Abdurrahman Şalkam
TT

Feyruz ve Hasan Nasrallah arasında Macron

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, çeşitli hızlarla engin ve derin olan Lübnan bataklığına daldı. Bugün Lübnan, Fransa'nın 77 yıl önce terk ettiğinden farklı olduğu gibi, Fransa da liderlerinin Lübnan'a vesayetini dayattığı ülke değil artık.
Büyük Lübnan'ın kurucu nesli, doğduğu vakit vatanın bağımsızlığını kutlamaktan mutluluk duyuyordu. Yeni doğan vatan, işlerden ve çıkarlardan daha büyüktü. Evet, mezhepçilik yeni doğan bu vatanın göbek bağıydı, fakat aynı zamanda bir irtibat unsuruydu. Anayasa yazıldı ve ulusal bir bildirge üzerine anlaşma sağlandı. Devletin üst makamlarına çeşitli isimler yerleşti. Mezhepçilik ortadan kalkmadı, fakat var olan bütünlük herkesin adımlarını kontrol eden ritmi yarattı. Aileler, başta cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık olmak üzere en üst mevkilerde büyük isimleriyle yer aldılar. Bu isimler siyasi bir orkestrayı andıran bir ulusal grup kurdular. Ulusal bayrağın ortasında yer alan sedir ağacında, liderliği elinde tutan ve herkesin hareketini kontrol eden maestroyu görüyordunuz.
Lübnan, Arap dünyasının her yerinden yazarların, şairlerin ve düşünürlerin aradığı özgürlük, yaratıcılık ve düşüncenin ışığı oldu. Edebiyatta, siyasette ve sanatta önemli isimler çıkardı. 1950'lerin ortalarından bu yana, milliyetçilik ve muhafazakarlık dahil olmak üzere çeşitli Arap siyasi eğilimleri ortaya çıktı ve hepsi bir sergi salonuna dönüşen ülkeye yayıldı. Arapların sağlıklı ve hastalıklı durumları ülkeye intikal etti. Ancak Lübnan’ın bedeni buna katlandı ve bununla yaşadı. 1958'de Mısır ile Suriye arasında birliğin kurulmasının ardından Lübnan, sınırlarının dışından ithal edilen bir çatışma çemberine girdi. Ülkede bu birlik sürecine uyum sağlamakta ısrar edenler ile buna şiddetle direnenler arasındaki sürtüşme, tehlikeli bir çatışmanın uyarı sirenini çaldı. Cumhurbaşkanı Kâmil Şemun’un tutumu ve birlik hareketinin ateşli destekçileri Lübnan'ın siyasi havasında bir değişiklik meydana getirdi.
Bu, Lübnan'daki akıl ve siyasi eylem sisteminde bir dönüşümün başlangıcıydı. Fırtınaların birden fazla sebebi ve yönü vardı. Bu fırtınaların birincisi, Filistinli fedailerin Ürdün'den ayrıldıktan sonra Lübnan'a gelmesi, Fetih Toprağı olarak bilinen bölgenin inşası, İsrail ile çatışmalara girilmesi, Filistinli unsurların müdahalelerde bulunması ve iç savaşın patlak vermesi gibi durumları beraberinde getirdi. Nihayetinde İsrail’in Lübnan'a saldırmasıyla neticelendi. Lübnanlı taraflar Filistin direnişine ayak uydurmaya başladı ve mezhepçi ruh yükseldi. Silahlar artık politikanın, sanatın ve edebiyatın yerini aldı. İran'daki Humeyni devriminden sonra ülkede, radikal ideoloji temelli bir mezhepçilik dönemine geçildi. El Velid el-Cedid adındaki siyasi bir oluşumun liderliği Şii din adamı Hasan Nasrallah’a devredildi.
Lübnan edebiyat, düşünce ve sanatta geriledi. Kudüs, Mekke, Lübnan, sevgi ve güzellik temalı şarkılar söyleyen Feyruz’un acı sesi Araplar tarafından sabah kahvesi ile birlikte yudumlandı. Artık hava mermi sesleriyle ve Nasrallah'ın konuşmasıyla yankılanıyordu. Feyruz, vatan ve halk için barış orkestrası kuran bir dönemin ruhuydu. Lübnan'ın siyasi arenasında bir zamanlar büyük adamlar ve büyük fikirler vardı. Bu kimseler kendi aralarında dostluk ve sevgiyle dokunan bağlar oluşturdular. Ne makam- mevki adına kavga ettiler ne de mezhepleriyle güçlenmeye çalıştılar.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, yoksulluğa ve çaresizliğe duçar olan, Cumhurbaşkanı Avn’ın ifadesiyle “cehenneme doğru sürüklenen” bu ülkeyi kurtarmak için harekete geçti. Lübnan’da siyasi sahnenin bütün aktörleriyle bir araya geldi ve herkesi güçlü, mezhepçi olmayan bir kurtuluş hükümeti kurmaya çağırdı. Lübnan'ın içine düştüğü uçurumdan çıkaracak mali destek ve diğer ülkelerin seferberliği için bunu şart koştu.
Cumhurbaşkanı Macron Lübnan’ı son ziyaretinde, Nasrallah'ın temsilcisi de dahil olmak üzere Lübnan siyasi yelpazesinin tüm temsilcileriyle bir araya geldi. Hayatın, barışın ve sevginin sesi olan Feyruz ile görüşmek istedi. Macron'un, Feyruz ile Nasrallah arasındaki mesafeyi bildiğini sanmıyorum. Çünkü biri barış şarkıları söylerken, diğeri elindeki silahlarla binlerce kilometre ötedeki bir devletin çığırtkanlığını yapıyor. Feyruz, Lübnan’da kaybolan bir mezheptir. Bütün vatanın ve insanların mezhebidir. İnsanların kalplerine barış tohumlarını eken bir mezheptir. Ancak mezhepçi şiddetin ve tarafgirliğin sesi, ülkedeki hayatın ve yaşama sevincinin sesini gölgeledi.
Lübnan, Nebi’nin yaratıcısı ve bir sevgi devi olan Cibran’ı dünyaya hediye etti. Bu kitap hala dünyanın tüm kütüphanelerinde yerini koruyor. Her ırktan ve her dinden insanlar bu kitapta kendileri için sevgiye bir yol buluyorlar. Bu topraklardan, Latin Amerika’daki ülkelere liderlik eden ve büyük başarılara imza atan liderler çıktı. Afrika’daki Lübnanlı iş adamları, doktorlar ve profesörler birçok ülkenin kalkınmasına katkıda bulundular. Mezhepçilik, bu güzel vatandaki güzel insanları birbirinden ayran ve silahlı bekçilerle dolu bir beton duvar ördü. Arap ülkelerinden aydın zihinlerin geldiği başkent; karanlığa, patlamalara, ölüme, yoksulluğa ve çaresizliğe duçar oldu. Keşke Fransa Cumhurbaşkanı, Feyruz’un da sesiyle eşlik ettiği bir açıklama yapsaydı da bu açıklama hayatın, sevginin ve ışığın bir manifestosu olsaydı. İlerlemiş yaşına rağmen onun sesi hala aşkın ve hayatın çağrısını taşımaktadır. Hasan Nasrallah ile Feyruz’u, bir sedir ağacının gölgesindeki sahnede bir araya getirmek mümkün değildir.