Hasan Ebu Talib
TT

İsrail ve Filistin liderliğine yönelik yeni bir düzenleme

Yeni bir Filistin liderliğinin tercih edildiği konusunda ABD’nin İsrail Büyükelçisi’ne atfedilen açıklamalar reddedilse bile doğurduğu tartışmalar, sembol lider Yaser Arafat'ın ölümünden sonra Filistin Ulusal Otorite başkanı seçildiği 2005 yılından bu yana, Mahmud Abbas'ın başkanlık ettiği üç Filistin kurumundaki siyasi halef sorununa yeniden ışık tuttu.
Bir bölümü yalanlanan ABD Büyükelçisi’nin açıklamalarının içeriği, açıkça Filistinlilerin iç işlerine müdahale anlamına geldiği için prensipte reddedilmelidir. Nitekim Filistin Ulusal Otoritesi’nin yaptığı açıklamanın odak noktası da buydu. Bununla birlikte, pratikte, Filistin içinde ve dışında tüm Filistin halkının, Filistinlilerin devredilemez hakları için mücadeleden sorumlu Filistinli kurumların kaderini ilgilendirdiği için siyasi halef meselesi zaten gündemde olan bir konu.
Bu yıllardır masada olan ve tartışılan, Filistinliler arasındaki tartışmalarda gittikçe ivme kazanan bir konu. Özellikle de 85 yaşında olan Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın acil tıbbi muayeneler için Ramallah'ta özel bir hastaneye yatırılmasını gerektiren bir sağlık sorunu yaşadığı dönemlerde (ki bu yılın başında ocak ayında da böyle bir şey yaşanmıştı) lideri olduğu Fetih Hareketi içinde.
Filistin Ulusal Otoritesi’nin çalışmalarını düzenleyen temel belge, gerektiğinde Otoriteye liderlik edecek yeni bir Filistinli yetkilinin seçimine ilişkin belirli adımları; yasama organı başkanının iki aylığına başkanlık görevini üstlenmesi ve bu süre içerisinde başkanlık seçimlerinin yapılması şeklinde tayin ediyor. Fetih Hareketi’nin de yeni başkan seçimini belirleyen mekanizmaları var. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) başkanlığı içinse Ulusal Konseyin onayı gerekiyor. Belgeler açısından işler net ve adımlar belirli ama gerçekte son derece karmaşık. Sözgelimi; Yasama Meclisi, başkanı Hamas Hareketinden olduğu için 2018 yılında feshedildi ve yeni seçimler de yapılmadı. Dolayısıyla, Filistin Ulusal Otoritesi geçici başkanı olarak görev yapacak bir Yasama Meclisi başkanı bulunmuyor. Bu yüzden, Fetih Hareketi’nin Merkez Komitesi üyelerinden birini seçmesi, FKÖ ile Anayasa Mahkemesi tarafından da onaylanması halinde bu üyenin geçici başkanlık görevini üstlenmesi öneriliyor.
Anayasa Mahkemesi başkanının bu geçici görevi üstlenmesini önerenler de bulunuyor. Hamas’a gelince, geçici başkan seçimi konusunun kendisi ile de istişare edilmesi gerektiğini düşünüyor. İşler henüz net değil, bu da anayasal veya yasal kurallara hatta sahadaki güç dengelerine bağlı olmayan kişisel rekabetlerin önünü açıyor.
Bu 3 Filistinli kurum - bu halleriyle - değişim kaçınılmaz olduğunda yeni bir başkan seçme konusunda çeşitli derecelerde zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Filistinlilerin kendi aralarında yaptıkları iç tartışmalardan, sorun ve komplikasyonların farkında oldukları, ancak sorunun açıkça ve kamuoyunda tartışılmasının istemedikleri anlaşılıyor. İsrail içinse mesele çok farklı. Nitekim eski ordu ve istihbarat yetkililerinin yanı sıra politikacılar da sık sık, İsrail'in beklenen değişim anında Otoritenin kaderi ile Batı Şeria ve Gazze’deki güvenlik durumuna ilişkin nasıl bir pozisyon benimsemesi gerektiği, yapması gereken hazırlıklar konusunda kamuoyuna açıklamalar yapıyor ve bunu açıkça tartışıyorlar. Bu kamuoyuna açık tartışmalar ışığında, halef konusunda önemli bir role sahip olması muhtemel Filistinli şahsiyetler arasında karşılaştırmalar da yapılıyor. Her birinin güçlü ve zayıf yönleri, hangilerinin İsrail'e yakın veya uzak oldukları tartışılıyor.
İsrail tartışmalarında olumlu veya olumsuz ele alınan kişiler arasındaki en önemli isimler arasında; Filistin İstihbaratı Başkanı Macid Ferec, Sivil İşler Bakanı Hüseyin el-Şeyh, Ulusal Güvenlik Teşkilatı eski başkanı Cibril er-Recub, Fetih Hareketi’nin eski Gazze sorumlusu ve şu anda yurtdışında bulunan Muhammed Dahlan, Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, BM’de birçok üst düzey görevler üstlenen Nasır el-Kudva, Saib Ureykat, halihazırda Başbakan olan Muhammed Iştiyye, eski başbakan Selam Feyyaz ve Fetih Hareketinin başka yetkilileri yer alıyor.
Nitelikli veya potansiyel karakterler hakkındaki tartışmalar, olası sahneler ve olasılıklarla ilgili tahminlerle de bağlantılı. Mahmud Abbas’ın çeşitli örgütsel boyutları ile Filistin eylem liderliğinin tepesinde yer almasının, mevcut göreceli istikrar durumuna zarar verecek şiddet yollarına kaymayı önleyen önemli bir unsur olduğuna dair İsrail’de örtük bir fikir birliği var. Her ne kadar İsrail ve ABD kendisini, politikalarını ve pozisyonlarını, özellikle de arka arkaya gelen baskılara rağmen ABD'nin "Yüzyılın Anlaşmasına" projesini kabul etmeyi reddeden son pozisyonunu eleştirseler de varlığının önemli olduğunda hemfikirler.
İsrail’de yapılan tartışmalara göre ayrıca, Filistin liderliğindeki değişim ilk olarak; güçlü ve etkili olan ama olası liderlik boşluğunu dolduramayacak figürler arasındaki çekişmeden kaynaklanacak kaosu da içinde taşıyabilir. İkincisi, etkili isimlerin birkaçı arasında Ulusal Otorite, Fetih Hareketi ve FKÖ’deki liderlik pozisyonlarının dağıtılması konusunda bir uzlaşının eşlik ettiği geçici bir karışıklık. Bu uzlaşı, daha sonra bireysel bir liderliğe dönüşebilecek –elbette makul bir süreden sonra- kolektif bir Filistin liderliğini oluşturabilir. Üçüncüsü, bu güçlü figürler doğrudan bir çekişme ve çatışmaya girmekten kaçınıp, bunun yerine değişim anının baskısından kurtulana veya sorun iç ittifaklar ya da Arap ve dış müdahaleler ile çözülene kadar, büyük bir halk desteğine ve sahada güç kollarına sahip olmayan,  İsrail tarafıyla sınırlı temasları olan esnek, geçici bir liderliği kabul edebilirler. 
Bütün bu olası senaryolara İsrailliler de müdahale edecektir. Ancak bu, elbette, İsrail’in en fazla tercih edeceği kişilerin, ona tabi oldukları veya emirlerine uydukları, Filistinlilerin hakları pahasına ona büyük tavizler verecekleri anlamına gelmiyor. İsrail’in vizyonuna göre önemli olan kazanç ve kayıptır. Her halükarda İsrail’in gayesi, çıkarlarının etkilenmemesi, Gazze ve Batı Şeria’da işlerin kontrol edilmesi zor  bir kaosa sürüklenmemesidir. Ulusal Otoritenin tamamen ortadan kalkmasını ve bunun kaçınılmaz sonu olan kaosu engellemektir. Çünkü bu FKÖ’nün rolünün geri dönmesi, aynı zamanda işgal yönetiminin, içeride ve dışarıda geçerli denklemleri değiştirmek gibi tüm anlamlarıyla doğrudan sorumluluklarına geri dönmesi anlamına geliyor. Bunlar ise İsrail için büyük endişe yaratan olasılıklar.
İsimler, insanlar, olası ya da tasavvur edilen ittifaklar ne olursa olsun bir bütün olarak Filistinlilerin kaderini ilgilendiren çetrefilli bir meselede, İsraillilerin önerileri ile Filistin tarafının sorunu sadece Filistinli kurumlar içinde tartışmak istemesi ve bu konudaki resmi sessizlik karşılaştırıldığında, hızlı ve sorumlu bir inceleme gerektiği ortaya çıkıyor. Filistin tarafının bu resmi sessizliğinin yanı sıra, iktidarın devri için açık mekanizmalar belirleme endişesi de bulunmuyor. Fetih ile Hamas’ın kendi içindeki bölünmesi devam ediyor. İş ciddiye bindiğinde olacakları beklerken iç uzlaşı dondurulmuş bir halde. Buradaki en büyük hata, bir taraf kendi çıkarları doğrultusunda bu konuyu açık bir şekilde düşünüp tartışırken, diğer tarafta yer alan asıl karar ve hak sahiplerinin ya görünmemeleri ya da konuyu hiçbir şekilde umursamamalarıdır. Yahut genel olarak herkesin beklenen anda başvurabileceği güçlü kartlar arayışında olmasıdır. Burada, kaçınılmaz olarak herkese zarar verecek olası bir çekişme tehlikesi saklıdır. Oysa Filistinlilerin kaderi tüm bunlardan daha önemlidir.