Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Sudan’a gerçekten yardım etmek isteyen bunu karşılıksız yapmalıdır

Haftalar önce bu köşede, ABD Başkanı Donald Trump yönetimine, içinde bulunduğu zorlu koşulları kendi lehine kullanmak yerine Sudan’a nezaket göstermesi ve yardım etmesi çağrısında bulunan bir yazı kaleme almıştım. Yazımı bahsi geçen yönetim ile Hartum’daki Abdullah Hamduk hükümeti arasında bir süredir olup bitenlere dair gözlemlerime dayanarak yazmıştım. İki taraf arasındaki tartışma iki konu etrafında dönüyordu. İlki; Hamduk hükümetinin İsrail ile ilişkileri başlatmaya ne kadar hazır olduğu, ikincisi de Trump yönetiminin Sudan’ın adını el-Beşir döneminde dahil edildiği Terörü Destekleyen Ülkeler Listesinden çıkarmaya ne kadar hazır olduğuydu.
 Aralarında yaşananlar, Sudan hükümetinin, genel bir ilke olarak barış ilkesine itirazının olmadığını ama ABD yönetiminin dikkatini, göz önünde bulundurması gereken iki önemli noktaya çektiğini ortaya koyuyordu. Birincisi, bir önceki rejimin devrilmesi sonucu iktidara gelmiş geçici bir hükümet olduğu ve bu yüzden, bu konuda karar almasını sağlayan bir yetkiye sahip olmadığıydı. İkincisi, Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirme ile Sudan’ın adının listeden çıkarılması meselelerinin birbirleri ile ilişkilendirilmemesi gerektiğiydi.
Saygılı bir şekilde öne sürülen bu noktalar, Sudan açısından oldukça mantıklı ve doğrudur. Bu gibi durumlarda ABD tarafının da aynı veya en azından benzeri bir doğruluk ve mantıklıkla karşılık vermesi gerekiyordu. Ama maalesef bu olmadı. Aksine ABD tarafı, Sudan’a düşünme ve inceleme fırsatı vermeden İsrail ile ilişkileri normalleştirmesi için baskı yapmayı sürdürdü. Oysa Başbakan Hamduk, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile 1 ay önce görüştüğünde, halden anlayacağı umuduyla bu iki noktayı açık ve net bir şekilde kendisine sunmuş, Sudan’ın koşullarını göz önünde bulundurma çağrısında bulunmuştu.
Hamduk, ABD’li bakana bunları açıklarken, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın daha önce Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğünü, ikili arasındaki görüşmenin aslında iki ülke arasında ilişkileri normalleştirmeye dönük bir ilk adım olduğun bilmiyor değildi. Nitekim bu görüşmenden sonra İsrail ticari havacılığı, ilgili makamlardan Sudan hava sahasını kullanma izni almıştı.
Orgeneral Burhan, son olarak Abu Dabi’ye yapmış olduğu 3 günlük ziyaretin ardından 23 Eylül Çarşamba günü ülkesine geri dönmüştü. Bu ziyaret sırasında finansal yardımlar ve uluslararası kurumlardan kredi alma konusunda kolaylıklar sunma, Sudan’ın adını terör listesinden silme imalarıyla Sudan’ın aklını çelmeye çalışan ABD heyeti ile de görüşmüştü.
ABD bütün bunlar karşılığında Sudanlı kardeşlerimizden tek bir şey istiyor; bilhassa 3 Kasım’da düzenlenecek olan ABD başkanlık seçimlerinden önce İsrail ile ilişkileri normalleştirme trenini hemen harekete geçirmesi. Diğer bir deyişle, bu tren ne kadar erken yola koyulursa ABD için o kadar iyi olur.
Bu hafta başında Hartum'da düzenlenen ekonomi konferansı sırasında, Burhan ile Hamduk’un  meselenin bütününe bakış açıları arasında geniş bir mesafe varmış gibi göründü. Bu mesafe asla olmamalı çünkü ikisi de aynı ülkenin yönetiminde ortaklar. Ama koşulların baskısı altında aralarında böyle bir mesafe ortaya çıkmış olsa bile bu şekilde ve gözlemlediğimiz gibi kamuoyuna yansıtılmamalıydı.
Başbakan Hamduk, konferans sırasında kürsüden yaptığı konuşmada bir kez daha ABD yönetimine hitap ederek, Sudan’ın 1993’ten beri yer aldığı terör listesinden adının çıkarılması ile Tel Aviv ile ilişkileri normalleştirme meselesini ilişkilendirmemesini rica etti. Bunların birbirinden farklı konular olduğunu ve aynı bağlamda ilişkilendirilmelerinin ikisini de kesintiye uğrattığını kaydetti. Ne var ki Orgeneral Burhan farklı düşündüğünü aynı kürsüden yaptığı konuşmada, Sudan’ın adının listede yer almasının istediği ve ihtiyaç duyduğu desteğe erişimini engellediğini ve bu nedenle listeden çıkmak için önündeki bu  “fırsatı” değerlendirmesi gerektiğini belirterek gösterdi. Egemenlik Konseyi Başkanı’nın uygun fırsat ifadesi ile neyi kastettiği açık ve netti. Kısacası bu iki isim arasındaki mesafe gözden kaçmayacak kadar aşikardı. Ne Başbakan, ABD Dışişleri Bakanı’na açıkladığı pozisyonunu değiştirebilir ne de Egemenlik Konseyi Başkanı, İsrail Başbakanı ile görüşmesinin doğal gelişimine engel olabilir.
İkisi de doğal olarak ülkelerinin yararını istiyorlar. Hamduk, iki konuyu birbirine bağlamanın ülkesinin imajına zarar verdiğine ve onu kendisine sunulanı zorla kabul eden ülkeler hanesine dahil ettiğine inanıyor. Burhan ise bu lanet olası listeden ayrılmamasının Hartum'u umutsuzca ihtiyaç duyduğu destekten mahrum bıraktığına inanıyor.
İnsan doğası gereği, her iki tarafın bakış açısının da Sudan halkı arasında şüphesiz çok sayıda taraftarı vardır. Dolayısıyla Sudan'ın kaçındığı ve tahammül edemeyeceği bölünme tuzağına düşmeden bu iki bakış açısını sakin bir şekilde uzlaştırmak dışında, ülkenin içinde bulunduğu bu zorlu aşamayı geçmenin bir yolu yok.
Böyle bir bölünmeden kaçınabilmesi için de Sudan'ın gerçek ve aklı başında bir ABD yardımına ihtiyacı var. İsrail ile normal ilişkilerin başlatılması meselesinin, iktidarda bulunan hükümet tarafından alınan resmi bir karar olmadan önce, bir dereceye kadar halkın rızası meselesi olduğunu anlayan bir yardıma gereksinimi var. Zira halkın rızası alınmadığında, ilişkiler resmi düzeyi ile sınırlı kalacak ve bunun ötesine geçemeyecektir.
İlişkileri normalleştirme ancak Sudan halkının, ABD yönetiminin kendisi ile pazarlık yapmadığını, bir şeyin karşılığında kendisine bir şey dayatmadığıı, İsrail ile ilişkileri başlatma ile Sudan’ın adının listeden çıkarılmasını birbirine bağlamadığını hissettiğinde gerçekleşecektir. Zira bu iki konuyu birbirine bağlamak, Sudan halkına hareket ve seçme alanı tanımayıp onu bir köşeye sıkıştırmaktadır.
Başkan Trump yönetimi, Beşir rejiminin devrilmesinden sonra Hartum'u müttefik bir başkent olarak görüyor ya da adını terörizm listesinden çıkarma arzusundan en azından bunu anlıyoruz. Ama mesele bu şekilde pazarlık konusu yapılmamalı. Aksi takdirde, ulusal onur, Sudanlıların büyük bir kısmını, ülkelerinin adının böyle ulusal duyguları kışkırtacak bir şekilde listeden silinmesi yerine listede kalmasını tercih etmeye sevk edecek. Ülkeler arası ilişkilerde iki müttefik arasında göz önünde bulundurulması gereken ilkelerden birinin de, müttefiklerden birinin diğerini halkı karşısında zor durumda bırakmaması ve halkının önünde her zaman koruması gereken belirli bir imaja sahip olduğunu anlaması olduğunu düşünüyorum.
Sudan'da ortalama bir vatandaş, her sabah masasındaki ekmeği ve gün boyunca nefesini nasıl kolaylıkla alıyorsa, günlük siyaseti de o kolaylıkla ele alır. Siyasetle profesyonel olduğu her alandan daha profesyonel bir biçimde etkileşime girer. İşte ABD’li karar alıcılar, Sudan hükümetine ülkesinin adını listeden silmeyi önerirken bunu göz önünde bulundurmalıdır.
Sudan'ın gerçekten de yardıma ihtiyacı var ve mevcut koşullarda ona yapılacak yardım bölgedeki istikrarı asgari düzeyde de olsa koruyacaktır. Ona gerçekten yardım edecek olan bunun karşılığını istememelidir.