Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

Ticari koruma

Uluslararası ticaretin ortaya çıkıp, sanayileşmiş ülkelerin ürünlerinin az gelişmiş ülkelerin pazarlarını istila etmeye başlamasından itibaren söz konusu ülkelerin çoğu, pazarlarını bu istilaya karşı koruma yoluna gitti.
Devletler bunun için yetkilerini kullanarak bazı ürünlerin ithalatını engellerken veya kısıtlama getirirken, bazılarına da gümrük vergisi uygulamaya başladılar. Bu politikaların nedenleri ülkelere, bakış açıları ve bağlılıklarına göre değişiyor. Bazı ülkeler bu politikaları, gelişmekte olan endüstrilerini korumak veya bazı yerel endüstri dallarını geliştirmek ve onları ithal rakiplerinden korumak için uyguluyor. Bazıları da diğer üretici ülkeler ile arasındaki siyasi nedenler veya devlet tarafından desteklenen endüstri dallarının sağlayacağı iş fırsatları yoluyla işsizliği azaltmak ya da diğer sebeplerden ötürü bu politikaları benimsiyorlar. Bu politikalar, ülkelerin bakış açısına bağlı olarak birbirleri ile çelişkili terimlerle açıklanabiliyor. Bir ülkenin kendi çıkarına gördüğü bir politikayı, başka bir ülke, siyasi inat ve serbest ticarete karşı bir savaş olarak görebiliyor.
Günümüz dünyasında ticari korumacılığın birçok örneği var; bunlardan ilki de ABD ve Çin arasında yaşananlardır. ABD, pazarlarını ve ürünlerini korumak için Çin ürünlerine art arda gümrük vergileri uyguluyor. Çin de misilleme yaparak ABD ürünlerine gümrük vergisi uyguluyor. Öte yandan, her ikisi de serbest ticaretin küresel ekonomi için en iyi çözüm olduğu propagandasını yapıyor. İkinci örnek, Çin ile Avrupa arasındaki ticari ilişkilerdir. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Çin'in düşük maliyetli hammaddeleri ile Avrupa ekonomisinde dampinge neden olduğuna ve bunun birçok Avrupalı ​​rakip şirketin pazardan çıkmasına yol açtığına inanıyor. Avrupalı ​​şirketler, kendilerine getirilen yüksek vergilerden, özellikle çevreci vergilerden muzdaripken, Çinli şirketler hükümetlerinin kendilerine verdiği sınırsız desteğin rahatlığını yaşıyorlar.
AB, Çin hammaddelerine olan bağımlılığından dolayı ekonomik egemenliğinin tehlikede olduğuna inanıyor, dolayısıyla yakında o da ticari koruma politikalarına yönelebilir. Koronavirüs salgını krizi sırasında yaşananlar da ticari korumacılık ateşini körükleyen faktörlerden oldu. Serbest ticaret, devletlerin gıda, tıbbi ürünler ve diğer stratejik ihtiyaçlarda kendi kendine yeterliliğin önemini fark etmesiyle güçlü bir darbe aldı. Birçok ülke, yerli sanayilerini korumak ve geliştirmek için bir dizi ithal ürüne gümrük vergisi uygulamayı ciddi ciddi düşünmeye başladı.
Serbest ticaret fanatiklerine gelince, ekonomik entegrasyonu teşvik etmeye ve küresel ekonominin kapsayıcı bir biçimde büyümesine katkıda bulunacak adil serbest ticareti desteklemeye devam ediyorlar. Nitekim B20 Grubu (Business 20) önümüzdeki yıllarda küresel ekonomiyi etkileyen bir konu olduğundan bu yılki zirvesinde, ticaretin korunması konusuna odaklandı. B20 – ortaklarıyla işbirliği içinde- serbest ticarete destek ile ticari korumaya destek arasındaki farkın, önümüzdeki 5 yıl içinde serbest ticaret lehine 10 trilyon dolara ulaşabileceğini gösteren kapsamlı bir çalışma sundu. Çalışma ayrıca, küresel ekonomi için ticareti koruma derecelerine ve serbest ticaret desteğine göre 2025 yılına kadarki dönem için birkaç olasılık grafiği de çizdi. Serbest ticareti destekleyecek çözümlerin, Dünya Ticaret Örgütü'nün düzenlemelerine uymak, ithalatta gümrük vergilerini düşürmek, ürünlere yeni pazarlar açabilecek endüstriyel standardizasyonda yattığını kaydetti. Bu tavsiyelerin önemi, grup ülkelerinin küresel ticari alışveriş hacminin yüzde 60'ını temsil etmelerinden kaynaklanıyor. Gruba doğrudan müdahil olmayan AB üyesi ülkelerini de kattığımızda bu oran yüzde 80’e yükseliyor. Başka bir deyişle, söz konusu grupta yer alan ülkeler, önümüzdeki 5 yılda küresel ticareti şekillendirme konusunda söz sahibi ülkelerdir.
Ticari koruma politikası çoğu zaman gereklidir. Devletlerin, endüstrilerini geliştirmesine, vatandaşlarına iş fırsatları sağlamasına ve pazarlarını bazı ülkelerin uyguladığı dampingden korumasına olanak tanıyan bir egemenlik hakkıdır. Fakat bu konuda aşırıya kaçmak, tedarik zincirlerini ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemektedir. Keza ürünler arasındaki fiyat farkını ödeyeceği için nihai tüketiciyi de doğrudan etkilemektedir. Özellikle önümüzdeki iki ay içinde Dünya Ticaret Örgütü’ne yeni bir başkan seçerek “küresel ticaret” sistemlerinin değiştirilmesi bu ikileme çözüm oluşturabilir. Ticari ve ekonomik korumacı politikalar uygulamaya başlayan ama diğer ülkeler benzer politikalar benimsediklerinde onları eleştiren bazı Batılı ülkelerinin tutumu, bu kriz hakkında daha çok düşünmemizi gerektiriyor. Bu ülkeler, Çin ekonomik olarak gelişmeseydi Dünya Ticaret Örgütü yönetmeliklerini tartışmaya açmazlardı. Görünüşe bakılırsa bu ülkelerin bazıları, serbest ticaret kendi lehlerine olduğu müddetçe kendisini destekliyorlar. Ancak şimdi Çin, kendilerinin belirledikleri düzenlemelerle onlara rakip olduğunda, Dünya Ticaret Örgütü'nden şikayet etmeye ve bu düzenlemeleri değiştirme zamanının geldiğinden bahsetmeye başladılar. Tüm ülkeler için serbest ve adil ticareti garanti eden yeni bir küresel ticaret versiyonuna ulaşmayı amaçlayan bu değişiklik yakın ve önümüzdeki aylarda gerçekleşebilir gibi görünüyor.