Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Kalbe dair

Sözlükte “bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” gibi anlamlara gelen kalp kelimesi, vücutta kan dolaşımını sağlayan organın adıdır.
Kalp, dinî ve tasavvufî bağlamda bilgi ve düşüncenin kaynağı veya aracıdır. Bir et parçasından ibaret olan kalple bir ilişkisi olmakla birlikte ondan ayrı olan bu anlamdaki kalbe “rabbânî latife” ve “ilâhî cevher” de denir.[1]
Kalbin kelime manası “değişme, çevrilme, inkılap etme” demektir. İnsan kalbine de bu ismin verilmesi çokça değişmesinden, olan biten şeylerden etkilenmesinden dolayıdır.
Kalbin bu özelliğinden dolayı Allah Resulü şu şekilde dua etmeyi öğretir:

“Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.”[2]
Kur’an’da ve hadislerde “fuâd, sadr, lubb, nühâ” gibi terimler genellikle kalp manasında kullanılmıştır. Türkçede ise “kalp, gönül, dil” gibi kelimelerle ifade edilmektedir.
Bu yazının amacı, ilahi rahmet kaynağı olan Kur’an’da kalbe dair var olanı ortaya koymak ve nasıl bir kalbe sahip olmak gerektiğini hatırlatarak, kalbimizin nasıl ve ne durumda olduğunun bir muhasebesini yapabilme gayretidir.
Bu nedenle öncelikle vahyin kalbe dair ne söylediğini ve kalpleri nasıl nitelediğini hatırlayalım.
Kalp, sadrın içinde[3] vahyin tecelligahı[4] ve akıl etme yeridir.[5] Kalp, itminana/emin olmaya ihtiyaç duyar[6] vahiy ile şifa bulur[7] ve huzura erer.[8]
Kalp; selim[9], münib[10] olabileceği gibi gaflet içinde,[11] günahkâr,[12] kırıcı ve sert,[13] taşlardan daha katı,[14] inkârcı,[15] başına gelecek akıbetin korkusuyla titrer olabilmektedir.[16]
Kalbi selim kurtuluş vesilesidir. “Selim bir kalp ile gelenler, müstesna bir yere sahiptirler.”[17]
Duyarlı kalp kendisine anlatılana kayıtsız kalmaz.[18] Hakikate karşı duyarsız olan kalpler adeta kılıflı,[19] örtülü,[20] kilitlenmiş[21] ve paslanmıştır[22].
Kalpler körleşir.[23] Kalp körleşince Allah’ın yeryüzüne yerleştirmiş olduğu ayetleri göremez ve kendisine verilen yetileri kullanarak akıl edemez.
Mümin kalpler, Allah’ın anılmasına kayıtsız kalmaz korku ve heyecanla ürperir,[24] yumuşar,[25] gösterdikleri teslimiyet sebebiyle iman kalplerine yazılmış,[26] sevdirilmiş ve süslenmiştir.[27]
İman edenlerin kalplerine yol gösterilir,[28] kalpleri birbirlerine ısındırılır,[29] kalplerine huzur ve sekinet indirilir.[30] Kalplerinde şefkat ve merhamet vardır.[31]
Şirk, küfür ve nifak içinde olan kalpler, iman etmez[32] gaflettedir,[33] hakikati kabullenmeye karşı koyar,[34] şeytanın aldatmasına ve korkutmasına açıktır,[35]  hakikate karşı şüpheci ve kuşkucudur.[36]
Hastadır yaşadığı gelgitler sebebiyle hastalığı artar.[37] Oyun ve eğlenceye/lehve meyilli,[38] anlama ve kavramaya kapalı olup fıkhetmeye yanaşmaz.[39]
Hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz davranması, resullerin çağrısına sırt dönmesi ve kötü amelleri sebebiyle mühürlenmeyi[40] ve damgalanmayı/tab’ edilmeyi[41] hak etmiştir. Kendi kendisini bu hallere düşürmesinden hasret ve pişmanlık içindedir.[42]
Kur’an-ı Kerim’de kalbe dair bu kadar vurgu yapılmasının da etkisiyle olsa gerek ki Nu’man b. Beşir’den gelen rivayete göre Allah Resulü kalbi şöyle niteler:
“Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”[43]
Kalbi adeta beden ülkesinin sultanı ilan eder. Bu nedenle kalbinize ve onun kimin elinde olduğuna dikkat edin. Zira bir bedende iki kalp[44] olmadığı gibi iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet de aynı kalpte bir arada bulunmaz.[45]
Kalp sürekli değişebilme özelliğine sahip olduğuna göre, o halde Allah Teâlâ’nın inanlara öğrettiği şu duayı her anlamda kalp sağlığı için dilden düşürmemek gerekir:

“Rabb’imiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet bağışla! Çünkü sen, sonsuz nimetleri cömertçe bağışlayansın! / Rabbena la tuziğ kulubena ba’de iz hedeytena…” (Al-i İmran 3/8)
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/kalb--kalp 10.09.2020.
[2] Tirmizî, Deavât, 89
[3] Hac 22/46
[4] Bakara 2/97; Şuara 26/193
[5] Hac 22/46
[6] Bakara 2/260
[7] Yunus 10/75; İsra17/82; Fussilet 41/44
[8] Nahl 16/106
[9] Şuara 26/89; Saffat 37/84
[10] Kaf 50/33
[11] Müminun 23/63
[12] Bakara 2/283
[13] Al-i İmran 3/159
[14] Bakara 2/74
[15] Nahl 16/22
[16] Naziaat 79/8
[17] Şuara 26/89; Saffat 37/84
[18] Kaf 50/36-37
[19] Bakara 2/88; Nisa 4/155
[20] En’am 6/25; İsra 17/46
[21] Muhammed 47/24
[22] Mutaffifin 83/14.
[23] Hac 22/46
[24] Enfal 8/2
[25] Zariyat 39/23
[26] Mücadele 58/22
[27] Hucurat 49/7
[28] Teğabun 64/11
[29] Enfal 8/63
[30] Fetih 48/4
[31] Hadid 47/27
[32] Hucurat 49/7
[33] Kehf 18/28
[34] Tevbe 9/8
[35] Azab 33/4; Haşr 59/2
[36] Tevbe 9/45, 110
[37] Bakara 2/10; Nur 24/50; Ahzab 33/12,32; Sebe’ 34/23, Muhammed 47/20,29.
[38] Enbiya 21/3
[39] A’raf 7/179
[40] Bakara 2/7
[41] Nisa 4/155; Yunus 10/74; Mü’min 40/35.
[42] Al-i İmran 3/156
[43] Buharî, İman, 39
[44] Azab 33/4
[45] Ahmed b. Hanbel, II, 349.