Abdurrahman Şalkam
TT

İnsanlık ve bilgelik diplomasisi duayeninin gidişi

Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, on yıllara uzanan siyaset, medya ve diplomatik çalışmaların ardından vefat etti. Bu yıllar boyunca ülkesinde, Arap bölgesinde ve hatta dünyadaki büyük felaket yıllarına tanık oldu. Tüm gerilim ve çatışma dönemlerinde merhum Şeyh Sabah, aklın sesi, bir iletişim ve barış köprüsüydü. Erken bir dönemde, Kuveyt’in İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasından itibaren siyasete girdi. Yeni emirliğin siyasi eylem haritasını çizen Kuveyt anayasasının oluşturulmasında hazır bulundu. Kültür alanındaki çalışmaları en başından beri Kuveyt için bir varlıktı.
O dönemde adı “Bilgilendirme Bakanlığı” olan Enformasyon Bakanlığı’nın başına getirildiğinde, bir kültür ve aydınlanma yayını olan “el-Arabi” dergisini destekledi. Şeyh Sabah bu derginin, Kuveyt’in Arap ulusuna hediyesi olduğunu söylemişti. Üstlendiği tüm bakanlıklar ve görevler sırasında Şeyh Sabah’ın Kuveyt ve Arap dünyasında bilim ve kültür ile bağı devam etti. Bununla yetinmeyip dünyanın tüm kıtalarında gelişmekte olan ülkelere bu alanda yardım sağladı. Bir ırkı, kimliği veya ülkeyi diğerine tercih etmeden her yerde insanı öncelerdi. Sağlık alanında herkese yardım elini uzatırdı. Bölgesel ve uluslararası forumlarda yaptığı tüm görüşmelerinde ve konuşmalarında ayrım gözetmeksizin tüm muhtaç insanlarla dayanışma içinde sesini yükseltirdi. İnsanlık, sorumluluk merkezlerindeki uzun kariyeri boyunca onun kimliği olmuştu.
Kuveyt Dışişleri Bakanlığının başında kesintisiz 40 yıl kaldı. Bu süre boyunca hiç değişmedi. Çıkarları ne kadar çatışırsa çatışsın, yönelimleri ve düşünceleri ne kadar farklı olursa olsun taraflar arasında köprü kurma politikasına inanan siyasi aklın sesi oldu. İran'a karşı savaşında Irak'ın yanında güçlü bir şekilde durmuştu. İki komşu Müslüman ülke arasında akan kanı  durduracak barışçıl bir çözüme ulaşmak için sürekli bir çaba harcayarak tüm dünyayı gezmişti. Saddam Hüseyin ülkesini işgal ettiğinde, Kuveytlileri öldürdüğünde, paralarına el koyup petrol kuyularını yaktığında, BM’de yaptığı konuşmada tüm dünyaya ülkesinin ve halkının durumunu arz etmişti. Saddam Hüseyin’in tiranlığının ve çılgınlığının acısını çeken halkının yaşadığı çile ve sıkıntıları anlatırken göz yaşlarını tutamamıştı. Bakanlar düzeyinde düzenlenen toplantılar ve Arap Birliği zirvesinde, Irak rejimi temsilcilerinin birçok hakaret ve tacizine maruz kaldı ama onlara her zaman gerçekçilik, hukuk ve bilgi ile silahlanmış sakin tepkilerinden önce gülümsemeyle karşılık verdi.
Şeyh Sabah 2006 yılında emirliği devraldığında Kuveyt, hala Irak işgalinin vücudunda, zihninde ve vicdanında açtığı derin yaraları taşıyordu. Ancak ülkesinin başına gelen her şeye rağmen, kardeş ve komşu gördüğü Irak halkına yardım etmek için bölgesel ve uluslararası toplumu seferber etti. Irak halkına büyük bir destek sağlamak için çeşitli düzeylerde toplantılar düzenledi. Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal edip kendisini Irak topraklarına kattığını duyurduğunda Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) de onu desteklemişti. Ancak Şeyh Sabah, bunu da aştı ve intikam ya da öç almadı. Aksine çabalarını Filistin davasını desteklemeye adadı. Hatırlıyorum da Arap dışişleri bakanları toplantılarında, bakanlar arasında herhangi bir konuda anlaşmazlık çıktığında, sakince herkesi dinlerdi. Ardından tarafsız bir biçimde tüm tarafları bir araya getiren görüşünü sunardı ve çoğunlukla da anlaşmayan taraflar dahil herkes bunu kabul ederdi. Dışişleri Bakanı ve emirlik görevlerini üstlendiği yıllar boyunca bilgelik ile insanlığı birleştirdi. Libya Dışişleri Bakanı olduğum dönemde, bir grup Kuveytli genç, çölde avlanmak için Libya’ya gelmişlerdi. Libya yasalarının gerektirdiği gibi önceden avlanma izni almadıkları için güvenlik güçleri tarafından tutuklanıp hapse atılmışlardı. Sabahın erken bir saatinde beni arayarak: “Ebu Muhammed, bunlar senin ve benim çocuklarımız. Lütfen onlara iyi davranın” demişti. Gün boyu sürekli aramış ve durumlarını sormuştu. Ta ki akşam uyumadan önce kendisine serbest bırakıldıklarını haber verene kadar. Ertesi sabah yine arayarak teşekkürlerini iletmiş ve gençler Kuveyt’e dönene kadar sürekli benimle görüşerek takipte kalmıştı. Bu, Kuveytli gençlere gösterdiği ilgi ve ihtimam, samimi ve içten bir babacan ruhtan kaynaklanıyordu. İki yıl önce kendisi ile görüştüğümde, bana bu hadiseyi hatırlatmıştı.
Bakan ve emir olsun insanlık, onun eylemlerinin etiketiydi. Onlarca ülkeye insani yardım sağlayan Kuveyt Kalkınma Fonu odak alanlarından biriydi. Okul ve hastaneler açarak Asya ve Afrika başta olmak üzere tüm dünyada fakirlere, hastalara ve muhtaçlara yardım etmişti. Suriyeli kardeşlerine karşı da cömertti. Acılarını hafifletmek için onlara 1,5 milyar dolardan fazla yardımda bulunmuştu. Suriye halkının yanında durmak için çeşitli düzeylerde toplantılar yapılması çağrısında bulunmuştu. 1967 Arap-İsrail Savaşında alınan yenilgiden sonra düzenlenen Hartum Zirvesindeki rolüne ise herkes tanıktır. Merhum Kral Faysal bin Abdulaziz'in Mısır, Suriye ve Ürdün'e doğrudan mali yardım sağlama önerisini şiddetle ve coşkuyla kabul etmişti. Suudi Arabistan ve o dönemde krallıkla yönetilen Libya ile birlikte Kuveyt, söz konusu ülkelere mali yardım sağlamışlardı.
Libya’nın, ABD ve bazı Avrupa ülkeleriyle sorunlarına çözüm bulmak için yoğun bir çaba sarf ettiği bir zamanda bize: “Ben de sizinleyim, beni ekibinizden biri sayın” demişti. Gerçekten de Libya meselesini o dönemde temaslarda bulunduğu tüm ABD’li ve Avrupalı yetkililerle görüşmüştü.
Ölümü ile sadece Kuveyt, sosyal barışını koruyan, onu ateşli bir bölgesel ve uluslararası sahnede başarıyla yöneten bilge babasını kaybetmedi. Aynı zamanda Körfez bölgesi ve bütün Arap ülkeleri de iletişim ve uzlaşı köprüleri kurmayı ve anlaşmazlıkları aşmayı çok iyi bilen bir zihni kaybetti. Kendisi gitti ama arkasında Kuveyt devletinde, siyasi partilerin pürüzsüz bir uyum içinde etkileşime girdiği, ülkenin çıkarlarını ve barışını koruyan, yönetici aile içinde anayasal güç aktarımını güvence altına alan dengeli bir siyasi okul bıraktı. Tecrübesinin gücü ve geniş bilgeliği ile küçük bir ülke olan Kuveyt'i, herkesin onaylayacağı gibi büyük bir siyasi role sahip bir ülke yapmayı başardı. Korkunç alarm zillerinin çaldığı bir bölgede ülkesini çatışma çevrelerinden uzak tuttu. Yönetimi sırasında Kuveyt, birçok kişinin canına mal olan bombalı saldırılara tanık olmuştu. Terör hücreleri ve silah depoları bulunmuştu. Bunların arkasında İran ve terörist ideolojik grupların olduğu ortaya çıkmıştı ama o maharetle Kuveyt’i bu felaketlerden korumayı başardı. Aynı zamanda hiçbir komşu ya da başka ülke ile siyasi ya da yüksek sesli tartışmalara ve çekişmelere girmedi.
Onun silahı, bilgelik ve Kuveyt'in egemenliği ile güvenliğini koruyan etkili bir kalkan oluşturmak için aktif bölgesel ve uluslararası güçlerle iletişim içinde olmaktı. Veliaht Prens Nevvaf el-Ahmed’in, onun siyasi ve insani okulunun mensubu olması, böyle bir kayıptan sonra Kuveyt’te umut çıtasının yüksek olmasını sağlıyor.