Abdurrahman Şalkam
TT

Tarihin siyaset yollarındaki ağırlığı

Ortadoğu'yu bugün, uluslararası siyasetin laboratuarı olarak tanımlayabiliriz. Silah seslerinin zenginliklere yönelik açgözlülük, zamanın karanlıklarından yeniden çıkarılıp getirilen dini radikalizm ile genelleştirilmiş şiddetin hışırtısının birbirine karıştığı farklı etkileşim seviyeleriyle değişen bir dünya olarak niteleyebiliriz.
Dünyanın dört bir yanında halkların giriştiği çatışma daireleri içinde tarih, ağırlığını hep korumuştur. Tarihin mecraları, yolları, tümsekleri, çukurları ve dorukları vardır. Kimi uluslar geçmişlerinde, eski güçlerini ve rollerini kazanmaları için onları motive eden ve yönlendiren zaferler, egemenlik ve güç görürken, kimileri de yakın veya uzak ötekinin zorbalığına maruz kaldığı, güçsüz olduğu karanlık, acı dolu geçmişlerini yeniden okurlar.
Henry Kissinger, benzeri görülmemiş bir siyasi dönemeçte siyasi karar salonlarını dolduran, bilimsel teoriler ile politik uygulamaları birleştiren ABD’li bir akademisyen, politikacı ve diplomattır. Komünist ve kapitalist bloklar arasındaki Soğuk Savaş’ın en yoğun olduğu, Asya’da Vietnam savaşı ateşinin yandığı ve alevlerinin ABD’nin içine kadar uzandığı bir aşamada hem ulusal güvenlik danışmanı hem de dışişleri bakanı görevlerini uhdesinde toplayarak, ABD’nin dış siyasi kararlarının merkezine yerleşmiştir. Teatral bir politik darbeyle Çin ile iletişime geçmeyi ve Vietnam Savaşı’na bir son vermeyi başarmıştır. Ama bu pratik diplomatik çabaları, teorik siyasi alandaki yaratıcılığını durdurmadı. Aksine, iki kaynağın bütünleştiği öncü bir ürün sundu. Bu da zihin ve eylem vizyonu adını verebileceğimiz bir uygulamayı meydana çıkardı.
Bilhassa Filistin davası ve 1973 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail’e verdiği destek nedeniyle birçok kişi, Henry Kissinger ile siyasi teorileri ve uygulamaları konusunda ihtilafa düşmüştür. Kimileri de teorik tezlerinde onunla aynı fikirde olmamalarına rağmen, hayatının bir döneminde benimsemiş olduğu siyasi pratikte onunla hemfikirdi. Bu doğaldır. Hassas bir küresel aşamada bu büyüklükte bir bilgiye sahip ve pratik bir siyasi rol oynayan bir adamın, çok sayıda destekçi ve muhalifinin olması kaçınılmazdır. Bugün yaşlı Kissinger (90 yaşını aşmış bulunuyor) siyasetin pratik yanından elini eteğini çekmiş olsa da zihni hala eski gücünü koruyor. Nitekim 2014 yılında, dünyada büyük yankı uyandıran “World Order” (Dünya Düzeni) adlı kitabını yayınladı. Söz konusu kitapta gençliğinde dünya düzeni hakkında hazırlamış olduğu tezde yer alan düşüncelerini de unutmadı. Bahsettiği dünya düzeninin temelleri, Avustruya-Macaristan İmparatorluğu’nun dışişleri bakanı Prens Klemens von Metternich ve dönemin İngiltere dışişleri bakanı Kont Castlereagh tarafından atılmıştı. Kissinger, Vestfalya Anlaşması’nın ulusal devletin egemenliğine dayalı bir yeni siyasi düzenin temelini attığına, Avrupa'da uzun yıllar süren savaşları sona erdirdiğine ve onlarca yıllık barışa yol açan bir dengenin sağlanmasına katkıda bulunduğuna inanıyor.
Uluslararası denge, ulusların diğer ulusların hesabına da olsa güç kapasitelerini inşa etmek, emellerine ve çıkarlarına ulaşmak için birbirleriyle rekabet etmeleri nedeniyle oluşan dengesizliklere karşı dirençli değildir. Kissinger kitabında varmış olduğu tarihin siyaseti etkilediği fikrini doğrulamak için dünya tarihinin birçok aşamasında gezinir. Nitekim bugün var olan siyasi haritayı, Kissinger’ın ulaşmış olduğu ve teorisinin temelini oluşturan bu düşünceyi (geçmişten korku, geçmişten güç almak ya da her ikisi) ölçü alarak okuyabiliriz.
Bugün uluslararası çatışma tüm dünyayı sarıyor. Rusya, Nazi güçleri İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'ni işgal ettiğinde şiddetli, milyonların ölümüne yol açan ve ülkeyi harabeye çeviren bir savaş yaşadı. Bu kan ve ateş yılları Rus aklı ve vicdanından hiç silinmedi. Sovyetler Birliği nihayet bu savaşı kazandığında etkileyici bir askeri ve siyasi küresel güce dönüştü. Ne var ki Sovyetler Birliği yıkılınca Rusya’nın küresel rolü geriledi. İşte Rusya bugün bunun için çabalıyor: Uluslararası karar ve eylemler platformuna güçlü bir şekilde geri dönmek. Suriye'ye müdahalesi, Rusya’nın bu yöndeki aktivizminde siyasi tarih ağırlığının merkezinde yer alıyor. Yükselen güç Çin, geçmişte İngiliz ardından da Japon hegemonyası altında çok acı çekti. Bugün ise etkili ekonomik atılımı sayesinde, ekonomik, askeri ve politik açıdan ABD’den sonra ikinci küresel güç olma yolunda hızla ilerliyor. Tarih onun için bir itki gücü oluştururken karşılaştığı meydan okumalar onu motive ediyor. Hızlı yükselişinden, uluslararası arenada ekonomik ve politik rolünün genişlemesinden duyduğu korkunun boyutunu gizlemeyen dünyanın halihazırdaki süper gücü ABD ile açık bir yarışa girmiş bulunuyor. İsrail’e gelince, tüm siyasi ve askeri hareketleriyle yalnızca Ortadoğu bölgesi değil, tüm dünya için tarihi işlevin ortaya çıkardığı oldukça kompleks bir örnektir.
Mısır’dan çıkış, Babil sürgünü, dağılma ve Holokost, bütün bunlar, tarihin ağırlığı sayesinde İsrail'in siyasi zihnini ve eylemini şekillendirdi. Öyle ki İsrail’i Samson seçeneğini ve Filistinli olan her şeyi ortadan kaldırmayı benimsemeye sevk etti.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüzyıllar boyunca dünyaya egemen olan bir küresel güçtü. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiyi ve aşağılanmayı tattı. Toprakları paylaşıldı ve neredeyse bir vatan olarak varlığını da kaybedecekti. Bugün, tarihi ağırlığı onu bir zamanlar Orta Doğu ve Orta Asya'da sahip olduğu etkili uluslararası rolü, mümkün olduğunca geri almaya yönlendiriyor. Keza bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan, Kıbrıs’ta kendisi ile savaştığı ve bunun sonucunda adanın kuzeyindeki varlığını dayattığı Yunanistan ile de bir çatışmaya doğru ilerliyor. Doğu Akdeniz’de hayati bir alana sahip olmaya çalışıyor. Siyasi olarak, aktif tarihin ağırlığı durmadı ve devam ediyor. Bugün gördüğümüz gibi hala dünyanın geniş alanlarını çeşitli şekillerde sallıyor. Almanya, Fransa, ABD ve Latin Amerika’da birçok ülkenin zihninde ve eylemlerinde, kaybolmayan ağırlığı ile tarih motivasyonu varlığını sürdürüyor.
Uluslararası sistem, belirtileri dünyada bir bölgeden diğerine değişen bir dengesizlik yaşıyor ama en güçlü sarsıntıları Ortadoğu bölgesinde yaşanıyor. 17’inci yüzyılda Vestfalya Antlaşması ve ulus devlet ilkesinin takviye edilmesiyle dünya sınırlı bir uluslararası denge durumuna tanık oldu. Birinci ve ikinci dünya savaşları ile BM’nin kuruluşundan sonra ise, insanlığı iki dünya savaşının acılarının ardından büyük çaplı savaşlardan kurtaracak uluslararası bir dengeye ulaşıldığına dair bir iyimserlik dünyaya egemen oldu. Ancak tarihin ağırlığını, anlaşmalar ve uluslararası kurumlar hafifletemez ya da ortadan kaldıramaz. Tarihin ağırlığı, karar alma çevrelerinde ve siyasi eylem mekanizmalarında etkili olmayı sürdürüyor.