Abdulaziz Tantik
TT

Düşünsel sorunu aşma…

İçinde yaşadığımız çağ, düşünceler çağı olarak nitelenebilecek bir özelliğe sahiptir. Aynı zamanda bu çağ, bilgi çağı olarak isimlendiriliyor. En önemlisi ise akıl çağının devamı niteliğini korumayı sürdüren bir zaman dilimine tanıklık ediyoruz.
Akıl, düşünceleri oluştururken referanslar karşısında eşit tutumu takındığı için ise birden fazla düşünce sistemi kurulmasını mümkün kılıyor. Entelektüel zeminde düşünce, bir diğer düşünce ile hem ayniliğini hem de farklılığını ortaya koyduğu andan itibaren yeni bir düşünce olarak isim alma hakkı kazanıyor.
O zaman birden fazla düşünce aynı zamanda birden fazla yaklaşım biçimi ve yeni ilişkiler zemini anlamına da gelmektedir. Bu da doğal olarak bir kaosu ortaya çıkarmaktadır.
En temelde düşünce, bir soruna mebni olarak kendisini varlık sahasına çıkarmaktadır. Bu da ister, kapital sahibi kişiler adına bir düşünce mekaniği kurulsun, ister patronların kurduğu işlerde çalışan işçi sınıfı adına bir düşünce mekaniği kurulsun, ister hiçbir şey yapmak istemeyen bohem kişiler adına bir düşünce mekaniği kurulsun, ister salt bir cins/kadın hakları adına bir düşünce mekaniği kurulsun… Ama hepsinin ortak özelliği bir çatışmayı davet etmeleridir. Salt belirli bir düşünce mekaniği yekdiğerini ret üzerine kurulu olacağı için ortak bir algı ve duygunun varlığı sakil bir duruma düşürülmektedir.
Ayrıca düşünce de epistemik değişimin varlığı ile ortaya çıkan tarihsel kırılmaya neden olan düşünce biçimleri de vardır. Örneğin; modern düşünce, kendisinden önceki klasik dönem düşünceden bir kopuşu işaret eder. Tabii ki benzerlikleri taşısa da genel itibarıyla ve duruşu gereği eskiden tam bir kopuşu içermektedir. Bu yüzden modernlik sadece yeni değil, eskiden kopuşu işaret eden bir yeniliği işaret ediyor.
Benzer bir şey; post modernlik için söz konusu… Post modern dönem aynı zamanda modern dönemden bir kopuşu işaret ediyor. Hem de ne kopuş, siyaset, sanat ve kültür alanında da ciddi bir kopuş olduğu kadar epistemik yapıda da bir değişim söz konusu…
Trans hümanizm veya post hümanizm ise post modernliği geride bırakmayı içeren bir yaklaşım ve gelişim dinamiklerine haizdir. Artık yeni bir epistemeye yönelmekte ve insanın merkezden indirildiği bir sahayı imlemektedir.
Bu yeni durum, düşünsel zeminde bir tartışma yaratsa da tam olarak kendisini olduğu gibi ifade etme yerine başka etmenler altında saklı bir şekilde gündeme düşmektedir.
Örneğin, cinsel eşitlik, toplumsal cinsiyet kavramı, ekolojik denge, yaşam önceliği vesaire üzerine, her varlığın irtibatlı olduğu yeni bir episteme ve varlığın çok büyük bir bütünlüğü oluşturduğu savı; bu sav daha önceden de vardı; Çin, Hindistan ve birçok kültürde bu bakışı bulmak mümkün, ancak kadim hiçbir kültürde bugün kullanıldığı biçimi ile anlam kazanmamıştı.
Örneğin; vahdeti vücut felsefesi de görece buna yakın bir anlamı çağrıştırır. Ancak bugün kastedilen şey ile vahdeti vücut kavramının kastı mahsusası aynı değildir.
Bütün bu düşünce seyri içinde dinlerin sahip olduğu düşünceler var; onlar ağırlıklı olarak modern düşüncenin tasallutu altında kendi öz niteliklerini ciddi bir değişime tabi kılmaktadırlar.
İslam, söz konusu bu baskıyı göğüsleme potansiyeli olarak çok güçlü bir varlık göstermektedir. Ancak, İslam’ın çağdaş yorumu ve yorumlanma biçimi ciddi modern bağlam takıntısı göstermektedir. Yani sorunlu bir yorum taslağı ile karşı karşıya kalmaktadır.
Müslümanların kendi aralarında ciddi bir ayrılık olduğu tartışılmaz. Siyasi, sosyal ve kültürel formlar bağlamında ortak bir algı ve idrak söz konusu olmadığı gibi, geleneksel yapıyı ıslah ederek bugüne taşıma konusunda da ciddi sorunlar olduğu da tartışılmaz bir gerçeklik olarak orada durmaktadır.
Bu yüzden müslüman aydın ve âlimler, bir çıkış yolu arama konusunda arayış içindedirler. Ancak bu arayışlarını sağlam bir zemine dayalı olarak ve bugüne dair insana yönelik dil üzerinden inşa edebileceklerine dair derin bir şüphe de açıktır.
Aynı durum Çin ve Hint kıtası için de söylenebilir. Latin Amerika ve oradaki kültürleri de içermektedir.
Modernlik, post modernlik ve post hümanizm karşısında kadim kültür ve dinlerin ciddi bir sarsıntı yaşadıkları açıktır. Çünkü dünyayı tek bir kültüre ve yaşam tarzına rıza ile veya rıza dışı ikna edilmiş durumdadır.
Her taraf aynı kültür ve yaşam biçimi ile sarılmaktadır. Dünya ilk kez tek bir kültür tarafından istila edilmiştir ve sanırım, insanlık tarihi için bir ilktir.
En kötü tarafı ise; kadim kültürlere bağlı yaşam biçimleri kendi müntesipleri tarafından acımasızca eleştiriye tabi tutulurken, kendi kültür havzalarına dayalı paradigma yerine yeni paradigma isteği yüksek sesle dillendirilmektedir.
Bir paradigma değişimi var olan diğer bütün kültürleri de sekülerizasyona tabi kılarak tamamen ortadan kaldırmaya matuf olabileceği ise idrak edilemiyor. Mevcut sorunlar karşısında farklı bir dünya görüşünden çözüm isteğinde bulunmak, o dünya görüşünü çaresiz bırakmaya matuftur.
Çünkü bir dünya görüşü, ancak kendisinin oluşturduğu bir yaşam tarzında meydana gelen sorunu çözme kabiliyeti taşır ve bunu göstermediği zaman ise eleştiriyi hak eder. Ancak, bir başka dünya görüşünün oluşturduğu sorunu çözme arzusu, ancak yeni bir dünya görüşünün siyasi, sosyal ve kültürel yapısını bir yaşam biçimi olarak gerçeklik zeminine kurduğunuzda gerçekleşebilecek olandır. O zaman çözüme kavuşturmasa başka bir arayışı temellendirme meşru bir zemin alır.
Düşüncede sağlam bir zemin kurmanın yolu; modernliğin temel kabullerini, bilgi sisteminin üzerine bina edildiği yapısını, varlık telakkisini ve ürettiği kültürü ve o kültür üzerine kurduğu yaşam biçimini doğru bir şekilde öğrenmek ve onu analitik bir şekilde analiz etmektir.
Modernlik ile klasik dönem arasındaki derin ayrımlar ve özdeşliklerin devamı varsa neliği meselesi de önemlidir.  Reel olana indirgenmiş hakikat ve hakikate dayalı gerçeklik zemini, içinde var olduğumuz sorunların da en ciddi müsebbibi olduğu tartışılmaz bir realiteye sahiptir.
Modernlik, liberalizm üzerinden bir göreliliği hep yedeğinde taşımıştır zaten. Bu aklı epistemenin bel kemiği yapmanın doğal sonucudur. Post modernlik bu görelilikten hareketle yeni bir bakış ve modernliğin ürettiği sorunlara çözüm arayışı olarak ortaya çıkmıştır.
Realitenin keskin baskısı karşısında nefes alamaz hale gelmiş insanlığın bir nefes alma arzusuna tercüman olma haliydi…
Post modernliğin temel kabullerini doğru bir şekilde öğrenmeden modern kabullerden farkını ortaya koymak mümkün görünmüyor. O yüzden post modernliğin ürettiği yeni bakış, yeni bilgi sistemi ve atomun parçalanarak yeni bir algı ve yeni bir dünya kurma hayali önemliydi.
Ama bu siyasi, kültürel ve sosyal olana sindikçe başka sorunlar ortaya çıktı. Modernlik total iken post modernlik parçaladı ve her parçayı total olarak kabul etti. Kadim dönemlerin pagan kültürü yeni bir dil ve yeni bir bakış ile ama daha sağlam delillerle ortaya çıktı.
Tabii ki modernlik ve post modernlik arasındaki temel farkları ile birlikte ayniliklerini de ciddiyetle öğrenilmelidir. Kulaktan dolma değil, bilakis, kendi metinlerinden. Bu noktada her düşünceyi kendi metinlerinden ve kendilerini anlattıkları anlatı üzerinden anlamak çok önemli ve sahiciliği açığa çıkartır.
Sorunumuz tam da sahicilik. Çünkü bütün düşünce sistemlerinde sahicilik ortadan kaldırılmış, kurgu öne çıkarılmıştır. Kurgunun sahteliği inşa ettiği ve sahte yaşamların yabancılaşmayı ortaya çıkardığı açıktır.
Post hümanizm ise yeni bir çağa işaret etmektedir. Bu çağın diğer çağlardan en temel farkı ise insan merkezli olan hümanist çağın modern ve post modern karşısında yeni bir yaşam çağının başladığı, insanlığın merkezden düştüğü ve yaşamın ise bizzat merkez olduğu bir çağ.
Bu bütün değerleri alt üst edecek bir yaklaşımı içermektedir. Artık bugüne kadar insan adına kabul edile gelmiş bütün değer yargıları bir çırpıda silinip atılacak ve yepyeni bir başlangıcın; yapay zekânın önünün açıldığı bir çağ olmaya namzet yeni bir çağın başlangıcı olduğudur.
Bu düşünce serüvenini doğru bir okumaya tabi tutarak kendimiz üzerine düşünmenin yolunu ve yordamını bulmanın sorumluluğunu kuşanmakta ‘Müslüman’ insana düşmektedir. İnsanlığın gerçek bir umudu ve kurtuluşunun anahtarı olabilme ihtimalini hayata geçirme adına üzerine düşen sorumluluğu üstlenmelidir. Müslüman dışında bu işe soyunacak ve bütün bu kültür kaosu karşısında yeni bir düzen inşa edecek bir zihni yapı tasavvur edilemiyor. Şu an aydın ve entelektüeller bölünmüş durumda ve nihilist çağın tekrar yeniden gündemleşmesi de sadece zaman meselesidir.
İşte İslam düşüncesini tarihsel sürekliliği içinde, hem farkları ve hem aynilikleri doğru bir şekilde kaynaklara dayalı olarak öğrenilmelidir. Bu öğrenime dayalı olarak yargılar ortaya koymakta fayda mülahaza edilebilir.
Felsefe, Kelam, Fıkıh ve Tasavvuf gibi temel akımları ve fıkhi veya kelami mezhepleri kendi zeminlerinde doğru bir şekilde, benzerlikleri ve farklarını doğru bir okumaya tabi tutulmalıdır.
İslam düşüncesinin üzerine bina edileceği temel ilkeleri ve bu ilkeleri hayata geçirecek bilgi sistemi yeniden kurulmalıdır. Ancak bu şekilde müslüman olmanın çağdaş anlamını inşa ederek yeni düşünceler ışığında meydana gelmiş sorunlara çözüm üretecek bir kapasiteyi harekete geçirme imkânı elde edilebilinir.
Şimdi çok kolay bir şekilde Müslümanları paradigma değiştirmeye davet etmenin anlamsızlığı açıklık kazanır.
Aslında bu çağrı sahiplerinin, Müslümanların ilk çağından itibaren yabancı bir kültürle ve düşünce ile karşılaştıklarında, bazı Müslümanların içine düştükleri yabancılaşmayı, bugün İslamcılığın kurucu öncülerinin aynı tuzağa düştüğü tarihi hataya düştüklerini gösterir.
Kompleks sahibi olmak meseleye çözüm getirmiyor. Tarihsel anakronizme düşmemek adına, bilgi ile hareket etmek çok önemli. Duygusal boyutun önemini de göz ardı etmeden...
İslamcılığın elbette ki yenilenmeye ihtiyacı vardır. Üzerinden yüz elli küsur yıl geçmiştir. Yenilenme ile değişme arasındaki farkı ayrıca dikkate sunmanın gerekliliği ihdas edilmiş durumda...
İslamcılık, mevcut an için İslamiliği taşıyan en önemli paradigmayı oluşturuyor. Mevcut Müslüman Düşünce içinde potansiyel olarak bu düşünce serüvenine karşı yeni bir düşünce hamlesi başlatabilecek önemli bir olgudur. Kendini yenileyerek ve bilgi ile donatarak yeni bir hamleye hem Müslümanların ihtiyacı vardır hem de tüm insanların…
Maalesef, İslamcılığa eleştiriyi yöneltenlerin, eleştiriye konu edinilen durumu içselleştirmeleri tam bir ironi oluşturuyor. İşin kötü tarafı bu ironinin çok önemli bir düşünsel hamle olduğu tezinin inanç konusu haline gelişidir. Tarihin paradoksu da böylece tecelli oluyor.