Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Barış için barış iradesine ihtiyaç var!

Her yıl 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Barış Günümüz olmasına rağmen, yaşadığımız dünyada barış bulunmamaktadır. Savaş, şiddet ve çatışma, yaşadığımız dünyanın yıkıcı gerçeğidir.
Dünya Barış Günü, dünyadaki barış açığını ve yokluğunu fark etmemize vesile olmaktadır. Dünyada büyük bir barış açığının ve ihtiyacının olduğu mevcut şartlarda, barış kültürünün inşası için barış iradesinin oluşumuna ihtiyaç vardır.
Barış tanımlanması çok zor bir kavramdır. İçeriği ve sınırları kolaylıkla belirlenmediğinden dolayı barışı, tek bir tanıma ve kalıba sığdırmak verimsiz ve gereksiz bir çabadır.
Barış, insan hayatının ve varlığının amacı ve anlamıyla ilgili ve ilişkili asli bir konudur. Bu dünyadaki varlığımızın anlam ve amacı nedir sorusunun cevabını barış olmadan vermek mümkün değildir.
Hayatın anlam ve amacının ne olduğu sorusuna cevap ararken barışı dışlamak, aslında insanı ve hayatı inkar etmek olduğu gibi, insana ve hayata dair her türlü anlamı ve amacıda inkar anlamına gelmektedir.
İnsan hayatında şiddetin, savaşın ve çatışmanın yokluğu önemlidir. Şiddetin ve çatışmanın yokluğu, sahici bir barış durumunun inşası için yeterli değildir.
Barış halinin inşası için adalete, eşitliğe, özgürlüğe ve refaha ihtiyaç vardır. Barış, bireyin ve toplumun insanla, doğayla ve hayatla kurduğu bütün ilişkileri, tutumları ve davranışları niteleyen asli değerdir.
Barışı esas almayan ve barışla dolu olmayan bir hayat, aslında yaşanmaya değer değildir. İnsan hayatını değerli kılan, insanın barış iradesidir.
İnsanın barış iradesini, hiçbir din veya ideoloji tek başına şekillendirememektedir. Dinler, bugün barış ve hayat kültürünü beslemek ve geliştirmek yerine, fanatizmi, şiddeti ve savaşı beslemek için istismar edilen araçlar haline getirilmişlerdir.
Din ve maneviyatın şiddet ve savaş için istismar edilmesi, sahici bir insani problemdir. Din istismarı, aslında insanın barış iradesinin ortadan kaldırılması demektir.
Barış, insan hayatının nihai amacı ve anlamıdır. Barış, insana verilen ilahi bir nimetten ibaret değildir. Barış, insanın emek ve çabası sonucu gerçekleşebilecek bir durumdur.
Savaşı ve şiddeti insan yaptığı gibi, barış da ancak insanın emeği sonucu ortaya çıkabilir. Barış için emek verilmediği için bugün dünya, barış açısından çok yoksul bir yerdir.
Barışın olmadığı dünyada,  çölleşme ve cehalet artmaktadır. Barışın yokluğu dünyanın her gün tükenmesine yol açmaktadır.
Barış iradesine sahip olmak için insanın kendisine dönmesi, kendi iç dünyasında sahici değişim geçirmesi ve kendini yenilemesi gerekmektedir.
Kendini değiştirmeden ve yenilemeden barış iradesine sahip olmak çok zordur.
Barış iradesi, bütün canlılara zarar vermemeyi gerektirmektedir. Bütün insanlık ve canlılar, tek bir ailenin üyeleridirler. Barış iradesi, insanlığın ve canlılar aleminin tek bir aile olduğu bilincine dayanır.
Tek bir aile olarak hepimizin yaşadığı evimiz, doğadır. İnsanın ailesine zarar vermeme ve evi olan doğayı tahrip etmeme şeklinde doğal bir sorumluluğu ve görevi vardır.
Barış, insanlığın ve canlılar aleminin tek aile olarak varlığını koruması ve evi olan doğada insani ve doğal çoğulculuk içinde yaşamayı gerçekleştirmesidir.
İnsanın gerçek sermayesi,  kozmik bir ailenin ferdi olması ve yeryüzünü kendine ev yapma imkanına sahip olmasıdır. İ
nsanın sonu gelmez bir hırs ve tatminsizlikle mal ve mülk biriktirmesi, her şeye sahip olmaya çalışması, savaş ve şiddet dahil bütün kötlüklerin kaynağını oluşturmaktadır.
Barışın yolu, daha çok sahip olmaktan değil, insanın kendi varoluşunu gerçekleştirmek için emek sarf etmesinden geçmektedir. Barışın yolu, sahip olmak değil, oluştur.
Bütün insanların kendisine inanması ve takip etmesi dayatmasında bulunan, militarizmi kutsayan hiçbir din ve ideoloji, barışın oluşumuna katkı sunamaz.
Dinlerin ve ideolojilerin barış yerine savaş ve şiddeti besleyen kaynaklar olmalarının nedeni,  totaliter ve militarist olmalarıdır.
Dinler ve ideolojiler, totaliteryanizm ve militarizm bataklığında boğulmak yerine sahici anlamda barış iradesini besleyen bir forma ve muhtevaya sahip olmak için kendilerini yenilemelidirler.
Barış merkezli bir forma ve muhtevaya sahip olmadan dinlerin ve ideolojilerin, ahlak ve maneviyat alanlarında insanlığa vereceği hiçbir yapıcı, yenileyici ve yaratıcı mesaj bulunmamaktadır.
Barış bilinci,  affetmeyi ve uzlaşmayı bilmek olgunluğuna sahip olmaktır. İnatçılık, kindarlık, dinbazlık, fanatizm,  kabilecilik, cinsiyetçilik, gelenekçilik, kültürcülük kimlikçilik gibi sahte kurgular,  kini, çatışmayı ve savaşmayı onur ve namus olarak kutsamaktadır.
Kinini din haline getirmiş kesin inançlılardan oluşan güruhlar,  ölüm makineleri olarak her gün insan hayatına kıymakta, doğayı yıkmakta ve kan dökmektedirler.
Geçmişe bakmak yerine geleceğe yönelmek, kin tutmak yerine affetmek, çatışmak yerine uzlaşmak barış iradesini oluşturan önemli erdemlerdir.
Geçmişin savaşlarını sürekli geleceğe taşımak, geçmiş savaşları bugünün insanları için model başarılar sunmak, barış, hukuk, ahlak ve akıl adına her şeyi yıkmaktadır.
Yüz yıllar önce yapılan savaşları zafer olarak bugüne taşımak,  insanların duygu, düşünce ve kimliklerini köhnemiş savaş kurgularıyla yozlaştırmak, toplumları çılgınlar güruhu haline getirmektedir.
Barış, çılgınlığı değil aklı, emeği, sevgiyi, adaleti, merhameti ve şefkati içermektedir.
Aşk ve adalet olmadan barış olmaz. Aşk, adalet ve barış üçlüsü, birbirinden kopartılamaz. Birisinin yokluğu, kaçınılmaz olarak diğer ikisinin de ortadan kaybolmasına neden olmaktadır.
Barış konusundaki en büyük yanılgı, aşk ve adalet olmadan barışın mümkün olacağını var saymaktır. İnsani oluşum ve gelişim için aşkın, adaletin ve barışın birlikte var olması gerekmektedir.
Barış, bir ideal olmanın ötesinde insanın aşkla, adaletle ve akılla uyguladığı karakteri ve yaşam tarzı haline gelmelidir.
Savaşı kader olarak görme şeklindeki fatalizmden uzaklaşmalıyız. Barışı karakter haline getirme çabasını yaşam tarzı haline getirmeliyiz.
Savaş ve şiddet, insanlığın kaderi değildir. Savaş ve şiddet, insan yapımı yapay durumlardır. İnsanın savaş yaptığı gibi, barış yapması da mümkündür.
Savaşı insanlığın kaderi olarak gören kötümser ve fatalist bir yaklaşım,  savaşı ve şiddeti derinleştirmekten ve kalıcılaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Günümüzde insanın barış yapma kapasitesine ve yeteneklerine sahip bir varlık olduğunu, insanın barış için gerekli akla ve cesarete sahip olduğunu biliyoruz.
İnsanı savaşçı olarak değil, barış yapıcı olarak konumlandıran yeni bir antropolojinin, teolojinin, felsefenin, eğitimin ve psikolojinin formüle edilmesi günümüzün bir gerekliliğidir.
Savaş ve şiddet sahte bir maneviyat ve duygu durumu haline getirilerek bu kötülükler etrafında bir cazibe merkezi oluşturulmaktadır.
Savaş ve şiddet, sahte kahramanlık ve cesaret maskeleriyle tatlı gösterilmektedir. Savaş ve şiddetin yıkıcılığı tecrübe edilmeden, bunların çekici bulunması mümkündür.
Savaşların ve şiddetin ortaya çıkardığı yıkım ve yok oluş tablosundan sonra insanlar, kabustan uyanmakta ve biz bu kötülükleri nasıl yaptık diye pişmanlık duymaktadırlar.
Barış,  insan haklarının ayrılmaz bir parçası ve temelidir. Barışın olmadığı bir yerde hiçbir insan hakkı, güvende değildir.
Barış hakkını talep etmek, hem bir insan hakkı, hemde insani bir görevdir. Barış, insani varoluşumuzu gerçekleştirmenin ve diğer bireylerle ahlak, akıl ve adalet ölçüleri içerisinde yaşamanın tek yoludur.
Barış, insanın, canlıların ve doğanın kullanılıp atılacak nesneler olmadığını bize söylemektedir.
İnsanları, canlıları ve doğayı kullanılıp atılacak değersiz nesneler düzeyine düşürmemek için insanlar ve varlıklar alemiyle sahici bir diyaloğun kurulması gerekmektedir.
İnsanlar arası diyalojik ilişkilerin yokluğu, savaş ve şiddete yol açmaktadır. Kadın ve erkek bütün insanların, barış için diyalog temelinde birbiriyle yeniden karşılaşması, birbirini yeniden tanıması ve tanışması gerekmektedir.
Yunus Emre’nin şu yalın mesajını kendimize rehber edinerek barışı hayat tarzı geline getirelim:

“Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”