Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Adaleti sosyal medyada arama problemi

Sosyal ağların, sosyal medyanın insan hayatına sayısız etkisi var… Bu etkilerin olumlu yönlerinden de olumsuz yönlerinden de bahsetmek mümkün.
Adaletin mutlak şekilde sağlanması, hukukun herkese eşit mesafede durarak işlerliğini kaybetmemesi maalesef pek mümkün bir durum değil ancak bu, adalet talep etmekte ısrarcı olmaya da engel değil. Her durum ve şartta, olması gerektiği gibi bir devlet modelinde de, toplum modelinde de en temel kavramlardan biri olan adaletin sağlanmaya çalışılması, toplumu da, devleti de ayakta tutmak için şart. Bu adalet bazen ekonomik adalet olur, bazen işlenen bir suç karşısında beklenen adalet olur, bazen siyasi katılımla ilgili adalet olabilir… hangisi olursa olsun fark etmeksizin her durumda adaleti sağlamaya yönelik kurumların görevlerini olması gerektiği gibi yapması zorunluluktur. Aksi halde en temel gereksinim olan güvenlik, devlet işleyişi, toplum düzeninden bahsetmek mümkün olmaz.
Sosyal medya ve adalet, hukuk ilişkisine geldiğimizde maalesef işin içinden çıkılmayacak durumlar ortaya çıkıyor. Özellikle son dönemde artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik taciz/tecavüz gibi durumlarda bu “davalar” mahkeme salonlarından çok sosyal medya üzerinden görülüyor. Ya da hayvana şiddet, kendisinden ayrılmak isteyen kadınları sürekli tehditle rahatsız eden kişiler, bir şekilde engellenmediği için mağdurlar sosyal medya üzerinden problemlerini duyuruyorlar. Bunun sonucunda o güne kadar tutuklanmamış kişiler, sosyal medya baskısı ile tutuklanıyor. İşte en büyük problem burada başlıyor; adalet sosyal medya üzerinden sağlanmaya çalışılırken.
Sosyal medya ve medyaya yansıyan kadınlara yönelik şiddet (taciz, tecavüz de bu ‘şiddet’ kelimesinin içindedir) olaylarına baktığımızda çoğunlukla öldürülen ve öldürülmeye teşebbüs edilen kadınların hukuka başvurarak korunma talep ettiğini görüyoruz. Ve maalesef cinayete kurban giden kadınların çoğu korunma talep ettiği halde korunamamış kadınlardan oluştuğunu cinayet sonrası öğreniyoruz. Durum böyle olunca erkek arkadaşı, eşi ya da kendisine aşık olduğunu iddia eden erkek tarafından sürekli tehdit edilen kadınlar, belki de hukuk içerisinde arayıp bulamadıkları adaleti sosyal medya üzerinden arıyorlar; yaşadıkları tehditleri sosyal medya üzerinden yazıyorlar ya da şiddet gördüklerine dair videoları, fotoğrafları, ses kayıtlarını mesajları paylaşıyorlar.
Kendisini sürekli tehdit eden kişinin, hukuk yoluyla engellenmemesi sonrasında kişiler bir umut olarak sosyal medyada yaşadıklarını anlatıyorlar. Eğer bu olay hasbelkader çokça duyulursa, tehdit eden kişi tutuklanıyor. Ancak eğer sesiniz duyulmadıysa korku içerisinde yaşamaya devam ediyorsunuz. Hukukun ve adaletin ilk büyük problemi kadınların hukuk yoluyla şikayetleri sonrasında korunmaması olurken ikinci en büyük problemi sosyal medya baskısı sonrasında bahse konu olan kişinin tutuklanmasıdır. Yani hukukun sosyal medya aranması, aranmak zorunda kalınması hukukla ilgili en büyük problem olarak karşımızda durmaktadır ve hukukun işlerliğinin sosyal medya tepkisine havale edilmesi aslında hukukla ilgili aklımızdaki soru işaretlerinin artmasındaki nedenlerden biridir. Şu durumda, olması gerektiği gibi işleyen bir hukuktan, adaletten bahsetmek mümkün müdür?
Bir diğer problem, sosyal medyanın güvenilir olmaması problemidir. Özellikle mahkemede suçlanan ve suçlayan kişiler arasında görülen davalar, delillere dayanılarak ele alınır ancak sosyal medyada sadece “beyanlar” paylaşılmakta ve itham edilen kişilerin suçlu ya da suçsuz olduğuna dair bir delil olmamasına rağmen yapılan paylaşımların yönelimine göre bir suçlu, bir suçsuz kararı verilmekte. Yani bu durumda suçsuz biri de herhangi bir nedenle suçlanabilir.
Böyle bir gerçeklik karşısında hem toplumun, hem hukuka güvenin, hem adalet beklentisinin, hem devlet aygıtı ve vatandaş arasındaki ‘sözleşmenin’ ne denli büyük bir yara aldığını halen görmüyor olmak cidden büyük bir problem. “Görmüyor olmak” diyorum zira bu problem görülüyor olsaydı bu kadar kayıtsız kalınmazdı.
Bir süredir kadına yönelik şiddet “davaları”, “sosyal medya mahkemelerinde” görülürken, diğer yandan kadına şiddet, aile kavramıyla birlikte tartışılıyor ve sürekli olarak “ailenin korunması gerektiği” vurgulanıyor. Burada ciddi iki problem var, ilki kadına yönelik şiddet, aile mefhumunun korunması üzerinden konuşulmaz, bu konular bağlantılı olsa da asla ve asla birbirlerinin muadili değildir ve ayrı ayrı ele alınmalıdır. Diğeri, ailenin korunması gerektiğini söyleyenlerin, kadına şiddete karşı olması gerektiği gibi önlem alınmadığı taktirde ailenin çökeceğini ısrarla görmemesidir. Kadına yönelik şiddetin artması, kadınların olması gerektiği gibi korunmaması, kadın cinayetleri zaten aileye en büyük zararı veren durumlardır. Kendilerine yönelik şiddetin “normalleşmesini, sosyal medya üzerinden dava konusu edilmesini, gören ve hala yeterli derecede korunmayan kadınların; anneleri gözleri önlerinde şiddet gören ya da öldürülen çocukların evliliğe ve aileye bakışı normal olabilir mi? Asla olamaz, bu tip travmalar yaşayan kişilerin normal diyebileceğimiz bir aileye sahip olmaması nedeniyle onların normal aile kurması, aileyi olması gereken, korunması gereken bir kurum olarak görmesi de pek mümkün değildir. Şu durumda aileyi korumak isteyenlerin, “kadına şiddet” konularının konuşulmasını engelleyerek ya da buna çözüm bulmayarak aileyi koruması mümkün değildir. Ayrıca aileyi korumak istiyorsanız bu durumda aile içi şiddeti, kadına yönelik şiddeti sosyal medyanın insafına bırakmadan hukuk içinde adalet ölçüsünde çözmek zorundasınız. Eğer bunlar sağlanmazsa, aileye en büyük zarar, bunları sağlaması gerekenlerin sağlamaması sonrasında verilir.
Bir kez daha tekrar etmeli; sosyal medya adalet kurumu değildir, adalet bekleyen kişilerin davaları sosyal medyada görülmemelidir, suçlu-suçsuz ayrımı yapmak sosyal medya tepkisine bağlı olmamalıdır. Özellikle kadına yönelik şiddet konularının taşındığı sosyal medya “mahkemelerinde” adalet aramak zorunda kalan kadınların problemlerine çözüm bulunmadığı taktirde her gün bu absürtlüğe muhatap olan toplumun adalete, hukuka, aileye güveni kalmaz ve oluşturulan bu ortamdan ne normal bireyler, ne normal toplum ne de normal aile çıkar.