Abdurrahman Şalkam
TT

‘Siyaset ışığı ve milis silahları’ arasında Libya

Libya'nın ruh halinde şiddetli dalgalanmalar yaşanıyor. Doğa ve insanlar aynı hali paylaşıyorlar. Çoğu zaman ince toprak parçaları taşıyan kumların eşlik ettiği Kıble Rüzgarları güneyden kuzeye akın ediyor ve Akdeniz’i geçerek İtalya'ya ulaşıyor. Bir diğer rüzgâr ise bir spiral şeklinde dönerek tozu gökyüzüne kaldırıyor. Yeryüzündeki doğa, insan kafasının içindeki şeyle uyum sağlar mı?
Geçtiğimiz günlerde Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac ile Parlamento Başkanı Akile Salih’in açıklamalarını ve buna ek olarak daha uzun ve geniş olan Yüksek Devlet Konseyi’nin açıklamasını okudum. Herkes ateşkesten bahsediyor, barışa dair cümleler kuruyor, halkın çektiği ıstırapları anlatıyor ve petrol pompalamanın durdurulmasıyla ülke bütçesinin boşa gitmesinden yakınıyor. Niyetler göz alıcı, fakat ne yürüyebiliyor ne de koşabiliyor.
Halife Hafter güçlerinin Sözcüsü General Ahmed el-Mismari, Serrac’ın açıklamalarının gözlerine kaçan toz zerrelerinden ibaret olduğunu ve ordunun edindiği bilgilerin ‘hükümet güçlerinin Sirte ve Cufra’yı hedef aldığını’ doğruladığını söyledi. Bugün Serrac’ın açıklamasında bahsettiği ‘ateşkes emrini verdiği’ tutumu ve ateşkes ‘talep eden’ Akile’nin pozisyonu ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Serrac başkanlık ve parlamento seçimlerinden bahsetti, tarih olarak önümüzdeki mart ayını belirledi ve petrol meselesine değinmeyi unutmadı. Meclis Başkanı Akile Salih ise ‘ateş, barış ve ulusal birliğin bir halkası olan’ Sirte'ye ayak bastı. Akile, bir sonraki egemen organların merkezinin burası olmasını talep etti. Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid el-Mişri’nin açıklamasının merkezinde Halife Hafter’in ismi vardı. Mişri, Halife Hafter ile ne bir müzakerenin ne de bir görüşmenin vuku bulmadığını söyledi. Bunun yanı sıra herhangi bir siyasi diyaloğun halk tarafından seçilmiş olan organlar arasında yapılabileceğini belirtti. Bu, Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac’ın dışlanması anlamına geliyor. Çünkü ülkede halk tarafından seçilmiş olan iki organ var: Temsilciler Meclisi ve Yüksek Devlet Konseyi.
Öte taraftan Trablus'ta ve diğer bazı Libya şehirlerinde gerçekleşen gösteriler var. Ülkenin halihazırdaki durumunda gösterilerin gerekçelerini, sokakların ve meydanların ortasında atılan sloganlardan okumak zor. Öfke, insan dokusundaki bir laboratuvarda üretilir ve bunun malzemeleri hayatın çeşitli yönlerinde karar verme gücüne sahip insanlar tarafından yönetilen dünya hayatının etkileşiminden yapılmıştır. Bu sebeple sokaklardaki öfkenin açıklamasını tek tek bir kelimeyle yapmak mümkün değil. İnsanlar elektrik yokluğundan, likidite eksikliğinden, yolsuzluklardan, güvenliğin olmayışından ve yerlerinden olmaktan muzdaripler. Tüm bunlar birbiriyle etkileşim halindedir ve bunun sonucu ise birden çok ses ve hareketin eşlik ettiği öfkedir.
Fayiz es-Serrac geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada, hükümetin karşı karşıya olduğu çıkmazları itiraf etti ve bakanlıklarda düzenlemeye gitmek de dahil olmak üzere oldukça yüksek vaatlerde bulundu. Halkın gösterilerde dile getirdiği şeyi kabul etmekten başka seçeneği yoktu ve herhangi bir şekilde bunu inkâr etmesi mümkün değildi. Bu vaatler, insanların göğüslerindeki mürekkeple yazdıkları pankartların inmesini ve dillerdeki öfkenin dinmesinin sağlayacak mı?
Libya bugün kapılarını bir meçhule doğru açıyor. Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Yunanistan arasındaki askeri tırmanış askeri bir çatışmaya doğru ilerliyor. Bunun açık göstergesi, iki tarafın Doğu Akdeniz'de yürüttüğü manevralardır. Güney Kıbrıs, İtalya ve Fransa'nın Yunanın manevralarına katılması durumu kötüleştiriyor. Libya’nın dört bir köşesinde milislerin omuzlarında silahlar var. Uluslararası pozisyonlar, likidite, belirsizlik ve değişim örtülmüş durumda. Almanya yumuşak gücünü dinamik diplomasi yoluyla kullanmaya çalışıyor, ancak netice kül yığınlarının içerisinde. Öyleyse Libya krizinin açıldığı tek kapı umutsuzluk ve karamsarlık mı? Hayır!
Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz Serrac ile Parlamento Başkanı Akile Salih’in açıklamaları, siyasi bir kapıyı aralayacak genişliği ve kısa olmayan yolda ‘bir temel taşı’ olma imkanını kendinde barındırıyor. Bu iki inisiyatifi harekete geçirmek ve bunları etkin mekanizmalara dönüştürmek etkili bir ulusal siyasi kuşak oluşturacak.
Burada yaşamın ağırlığından muzdarip olan sessiz bir güç var. Ülkenin doğusundan ve batısından ufak da olsa bir iyimserlik ışığı görünüyor. Bunun söndürülmemesi gerekiyor.