Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Müslüman Kardeşlerin geleceği

Müslüman Kardeşler hakkında düzenlenen bir “Webinar”da benim payıma, doğuşundan 90 yıldan fazla bir süre sonra örgütün geleceğinden bahsetmek düştü. Video konferans üzerinden katıldığım bu konferansta Müslüman Kardeşlerin doğumu ve gelişimine, buna yol açan entelektüel akımlara, şu andaki durumuna odaklanılması doğaldı. Devletlerin çöküşünden iç savaşlara kadar Arap bölgesinde trajik sonuçlara yol açan sözde "Arap Baharı" ile son 10 yılda bölgede yaşanan gelişmelerle etkileşiminin üzerinde durulması da.
Elbette konuya düşünsel, ekonomik ve sosyal perspektiflerden yaklaşmanın birçok girişi var, fakat bizim için önemli olan siyasi yaklaşımdır. Diğer tüm yaklaşımlarında konuya ışık tuttukları kesin ama onları bir kenara bırakırsak, Müslüman Kardeşlerin siyasi gerçekliği; faşist ve totaliter bir hareket olduğudur. Onu, farklı formları ve modelleriyle faşizm, Nazizm ve komünizm gibi diğer doktrinlerdeki benzer hareketlerle özdeşleştiren bazı dinamik ve ideolojik özelliklere sahiptir. Referanslarının çeşitliliğine rağmen bütün bu hareketlerin uzlaştıkları nokta, ulusun görkem ve şanından başlayıp gökteki cennete uzanan, arada yeryüzünde de bir tür cennet vaat eden, ütopik doğaya sahip ve her halükarda sonu olan bir varoluş vizyonudur.
Bütün bu hareketler için, doktrinine inanan ve onu temsil eden bir varlık olmasının ötesinde insanın bir değeri yoktur. Bu insan kendisine ne empoze edilirse kabul ve itaat etmelidir. Onlar için insan, yaratıcı, yenilikçi ve dünyayı inşa eden bir sosyal davranış değildir. Hepsinin de bir kaybolup bir ortaya çıktıkları (ancak tamamen yok olmazlar, her daim şu ya da bu şekilde kendilerini empoze edebilirler) uzun bir tarihsel kökenleri vardır. Hepsinin ortak olduğu bir diğer nokta, tüm tarihsel aşamalarda her birinin bir ideolojisi, katı bir örgütlenmesi ve bir eylem planı olmasıdır.
Komünizm, Soğuk Savaş’ta yenildi ama Çin Komünist Partisi, Vietnam Komünist Partisi ve Kuzey Kore komünist rejimi formunda hala yaşıyor. Bunların tek yaptıkları, totalitarizm ile üretim araçları üzerindeki doğrudan devlet kontrolü arasındaki bağı çözmek oldu. Serbest piyasa, girdileri ve çıktıları üzerindeki dolaylı kontrolleri ise olduğu gibi kaldı. Faşizm ve Nazizm, İkinci Dünya Savaşı’nda hezimete uğratıldılar, fakat son 10 yılda ABD ve Avrupa’daki muhafazakâr sağcı fikirler, kimi zaman da doğrudan siyasi ifadeler şeklinde kendilerini yenilediler. Müslüman Kardeşler de onlarla bu ortak noktada buluşuyor. O da kökleri Harici felsefesine ve devletteki gücün kaynağına yönelik perspektifine dayanan bir ideolojiye, katı bir örgütlenmeye, her tarihsel aşama ve coğrafi gerçekliğe uygun bir eylem planına sahip.
Bir düşüncenin, akademisyen ve araştırmacılar var olduğu, metinleri ve referansları korunduğu sürece yaşaması doğaldır. Bu şekilde insani hafızada bir nesilden diğerine aktarılır. Ancak örgüt, bir düşünceyi pratiğe döker. İşte 1928’de Hasan el-Benna’nın köktenci, totaliter ve kan dökmekten kaçınmayan düşüncelere yaptığı katkı budur. Müslüman Kardeşler Örgütü’nün uygulamalarının temelindeki fikir, zayıflık ile güçlenme durumu arasındaki ayrımdır. Her ikisi de toplumdaki siyasi ve güvenlik güçlerinin dengesi ile ilgilidir. Gerçekte, Müslüman Kardeşler her zaman gerek monarşi gerekse de cumhuriyetçi ve parlamenter rejimlerle nasıl bir arada yaşayacağını bilmiştir.
Toplumu böldüğü ve sonrasında çıkan herhangi bir sorunda çözüm için seçimlere başvurduğundan çok partililiğe karşı değildi ve onunla bir sorunu yoktu. Şu anda Müslüman Kardeşlerin Batıdaki imajı, insanlığın geri kalanıyla kardeşliğe, onun demokratik ve liberal değerlerine inanan ılımlı bir grup şeklindedir. Geçtiğimiz 10 yıl içinde Arap gençliği yoluyla bölgede “siyasi bir hareketlenme” baş gösterdiğinde, Müslüman Kardeşler güç kullanma, terör ve gözdağı yoluyla “güçlenme” aşamasına geçmeye hazırdı. Örgütün şu andaki siyasi durumu, Batı'daki camiler ve İslami merkezleri kontrol, Mısır gibi direnip başarılı olan ve sözde Arap Baharından kurtulan tüm Arap ülkelerindeki iktidarlar ile çatışma halidir. Tunus’ta parlamenter çoğunluk, Ürdün ve Fas’ta etkin roller, Sudan’da gerileme ile başa çıkma şeklindedir.
Dünyada 80’den fazla ülkede faaliyet gösteren Uluslararası Müslüman Kardeşler (İhvan) Örgütü, kollarının çalışmalarına ve ince detaylara karışmaz. Bunun yerine, ilk olarak, sadece örgütün kollarının yetiştiği değil aynı zamanda bütün siyasi ve terörist takipçilerin de filizlendiği toprak olmaya her zaman önem vermiştir. İkincisi, dünya genelindeki bankalar ve yatırımlar aracılığıyla finansal destek verme kapasitesine, üçüncüsü, propaganda ve siyasi otoriteleri kontrol etme stratejisini uygulamak için bir medya ve propaganda gücüne sahip olmaya dikkat etmiştir. Arap ve İslam dünyasına kapsamlı bir bakış, Müslüman Kardeşlerin son yıllarda büyük yenilgiler ve aksilikler yaşadığını gösterecektir. Ne var ki, örgüt sona ermedi ve hala Batı’da kendisine bir sığınak bulmakta, Türkiye ve Katar gibi ülkelerden destek almaktadır.
Müslüman Kardeşler olgusunu tüm boyutlarıyla ele alan yaklaşımlar şu ana kadar üç strateji arasında gidip gelmiştir. Birincisi, hareketin organize suç alanında faaliyet gösteren gizli ve terörist bir örgüt olduğundan hareketle kendisini güvenlik operasyonlarıyla bitirmeye çalışmak. İkincisi, Batılı devletlerin çağrıda bulunduğu ve Tunus ile Fas’ta olduğu gibi siyasi sistem içinde kapsamak ve çevrelemek. Son olarak da, Müslüman Kardeşlerin ve takipçisi terör örgütlerinin sempatizan ve destekçi toplama kaynaklarını kurutması umuduyla, İslam dinindeki hoşgörü ve ılımlılığı yeniden canlandıracak “dini söylemi yenileme” yoluyla örgüt ile mücadeledir. Dini söylemi yenilemeye, daha önce başka bir yerde bahsi geçen, “sivil düşünceyi yenileme” önerisini de eklemeliyiz. Keza ciddi bir şekilde din devleti karşısında ulus devlet fikrini, kurtuluşa karşı ilerlemeyi ve gayba dayanan şarlatanlıklara karşı bilimi temel alan bir başka “Arap Rönesansı” dönemi önerisini de.
Ulus devlet, bir devlet tarihinde, halk ve medeniyetin sabit coğrafi sınırlar içindeki bir toprak parçasına yerleştiği ana döndüğünde oluşur. İlerleme, insanın bir durumdan başkasına geçtiği dinamik bir durumdur. İnsanlık tarım devriminden sanayiye, şimdi de bilişim devrimine geçiş yapmıştır. Bu değişimler insanların yaşam koşullarını kademeli olarak değiştirmiştir. Bilim, insan zihninin ve onun mantıksal düşünme, keşfetme, yenileme ve bilinmezlik ile karanlığa teslim olmak yerine bilinmeyeni ortaya çıkarana kadar peşini bırakmama yeteneğinin yüceltilmesidir.
Reform ve yenilenme arayışı, 2010'dan beri bölgede yaşadıkları gerileme ve çatışmalardan sonra Arapların gösterdikleri yapıcı tepkilerden biridir. Bu, birçok Arap ülkesinde kalkınma çabasında köklü değişiklikler, tarihsel keşifler, eğitimde rönesans, çağa ve içindeki bilimsel ve teknolojik ilerlemeye karışmak gibi güçlü bir şekilde açığa çıkmıştır. Bu yönde yaşananların çoğu ulus devlet ve Müslüman Kardeşler ile mücadelede farklı derecelerdeki işbirliği çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ne var ki, daha önce de belirttiğimiz gibi Müslüman Kardeşler daha sona ermedi, çünkü dünyanın farklı bölgelerinde büyük bir esneklikle hareket ediyor. Zayıflık ve güçlenme durumu, ana örgüt ile kolları, merkeziyetçi ve ademimerkeziyetçi yapı arasında uyumlu bir şekilde gidip geliyor. Değişen bölgesel ve küresel koşullardan yararlanma konusunda büyük bir kıvraklık gösteriyor.
Önümüzdeki aşamada Müslüman Kardeşler ile mücadele; kendisinin ve diğer terörist grupların yeni değişkenleriyle başa çıkmak için daha fazla bölgesel ve uluslararası işbirliği gerektirecektir.