Korkunç patlamanın ardından Cumhurbaşkanı Mişel Avn, davanın sulandırılacağını belirterek uluslararası bir soruşturmaya karşı olduğunu açıkladı. Devletin cumhurbaşkanı olarak başka bir tavır takınması beklenemezdi. Zaten şimdiye kadar patlama ile ilgili bildiklerimizi göz önüne alınca fazladan bir şeyler bilmemiz de pek gerekmiyor. Reuters’un patlamanın olduğu limandan sorumlu bazı emniyet yetkilileri ve yargı kaynaklarına dayandırdığı bilgiler; sorumsuz, başarısız ve cılız devletin resmini apaçık gözler önüne seriyor. Bu ülkede çocukların geleceği, halkın sağlığı, haysiyeti, mal güvenliği nasıl sağlanamıyorsa aynı şekilde hayatlarının da güvenliği sağlanamıyor.
Beyrut Felaketi, uluslararası bir soruşturma yerine Lübnan’ın en yüksek yargısı olan ‘’Yargı Konseyi’’ne havale edildi. Dünyanın her neresinde olursa olsun bir Lübnanlı gayet iyi bilir ki bu mahkemeye havale edilen herhangi bir ulusal düzeydeki suç hiçbir zaman neticelendirilemez. Sonuç itibariyle bu konsey de gerçeklerden korkan Lübnan yargısının bir parçası. Çünkü gerçeklere ulaşmaya çalışmak demek mafyalara, gerçek katillere ulaşmak demektir. Lübnan yargısında kimse bu gerçeklere ulaşmak istemez.
Yazı işleri müdürü, haftalık makalesinde Yargı Konseyinde veya başka mahkemelerde, haklarında herhangi bir iddianame bile hazırlanmayan suikaste uğramış yirmiden fazla siyasetçinin listesini verdi. Kişiye karşı düzenlenen suikastlerle, topyekun şehre, kadınlara, çocuklara ve hatta hastanelere yönelik düzenlenen bu patlama arasında pek fark yok maalesef. Çünkü Lübnan siyasetinde ölüm ölümdür, değişen pek bir şey yok. Eğer Yargı Konseyi bu soruşturmayı bir merhaleye getirebilirse hepimiz değişen bir şeyin olmadığını ve gerçeğin önemli olmadığını daha net göreceğiz. Başarısız devletler için bir söz var: “Ölen öldüğü ile kalır.’’
Siz belki de Beyrut patlamasının ulusal bir felaket olduğunu ve bu sebeple diğerlerine benzemediğini düşünüyor olabilirsiniz. 6 bin yaralı, içlerinde yüz binlerce çocuğun da olduğu 300 bin evsiz ve zaten darboğazdaki ülkeye fatura edilen 20 milyar dolarlık bir zarar… Evet haklısınız, bu gerçekten büyük bir felaket. Ancak tam olarak neden kafanızda soru işaretlerinin olduğunu anlamıyorum, size Yargı Konseyini anlatmadım mı?
Hadi gelin size 1973’te Beyrut’ra suikaste kurban giden Yemen eski Dışişleri Bakanı Muhammed el-Numan olayını anlatayım. Suikastten sonra bakanın babası Ahmet Muhammed el Numan eşiyle birlikte büyük oğullarının acısıyla Lübnan’ın o dönemdeki Cumhurbaşkanı Süleyman Faranjiye ile görüşmeye gitti. Acılı baba: “Kıymetli dostum, sizden oğlumun katillerini bulmamanızı istiyorum. Çünkü Lübnan zayıf bir ülke, gerçeği kaldıramaz.’’
Reuters’un güvenlik endişesiyle kimliğini açıklamadığı yetkililerin anlattıklarına göre, yerleşim yerinde 3 bin ton patlayıcının depolandığını bilen en az yirmi doğrudan yetkili var. Ve onlar hiçbir şey yapmadılar. Sanki 3 bin ton tahin tatlısı istiflenmiş gibi… 2013’ten bu yana bu bilgi, liman yöneticilerinden yargıçlara onlardan bakana ve oradan da başbakan ve cumhurbaşkanına kadar aktarılırken liman da patlayacağı günü beklemiş adeta.
O patlama da işte ‘’sihhi tesisat’’ ekibinin 12. depoyu tamir etmeye geldiği gün gerçekleşti. Adeta cehennemin kapıları açıldı. İlk resmi açıklamalar patlayan malzemenin havai fişek olduğunu duyurdu. Trajedinin ne kadar büyük olduğunu artık siz tahayyül edin.
TT
Gelmesi yasak olanı beklerken
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة