Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan ve Mali’den gelen uyarı sinyalleri

Dünyanın dört bir yanında birçok kişi, Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita’yı istifa ettiği ve meclis ile hükümeti feshettiğini açıklamaya zorlayan askeri darbeden sonra Mali’de yaşanan gelişmeleri takip ediyor.
Fakat Sudan’ın herkesten çok takip etmesi ve düşünmesi gerekebilir.
Neden?
Çünkü Sudan, Arap Baharı’nın Libya, Yemen ve Suriye’de kanlı bir iç savaşa evrilmesinden sonra barışçıl değişimin modeli olarak dünya çapında birçok kişi tarafından kutlanan devriminin üzerinden bir yıl geçmişken tehlikeli bir dönemeçten geçiyor.
Sudan ya şu anda mevcut çok sayıdaki tuzağı aşmayı başarır ve böylelikle seçilmiş bir demokratik sisteme doğru barışçıl geçiş sürecini tamamlama şansını arttırır ya da durum kötüleşerek darbeden şiddet döngüsünün genişlemesine ve savaşların yeni taraflara yayılmasına kadar iç karartıcı olasılıkların önünü açar.
Geçiş dönemini başlatan Anayasa Bildirisi’nin imzalanmasının birinci yıldönümü, pazartesi günü “Hesap Verin” sloganı altında düzenlenen halk gösterilerine denk geldi.
Bu slogan, halkın durumun ulaşmış olduğu noktadan duyduğu memnuniyetsizliği, devriminin umut ve beklentilerinden hiçbirinin, sürecin doğru bir şekilde ilerleyip ilerlemediğine dair kaygılarını giderecek şekilde somutlaşmadığına yönelik duygularını yansıtıyordu. Anayasa Bildirisi’nde yer aldığı gibi geçiş döneminin ilk 6 ayında çatışma bölgelerinde barış gerçekleşmedi. Geçiş otoritesinin omurgasının tamamlanması için gerekli Yasama Konseyi oluşturulmadı. Adalet ve hesap sorma sloganları insanları tatmin edecek şekilde gerçekleşmedi. En tehlikelisi de yaşam ve ekonomik koşulları, insanların çoğunluğunun ekmeklerini temin etmekte, her gün değişen ve çılgınca bir artışa tanık olan malların fiyatlarına ayak uydurmakta epey zorlanmasına neden olacak şekilde korkunç bir kötüleşmeye tanık oldu.
Başbakan Abdullah Hamduk, katılmış olduğu BBC’nin Hard Talk programının dün yayınlanan bölümünde, halkın devimlerinin sonuçlarını henüz görmemiş olduğunu, herhangi bir fayda görmediğini, hükümet ve halkın karşı karşıya olduğu en önemli sorunların ekonomi ve barış cephesinde olduğunu düşündüğünü itiraf etti. Hükümetin çökmüş bir ekonomi ve bitkin bir bankacılık sistemi miras aldığını, eski rejimin gerçekleştirdiği 30 yıllık yıkımın bir gün ve gecede düzeltilemeyeceğini ifade etti. Yine de hükümetin ekonomik sorunları çözmeye yardımcı olacak politika ve programları uygulamaya koyduğunu, doğru yönde ilerlediğini vurguladı.
Hükümet tüm yumurtalarını dış destek sepetine koymuş görünüyor. Ekonomiyi yeniden yapılandırmak, bankacılık ve vergi sistemini düzeltmek, ekonomi, ödemeler ve ticaret dengesi, devlet bütçesindeki açığı kontrol etmeye ilişkin tüm yapısal dengesizlikleri gidermek için Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası ile müzakere ettiği programa güveniyor. Ne var ki, dış destek ve uluslararası finans kurumlarıyla her türlü işbirliğinden yararlanmanın önünde, Sudan’ın adının ABD’nin Terörü Destekleyen Ülkeler listesinde yer alması engeli bulunuyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun cesaretlendirici açıklamalarına rağmen Sudan’ın adının bu listeden çıkarılmasının önünde hala uzun bir yol uzanıyor olabilir. Başkan Donald Trump idaresi şu anda kasım ayındaki kaderini belirleyecek seçime odaklanmış bulunuyor. O zamana kadar bu konu kendisini tamamen meşgul edecek ve önündeki birçok dosyayı bloke edecek. Bilindiği gibi, Sudan’ın adının listeden çıkarılması için Kongre’nin onayı gerekiyor. Ancak, Sudan’ın adının listeden çıkarılması için 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine düzenlenen saldırılarda hayatlarını kaybedenlerin aileleri için tatmin edici tazminatlar ödenmesini şart koşan muhalif Kongre üyelerinin varlığı nedeniyle bu, oldukça karmaşık bir süreç. Bu arada, tazminat programının 11 Eylül 2001 saldırısı kurbanlarını da içermesini talep eden sesler yükseliyor.
Bu süre zarfında söz konusu mesele, İsrail ile ilişkilerini normalleştirme konusunda Sudan’a baskı yapmak için kullanılıyor. Bu nedenle, Askeri Konsey Başkanı Abdulfettah Burhan şubat ayında Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmüş ve Sudan hava sahası İsrail uçaklarının geçişine açılmıştı. Bahsi geçen görüşmenin üzerinden 6 ay geçmiş olmasına rağmen Sudan, ABD terör listesi meselesinde hala yerinde sayıyor. Bu da, işlerin bazılarının sandığından daha karmaşık ve yolun uzun olduğunu teyit ediyor.
İsrail ile temas meselesinin Hartum’da beklenen şeffaflıkla ele alınmaması da kafa karışıklığına katkıda bulunuyor ve konunun yönetimdeki askeri bileşen tarafından konumunu güçlendirme hesapları ve manevraları kapsamında kullanıldığına dair spekülasyonları artırıyor.
Nitekim bu konu önceki gün Sudan’ın Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün görevinden alınmasına neden oldu. Sözcü, Sudan’ın İsrail ile ilişki kurmaya çalıştığı açıklamasını yaparak hükümeti zor durumda bırakmıştı. Bunun üzerine Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Ömer Kamereddin çıkıp böyle bir açıklama yapmakla görevlendirilmediği için sözcünün bu davranışını kınadı. Ne var ki Kamereddin, Sudan’ın İsrail ile ilişkileri normalleştirme yönünde bir hareket veya çabası olmadığını açık ve net bir biçimde inkar etmedi. İsrail ile ilişkiler konusunun Dışişleri Bakanlığı tarafından hiçbir şekilde tartışılmadığını söylemekle yetindi. Bu, konunun yönetim piramidinde başka düzeylerde tartışıldığı şeklinde yorumlanabilir, ki bu da topu yeniden askeri bileşenin sahasına atıyor.
Dışişleri bakanlığı sözcüsünün görevinden alınması, Hamduk hükümetinin yapısında ortaya çıkan sorunlar çerçevesinde de okunabilir. Özellikle de geçen ay görevinden alınan eski enerji bakanı Adil Ali İbrahim’in geniş ölçüde tartışılan açıklaması ile aynı zamana denk geldiği göz önüne alındığında. Eski enerji bakanı açıklamasında, Başbakan’ın baş danışmanını, idari işlere ve bakanlıklardaki büyük atamalara müdahale etmekle suçlayarak görevden alınmasını talep etti.
Açıklamanın hedefleri ne olursa olsun, Hamduk’un danışmanlarıyla ilgili söylentiler haftalardır ortalıkta dolaşıyor ve hakkında yazılıp çiziliyor. Öyle ki Başbakan sonunda danışmanlarını savunan bir açıklama yapmak ve kendisini çevreleyen, bakanların görevlerine müdahale ettikleri ve kendi istedikleri atamaları dayattıkları söylenen “Çiftlik çetesi” (Burada, hükümeti kendi çiftlikleri gibi gördüklerine atıfta bulunuluyor) hakkında söylenenleri inkar etmek zorunda kaldı.
Sudan’da bir süre öncesine kadar Başbakan hakkında olumsuz konuşmamak neredeyse bir tabuydu. Fakat son zamanlarda geçim şartlarının güçleşmesi, ekonomik durumun ve kırılgan güvenlik durumun kötüleşmesi, etnik çatışmalar, ırkçı ve kabileci söylemlerin tırmanması, barış ve Yasama Konseyi’nin kuruluşunun gecikmesi, atamalardaki kota sistemi ve geçiş döneminin temel katalizörü “ Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri” (ÖDBG) saflarında bölünmelere dair tartışmaların artması ile genel ruh hali de net bir şekilde değişmeye başladı. Böylece, “Teşekkürler Hamduk” sloganını duymaz olduk. Bunun yerine rotanın düzeltilmesini talep eden çok sayıda ses ile Başbakan’ın istifasını isteyen az sayıda ses yükselmeye başladı.
Hamduk’un elbette eleştirilecek yönleri var ama istifa talepleri, eski rejim taraftarları ve diğer partilerin hükümeti ve devrimi hedef alma amaç ve girişimlerinden tamamen uzak olsa da büyük riskler taşıyor.  Bana göre daha doğru olanı, rotayı ve hükümetin yapısındaki kusurları düzeltmeye odaklanılmasıdır.
Bu konuda sorumluluk Başbakan’ın omuzlarında değil ÖDBG içinde hatta dışındaki güçlerin, güvenlik dosyasından ve geçiş yönetimi gibi iyi kötü her şeyden sorumlu askeri bileşenin, son olarak da barış meselesini geciktiren ve kendilerine tahsis edilecek kotalar ve mevkiler üzerinde tartışan silahlı hareketlerin omuzlarındadır.
Sudan’daki durum en hafif tabirle gergindir. Sokak, geçim ve ekonomik koşullar nedeniyle kaynıyor. Mali’den alınması gereken derse geri dönecek olursak, askeri darbeler döneminin bittiğini söyleyenler aşırı iyimserlerdir.
Sudan’da eski rejimin kalıntılarının ya da iktidara seçimlerle değil darbeler ve komplolarla ulaşmak isteyen diğerleri olsun iktidara gözünü dikmiş tarafların var olduğuna şüphe yok. Daha da tehlikelisi, eğer durum kötüleşirse, özellikle de kaos ve şiddet yayılırsa, tüm Sudan'ın bu rüzgara kapılıp savrulacağıdır. Bu noktada Mali’den alınması gereken bir ders daha var.
Birkaç yıl önce Mali kaosa sürüklendiğinde ülkeye terörist gruplar sızmış ve Sudan sınırlarından uzak olmayan bölgelerde faaliyet göstermeye başlamışlardı. Sudan’ın bütün bunlardan kaçınmak için bir fırsatı var. Ama bunun için tüm taraflar “Önce vatan” sloganı etrafında buluşmalı, bütün umutları dışarıdan gelecek hayali kurtarıcıya bağlamak yerine krizlere iç çözümler bulma arayışına girmelidirler.