdir? Bütün bunlar açık ve net yanıtlar bekleyen sorulardır. Zira olanlar bir insanlık suçudur.
En önemlisi de, soruşturmadan sorumlu komitenin, soruşturma sonunda ikinci bir Arap başkentinin yok edilmesiyle ilgili kesin ve net bir açıklama yapmasıdır.
Soruşturmanın sonucu ne olursa olsun, Beyrut’un başına gelen bu felaket sonuç olarak, binlerce şehit, yaralı, kayıp kişilerin aileleri ve zarar görenlerin tepkileri ile sınırlı kalmayacak bir iç krize veya bölgesel çatışmaların tırmanmasına yol açacaktır.
Yıkıcı Beyrut patlaması, milis güçlerin varlığı ve vatandaşlarından sorumlu devletlerin yokluğunda Ortadoğu’daki çatışmaların ve bunların sonucu olan Irak, Yemen, Suriye ve son olarak Libya’daki ölüm ve yıkım dizisinin bir başka sayfasından ibarettir.
Tüm bu çatışmaların başında da tabi ki, ilk Filistin Nekbesi gelmektedir. En büyük trajedi ise, bölge ülkelerinin vatandaşlarının Ortadoğu’da yeni felaketler yaşanması beklentisi içinde olmalarıdır. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarla ilgili jeo-politik çatışma bölgenin yeni felaketi olabilir.
Bu yüzyılın başında Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları keşfedildiğinde tahminler, İsrail’in bitişik bölgelerdeki su kaynaklarını kontrol etmek konusundaki genişlemeci tarihi göz önüne alınarak kendisi ile komşu Arap ülkeleri arasında yeni bir çatışma sayfasının açılacağı üzerine yoğunlaşmıştı. Nitekim gerçekten de böyle oldu. İsrail, Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze Marine doğalgaz sahasını geliştirmesini ve üretime başlamasını engelledi. Bunun yanı sıra, Lübnan’ın güneyinde yer alan ve edilen 8, 9 ve 10 numaralı blokları kapsayan geniş bir sahaya el koydu. Bu sahanın rezerv yönünden oldukça zengin olduğu tahmin ediliyor. Nitekim İsrail, bu bölgenin yakınlarında bir doğalgaz sahası keşfetti.
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının neden olduğu anlaşmazlıklar son olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye’nin bu kaynaklar üzerindeki isteklerinin artması ile genişledi. Erdoğan ilk önce, (Güney) Kıbrıs’ın keşiflerine, arama ve sondaj faaliyetlerine karşı çıktı ama (Güney) Kıbrıs’ın petrol arama faaliyetlerini durdurmaktan vazgeçiremedi. Avrupa ülkeleri de AB üyesi olan (Güney) Kıbrıs’ı desteklediler. Bundan sonra Erdoğan, Kıbrıs adası ile deniz sınırı konusunda Mısır ile ihtilafa düştü. Mısır hükümeti buna, Türkiye’yi egemenlik işlerine karışmaması konusunda uyaran sert bir bildiri ile karşılık verdi. Kahire ayrıca, bazı Doğu Akdeniz gazı ihracatçısı ve tüketicisi ülkeler ile transit ülkeleri Kahire’de düzenlenecek toplantıya katılma davetinde bulundu. Bu toplantı sonucunda, Doğu Akdeniz Gaz Forumu kuruldu. Kurucuları arasında Mısır, GKRY, İsrail, Yunanistan, İtalya ve Ürdün vardı. Lübnan da bu toplantıya davet edilmişti ama Beyrut, forumun kurucuları arasında İsrail de bulunduğu için katılmayı kabul etmedi. Türkiye bu tarihten itibaren Libya’ya yöneldi. Oradaki bazı taraflarla stratejik ve güvenlik anlaşmaları imzaladı.Son olarak da hedefine Libya’nın doğusundaki dev Sirte petrol havzasını koydu. Bu adım, Doğu Akdeniz’de yeni askeri çatışma (lokal, bölgesel ve küresel) olasılıklarını artırdı.
Türkiye, Doğu Akdeniz'e yönelik hedeflerini ve hırslarını genişleterek neyi amaçlıyor?
Türkiye son yıllarda muazzam bir ekonomik başarı elde etti, ancak bu sırada Ankara bir sorun ile de karşı karşıya kaldı. O da, Türkiye’nin petrol ve doğalgaz kaynaklarından yoksun olduğudur. Türkiye hem Akdeniz hem de Karadeniz’de uzun bir kıyı şeridine sahip olmasına rağmen bu bölgelerde hidrokarbon sahaları bulunamadı. Bu nedenle Türkiye, elektrik ihtiyacını karşılamak için dev baraj projelerini hayata geçirdi ve tamamını olmasa da enerji ihtiyacının bir bölümünü bu şekilde karşılayabildi.
Doğudan (Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, İran ve Irak) Batıya (Avrupa Birliği ülkeleri) petrol ve doğalgaz sevkiyatında önemli geçiş ülkelerinden biri olan Türkiye’nin, bu projelerden sadece transit ülke olarak yararlanması, ancak limanlarından küresel pazarlara ihraç edilen petrol ve doğalgazdan yurtiçi tüketimi için yeterli kesinti yapmaya çalışmamış olması dikkat çekicidir.
Türkiye ekonomisinin önünde, karşı karşıya olduğu birçok soruna rağmen, genişleme fırsatları da var. Washington ve Ankara arasında, Türkiye’nin küresel pazarlara tüketim malları tedariki alanında Çin’in yerini alması için yapılan bazı girişimler bulunuyor. Diğer bir deyişle, “İpek Yolu”nu, Çin yerine Türkiye’den başlatmaya yönelik girişimler var. Bununla birlikte, şu aşamada bu temaslar iki güçlükle karşı karşıya bulunuyor: Kovid-19 virüsünün Türkiye’de oldukça yaygın olması, Suriye ve Libya’da Türk-Rus çatışması.
Ankara-Washington ilişkileri de Türkiye’nin ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Rus S-400  hava savunma sistemini satın alması nedeniyle yakın bir zamana kadar sorunluydu. Aynı zamanda Türkiye, yerel para biriminin dolar karşısında büyük bir değer kaybetmesi sorunu ile de yüzleşiyor. Bunlara, içeride Erdoğan’ın nüfuzuna ve gücüne karşı yükselen zorluklar, partisinin Mart 2019’daki yerel seçimlerde İstanbul’u kaybetmesi de ekleniyor. Keza Türkiye’nin yıllara uzanan bir kimlik sorunu da var. Türkiye, Avrupa ülkelerinin AB üyeliğini reddetmelerine rağmen bir Avrupa ülkesi mi yoksa doğu-İslam ülkesi midir? Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik sistem ile Erdoğan’ın bazı ülkelerde terör örgütü sayılan Müslüman Kardeşlerle ittifakı ışığında bu alandaki rolü ve merkezi nedir?
Başkan Erdoğan döneminde Türkiye, Osmanlıcı-İslamcı bir rol oynamaya çalışıyor. İki ülke arasında Akdeniz uzansa da Erdoğan, ülkesinin Libya ile tarihi ilişkisinden bahsediyor. Libya’da önceliğinin jeo-politik ve petrol olduğu artık net ve aşikardır. Olağanüstü imtiyazlar elde ederek Libya petrol endüstrisine yatırım yapmayı hedeflemektedir. Keza, İran’ın Maşrık ülkelerindeki nüfuzunu genişletmeye çalıştığı bir zamanda partisinin Müslüman Kardeşler ile işbirliği yaparak, Kuzey Afrika'daki nüfuzunu genişletme fırsatlarını değerlendirmeye çalıştığı da net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Garip olan, Erdoğan’ın partisinin İslami bir sistemin benimsenmesi çağrısında bulunduğu bir zamanda, Irak'ın Kürdistan bölgesinden günde yaklaşık 500 bin varil petrolün, indirimli fiyatlarla Türkiye Ceyhan limanı üzerinden İsrail'in Aşkelon limanına gönderilmesidir. Erbil'deki bölgesel hükümetin bu kaçakçılığı Bağdat’ın muhalefetine rağmen devam ediyor ve Türkiye tabi ki kaçırılan her petrol varilinden vergi alıyor. Bu kaçak petrol, İsrail'in ham petrol ihtiyacının yaklaşık dörtte birini karşılıyor.
Libya’da olduğu gibi olası savaşlar ya da İsrail-Lübnan arasında olduğu gibi büyük güçlerin anlaşmazlıkları çözmeye dönük arabuluculuk girişimlerinin başarı olması yoluyla jeopolitik çatışmalar çözülene kadar Doğu Akdeniz gaz endüstrisinin başlangıcının ilk başta zorluklarla karşıya kalacağı açıktır. Sözgelimi Lübnan’da, Beyrut ve Tel Aviv arasındaki deniz  sınırı sorununu çözmek için ABD bir arabuluculuk girişiminde bulundu. İlgili yetkililerin yaptıkları son açıklamalar, ortak bir çözüm bulunabileceğini belirtti. Bu bağlamda, Fransız "Total" şirketinin Güney Lübnan'daki sondaj operasyonlarının başlama tarihinin 2020'nin son çeyreği olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye'nin Libya'daki girişimlerine gelince, mesele hala tehlikeli ve her geçen gün iç silahlı çatışmadan, bölgesel ve uluslararası silahlı çatışmaya doğru tırmanıyor.
Bu jeo-politik gelişmeler ortasında, İsrail gaz endüstrisinin en büyük yatırımcısı ABD’li Noble Energy şirketi, kötüleşen petrol fiyatları nedeniyle temmuz ayında iflasını açıkladı. Şirket, iflasını açıklamasından sonra Amerikan petrol devi Chevron tarafından satın alındı. Bu önemli bir adımdı, çünkü İsrail yıllarca dev petrol şirketlerini topraklarına çekmeye çalışmış ama başarılı olamamıştı.
Şimdi ise Chevron, İsrail’de faaliyet gösterecek ilk petrol devi oldu. Bu, İsrail gaz endüstrisi için daha fazla yatırım ve fon, derin sularda sondaj faaliyetlerinde en ileri teknolojilerin kullanılması anlamına geliyor.