Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kurtarma Devam Ediyor: Diab hükumeti kuruyor, Diab istifa ediyor

Meslektaşım Sana el-Jack, ‘’Nida el Vatan’’ gazetesindeki yazısında, limanda hayatını kaybedenler için Hiroşima limanı kurbanları demenin onları yüceltmediğini söylüyor. El- Jack adeta şöyle demek istiyor: “Tam aksine bu isimlendirme onların hayatlarıyla dalga geçmektir. Çünkü o patlamadan kurtulan, ölen, yaralananların hepsinin tek bir davası, tek bir amacı vardı, hayatta kalmak. Hepsi de hayatta kalmak için uğraştı. Ne patlamanın şiddetiyle paramparça olan üç yaşındaki Aleksandra Neccar şehit olmak istedi, ne de babası ikisi için şehadeti dilemişti.’’ Babası yolsuzluk, başarısızlık ve bilinmezliklerle dolu hasta hükumetlere karşı gösterilere Aleksandra’yı yanında götürüyordu. Çocukluğundan beri ona ülkenin sahiplerinin aslında ülkede yaşayanlar, ülke için yaşayanlar ve ülke sebebiyle yaşayanlar olduğunu öğretmek istedi. Babası, Aleksandra’ya istifa eden Dışişleri Bakanı Nassif Hitti’nin de tanımladığı gibi ülkenin başarısız bir devlet olduğunu öğretmişti. Ülkede elektrik  kullanılamıyor, çöpler temizlenemiyor, ülkenin para birimi korunamıyor ve Lübnan’a her daim dostane yaklaşmış ülkelerle iyi ilişkiler sürdürülemiyor. Ayrıca yüzbinlerce Lübnanlının gücü ticari limandaki binlerce ton patlayıcıyı limandan atmaya yetmediği gibi o patlayıcıların kime ait olduğuna dair bir cümle de kuramıyorlar.
Reform çağrısında bulunup yolsuzluğun boyutu hakkında uyarılar yapan ve bu durumun ülkeyi  çöküşe götüreceğini söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı’nı itaatkar bir şekilde ve gülümseyerek dinleyen bir ülke var karşımızda. Öyle ki Fransa Cumhurbaşkanı olan bitenden o kadar rahatsız ki, neler yapıldığını veya başarıldığını görmek için bir ay sonra Beyrut’a tekrar geleceğini söyledi. Macron sanki Lübnan’ı tanıyormuş gibi konuşuyor. Lübnanlı yetkililerce ona liman ile ilgili inceleme ve soruşturmanın tamamlanmasının ardından reformların yapılacağı söylendi. Zaten hükümetin istifası da Lübnan tarihinin en boş işi oldu. Çünkü sabah Hasan Diab ile görüşüp, akşam Cibran Basil ile bir araya geldiler. Öyle bir hükumet ki İçişleri Bakanı, iç savaş sürecinde subaylık yaparken iki kişiyi öldürdüğünü ve o zamanki üstü olan Mişel Avn’ın kendisini korumaya aldığını ve kendisine herhangi bir askeri sorunla karşı karşıya kalmayacağını vaat ettiğini açıkça söyleyebiliyor. İşte böyle bir ülkeden bahsediyoruz.
Hasan Diab ise yönetime şikayet ederek geldi, istifa ederken de yine şikayet ederek gitti. Başbakanlık yaptığı altı ay boyunca Cibran Basil’in yolundan giderek Lübnanlıları oyalamaya çalıştı. Hayaletlerin, bir grup bilinmeyen kimselerin ve diğer partilerden kişilerin ülkeye istikrar, refah ve istihdam getirmesini engellemeye çalıştığını ve muhteşem kariyerindeki yürüyüşünü sekteye uğrattığını söyleyip durdu.
Bu güzel ülke için henüz beklenen o vakit gelmedi. Bu zorluklar adeta kaderimiz oldu, korkunç bir felaket yaşıyoruz. Devlet, reformdan Lübnan semalarına fırlatılmış kağıttan bir uçaktan bahseder gibi bahsediyor. Beyrut’un taşıyıcı direkleri çatlayıp dağıldığında o devlet neredeydi bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki biz halk olarak o an büyük bir depremin içinde son anlarımızı yaşıyor gibiydik. Ama geçen günlerimize baktığımızda nasıl büyük bir deprem yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Adeta ortada kaldık, vatanımızın temelleri tamamen harap olmuş, ülke viraneye dönmüş.
Ve şimdi kurtarma operasyonu kaldığı yerden devam ediyor: Diab hükumeti kurdu, Diab istifa etti.