Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Yaptırımlar sopası ve ‘görev hükümeti’

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Beyrut’a yaptığı ve siyasi açıdan fırtınalı geçen ikinci ziyaretinden sonra Irak’a yöneldi. Ancak çarşamba günü uçağı Bağdat’a inmeden önce, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Lübnanlı yetkililere yönelik açıklaması geldi. Pompeo, Beyrut’taki yetkililere ve yolsuz siyasi sisteme hitap ederek: “Durumun eskisi gibi devam etmesi artık mümkün değil” dedi. Reform sürecinin derhal başlatılması gerektiği konusunda uyardı.
Beyrut’taki yetkililer bu sözlerin daha sert ve katısını, Büyük Lübnan’ın 100’üncü yıldönümü kutlamalarına katılmak için pazartesi günü Lübnan’a düzenlediği ikinci ziyareti sırasında gerek gazetecilere yaptığı açıklamalar, gerekse yetkili ve sorumlularla yaptığı görüşmelerde Fransa Cumhurbaşkanı’ndan defalarca duydular.
Macron Beyrut’a geldiğinde, sağ elinde bir havuç, sol elinde de ağır bir sopa taşıyordu. Havuç; CEDRE (Sedir) Konferansı’nı canlandırmayı, ardından da IMF’yi harekete geçirerek Lübnan’a destek ve yardım sunmayı, hatta buna ek olarak yardım etmek ve çökmesini önlemek için Fransa'nın düzenleyeceği ve sponsoru olacağı yeni bir uluslararası konferans düzenlemeyi taahhüt ediyordu. Macron sol elindeki sopayı ise daha Beyrut’a gelmeden önce göstermeye başlamıştı. Ziyaretten önce yaptığı açıklamalarda, derhal derin bir değişim sürecinin içine girmemeleri ve ciddi reformları uygulamamaları halinde; yardım ve desteği durdurmakla sınırlı kalmayıp, politikacıların mevduatlarına ve varlıklarına yaptırımlar uygulayacak, Batılı ülkelere seyahatlerini yasaklayacak acı yaptırımlar yelpazesine maruz kalacakları uyarısında bulunmuştu. Beyrut’ta da sürekli aba altından bu sopayı göstermekten çekinmedi.
Bu uyarıların, Fransız basını ve diplomatik raporlar kanalıyla Macron’dan önce Beyrut’a ulaştığı açıkça görülüyor. Bunun üzerine bazı milletvekilleri Paris’teki kaynaklarını arayarak, yönetimin en tepesinden daha alt kademelere yetkili isimleri içeren listeler ile yaptırımlara maruz kalabileceklerine ilişkin haberlerin ciddiyetini sorguladılar. Durumun gerçekten ciddi olduğunu ve Fransa ile ABD arasında bu bağlamda bir işbirliği olduğunu öğrendiler. Dolayısıyla, Lübnanlı yetkililerin hem birinci hem de ikinci ziyaretinde Cumhurbaşkanı Macron’u bazı gezilerinde yalnız bırakması şaşırtıcı değil.
Korkunç patlamadan hemen sonra gerçekleştirdiği birinci ziyaretinde Macron, limana tek başına gitmiş, harap olmuş sokaklarda dolaşmış, halk ve felaketzedeler ile konuşmuştu. İkinci ziyaretinde, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na bile uğramadan havaalanından doğrudan Lübnan’ın divası Feyruz’un Beyrut’un kuzeyindeki evine gittiğinde de yalnızdı. Ziyareti sırasında, Lübnan vicdanında Rahbani kardeşlerin yarattığı cumhuriyet rüyasını temsil ettiği için Feyruz’a Fransa’nın en yüksek nişanını sundu. Çünkü Macron, Lübnanlıların acıları nedeniyle her gün, yöneticinin zulmü ve kibri yüzünden ülkesini terk etmeye karar veren ve evlerinin anahtarlarını bekçi “Zadul Hayr” (Feyruz) emanet bırakan bir halktan bahseden “Anahtarlar Bekçisi” tiyatro oyununu ve yine aynı adlı şarkısını hatırladıklarını ve benzer duygulara kapıldıklarını biliyor.
Bütün bunlar pazartesi akşamı yaşandı, ancak salı sabahı da değişen bir şey olmadı. Yukarıda bahsettiğimiz 100’üncü yıl kutlamalarında Macron, yanında Lübnanlı herhangi bir başkan ya da üst düzey yetkili olmadan yalnız katıldı. Cac (Jaj) Ormanı’na gitti ve orada bir sedir ağacı dikti. Daha sonra bir kez daha sokaklara dalarak 2 saat boyunca enkaz ve tozun arasında dolaştı. Limanın yeniden inşası için yapılan çalışmaları denetledi. Bütün bu süre boyunca, patlamadan iki gün sonra 6 Ağustos’ta Beyrut’a geldiğinde kucakladığı ve harap sokakları incelerken gözlerinden akan yaşları gören insanlarla çevriliydi.
Siyasi durumun geleceğindeki en önemli madde olan reform konusuna dönersek, patlama, ekonomik krizin kötüleşmesi ve Lübnan’ın Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın uyardığı gibi çöküşün ya da yok olmanın eşiğine gelmesinden sonra ortaya çıkan bu tehlikeli durumun, ilk ziyaretinden itibaren Macron ile ABD Başkanı Donald Trump arasında yoğun bir görüşme trafiği başlatmış olduğu aşikâr. Görüşmelerin odak noktasında da kötüleşen duruma hızlı bir çözüm bulma ihtiyacı yer alıyordu. Dolayısıyla diplomatik raporların, güçlü bir baskı sürecinden, hatta Beyrut'taki yetkililere “game over” (oyun bitti), ya reformu ya da yıkımı, daha doğrusu Le Drian’ın ifadesiyle “Lübnan’ın yok olmasını” seçersiniz uyarılarının ulaştırıldığından bahsetmesi şaşırtıcı değil.
Macron, akşam Fransa’nın Beyrut Büyükelçiliği resmi konutunda yetkililer ve parti temsilcileri ile yapacağı toplantıyı beklemedi ve gündüz limana yaptığı gezi sırasında, Fransız savaş gemisinde BM ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir toplantı yaptı. Politico sitesine verdiği demeçte dile getirdiği görüşlerini onlara iletti. Fransa Cumhurbaşkanı temsilcilere, artık görmezden gelinmesine göz yumulmayacak açık bir reform planı olduğunu söyledi ve şunu ekledi: “Lübnan'da bu siyasi sınıfa müsamaha göstermeyeceğim. Kendimi onların alternatifi olarak sunmuyorum. Seçimler var. Halk yeni bir siyasi gerçeklik üretmeli. Önümüzdeki üç ay Lübnan'daki değişim için çok önemli olacağından, size rota değişikliğine gitme sözünü veriyorum. Değişimin gerçekleşmemesi durumunda yönetici sınıfa yaptırımlar uygulanabilir.”
Ayrıca söz konusu yaptırımların etkili ve sert olması için Başkan Trump ile bu konuda temaslarda bulunduklarını da kaydetti. Bu, Washington’un en tepeden daha alt kademelere Lübnanlı yetkili ve politikacıların adlarının yer aldığı listeler hazırladığına dair Beyrut’a sızdırılan haberleri doğruluyor. Macron’un Beyrut’a ulaştığı gün Fransız Le Figaro gazetesi de yayınladığı kapsamlı bir haberde buna değinmişti. Macron, haberi yazan Fransız gazeteci Georges Malbrunot’u azarlayarak haberin yol açtığı etkiyi hafifletmeye çalıştı. Fakat diplomatik kaynaklar, Le Figaro gibi saygın bir gazetenin, ABD ile koordineli olarak Beyrut’taki yönetici sınıfa uyguladığı baskıda Macron’a dolaylı olarak yardımcı olacağını bilmeseydi bu haberi yayınlamayacağını vurguluyorlar.
Yaptırım sopası paratikte, Macron daha Beyrut’a ulaşmadan etkisini göstermeye başladı. Yaptırımlardan önce, bilindiği gibi Hizbullah’ın tasarladığı Hassan Diyab hükümetinin istifasından sonra Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın, her zamanki gibi bakan adayları için pazarlıklar aktif bir şekilde devam ederken kabinenin kuruluşunu kolaylaştırmak amacıyla siyasi istişareler yürüteceği, dolayısıyla yeni başbakanı görevlendirme tarihini erteleyeceğinden bahsediliyordu. Fakat yaptırımlar gündeme gelir gelmez, ivedi bir biçimde Avn’ın gerekli istişareler için yakın bir tarih belirlediği açıklandı. Bu istişareler kapsamında eski başbakanlar, Fransa Eski Beyrut Büyükelçisi Bernard Émié ile akraba olduğu söylenen bir Fransız kadınla evli olan ve eski Başbakan Necip Mikati’nin ofisinde görev yapan, Lübnan’ın Berlin Büyükelçisi Mustafa Edib’i aday gösterdiler.
Milletvekillerinin çoğunun kendisini tanımamasına ve hiç kimsenin sözgelimi hükümet programı hakkında bir şey bilmemesine rağmen yapılan oylamada, Mustafa Edib’in yeni hükümeti kurmak üzere oy çokluğuyla derhal görevlendirilmesi de şaşırtıcıydı. Bunun tek açıklaması, koordineli Fransa-ABD baskısının meyvelerini vermeye başladığıdır. Şarkul Avsat gazetesine konuşan diplomatik kaynaklar, Lübnan'ın çökmesini ve bunun yerel ve bölgesel düzeylerde yaratabileceği kaosu önlemenin zamanı geldiğinden Moskova’nın da iki ülke arasındaki bu işbirliğine yakın durduğunu ifade etti.
Macron uçaktan iner inmez Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, yeni hükümeti tanımlayarak bir “Görev hükümeti” olması gerektiğini belirtti. Diğer bir deyişle, yeni hükümet belirli görevleri yerine getirmek için kurulacak. Fransa Cumhurbaşkanı, Baabda Sarayı’nda yetkililerle, Fransız Büyükelçiliği’nde politikacılarla yaptığı görüşmelerde bunun yol haritasını çizmeye çalıştı. Bu yol haritası pratik olarak 4 noktaya dayanıyor:
Birincisi; siyasi sınıftan veya bu sınıfın temsilcilerinden uzak bir “uzmanlar hükümeti” kurulması.
İkincisi; elektrik ve haberleşme sektörüne, devletin aşınmış ve yağmalanmış sektörlerinin yolsuzluktan tamamen arındırılmasına odaklanacak, Lübnan’da ilerleyen korona salgınına eşlik eden sorunları çözmeye ve ülkeyi yeniden imar etmeye çalışacak kapsamlı bir reform programına girişmek.
Üçüncüsü; Lübnan halkının şeffaf ve doğru temsil ruhunu daha iyi ifade eden yeni bir seçim yasası hazırlamak için görüşmeler yapmak.
Dördüncüsü; 6 ay ya da en fazla 1 yıl içinde erken seçimler düzenlemek.
Peki, bu görev kolay mı? Partilerin meclisteki gruplarının görevlendirilen başbakan ile gerçekleştirdikleri istişarelerden sonra yaptıkları açıklamalar, geçmişteki koşulcu üsluptan uzakta tevazu, memnuniyet ve kabulün bir karışımıydı. Bunun nedeni tabii ki yapılan baskı ve gösterilen sopa. Daha yolun çok başındayız.
Macron’un, Hizbullah’ın askeri kanadı ile siyasi kanadı arasında ayrım yapan, birincisini terörist, ikincisini mecliste temsil edilen bir grup olarak niteleyen sözlerinin birçoklarını rahatsız ettiği doğru. Fakat gözlemciler, Macron’un yaptığı örtülü bir pazarlık sonucunda Hizbullah’ın yeni hükümetin dışında kalması karşılığında bu açıklamayı (ki esasında kendisi, Fransa’nın Hizbullah’a yönelik tutumu ile de çelişmiyor) yaptığını kaydediyorlar.
“Görev hükümeti” bir geçiş sürecini temsil edecekse, bu süreçten sonra yapılacak seçimler de yaşadığımız bu kara siyasi sayfayı tamamen kapatabilir. Ama ABD seçimleri ve İran'la ilişkiler üzerindeki sonuçları beklenirken, Hizbullah’ın silahı meselesi, bunu “imkânsız bir göreve” dönüştürebilir.