Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İran ve Türkiye: Siyasal İslam krizde

Bölgenin (Ortadoğu) iki proje arasında kaldığına inanıyorum. Bu iki proje, sınırlarının ve ulusal çıkarlarının korunmasıyla bağlantılı olmayan hiçbir dış müdahalenin bulunmadığı, yurtdışı projesi veya ideolojinin ihracı fikirleri olmayan ulusal devletlerin projesine karşın Türkiye’nin öncülüğündeki Sünni ve İran öncülüğündeki Şii olmak üzere iki kolu olan siyasal İslamcı projesidir.
Dağlık Karabağ krizinde patlak veren son askeri çatışmalar, birinci projenin yani siyasal İslam’ın krizlerine, kafa karışıklığına, karmaşık hesaplarına ışık tutan ve bunları ortaya çıkaran en yeni aşamadır.
Bu bölgedeki çatışma eskidir ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünün neden olduğu kapanmayan yaralardan biridir. 1923 yılında Moskova, nüfusun çoğunluğunun Ermenilerden oluştuğunu görmezden gelerek Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı olduğuna karar verdi ve ona yüksek derecede bir özerklik verdi. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgedeki Ermeniler, Artsah Cumhuriyeti’nin (Ermeni mitolojisinde Ara, Güneş tanrısıdır) kuruluşunu ve bağımsızlıklarını deklare ettiler ama bu devlet uluslararası alanda tanınmadı. Bu gelişme, 1994’teki ateşkese kadar devam eden bir savaşın patlak vermesine yol açtı.
Bu tarihten itibaren yanardağı 26 yıl boyunca uyumaya devam etti. Ne var ki son 4 yılda en şiddetlisi eylül ayının sonlarında başlayan ve hala devam eden son çatışmalar olmak üzere zaman zaman patlak veren düzensiz çatışmalarla uykusu bozuldu.
Çatışmaların bu son turunda Türkiye kendisini, Ermenistan’a karşı İsrail ile sahada bir ittifak içinde buldu. Nitekim Ermenistan, Tel Aviv’in Azerbaycan’a “ultra modern silahlar” tedarik etme konusunu istişare etmek için İsrail Büyükelçisini Erivan’a çağırdı.
İsrail’in Azerbaycan’ı destekleyen duruşu, Azerbaycan ile 700 kilometreye uzanan bir sınırı olan İran ile mücadele hesaplarından kaynaklanıyor. İran’a bu kadar yakın olmasına ve nüfusunun çoğunluğu Şii olmasına rağmen Azerbaycan, İsrail ile güvenlik, askeri, istihbarat ve ekonomi alanlarında stratejik ilişkileri olan birkaç Müslüman ülkeden biridir.
Türkiye'nin pozisyonuna gelince, kimlik ve ekonomi hesapları iç içe geçmiştir. Zira Azerbaycan’ın nüfusunun çoğu Şii mezhebi mensubu olsa da Türk’tür. Son çatışmada geleneksel çatışma alanından uzaklaşarak Ankara için stratejik bağlantı noktalarını etkiledi.
Son dönemde yaşanan çatışmalar ve saldırılar, Türkiye için stratejik öneme sahip 4 hattın bulunduğu Tovuz şehrine odaklandı. Bu hatlar:
1- Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı
2- Bakü-Tiflis-Kars demiryolu
3- Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki karayolu
4- Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP)
Türkiye'nin hesaplarına ayrıca hem Suriye hem de Libya'da Rusya ile arasındaki örtülü çatışma da dahildir. Bu, Ankara'yı, diğer cephelerde ortaklık dengesini düzeltmek için Güney Kafkasya'da Moskova'nın kafasını karıştıracak bir kargaşa cephesi açmaya azmettirdi.
Geçmişte Sovyetler Birliği nasıl ki Türkiye’nin halkının kimliği nedeniyle Türk gördüğü Azerbaycan’ı Demir Perdenin sınırlarına dahil etmişse, Safevi yönetimindeki İran da tarihi Azerbaycan topraklarını kendi topraklarına katmıştı. Bu toprakların büyük bir bölümünden ancak 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde vazgeçse de Azeri Türkleri hala modern İran nüfusunun çeyreğini oluşturmaktadır. Nitekim Dini Lider Ali Hamaney de Azeridir.
Modern Azeri sorunu, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile başladı. Nitekim İran’ın, Azerbaycanlıların mevcut topraklarına ek olarak, İran’ın kuzeybatısından başkent Tahran’a kadar uzanan kısımları içeren İran Azerbaycanı’nı da geri alarak Büyük Azerbaycan’ı birleştirme emellerinden kaynaklanan endişeleri de o zaman uyandı.
Bu endişelerden hareketle Mollalar rejimi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in babası Haydar Aliyev’in Ebulfez Elçibey’e karşı gerçekleştirdiği darbeyi destekledi. Elçibey’in dış politikası Batılı seküler yönelimi (Margaret Thatcher ve doksanların Türkiye’si ile iyi ilişkiler kurmak) ile öne çıkıyordu. Buna paralel olarak içeride de Azerbaycan’ı birleştirmeyi yani İran Azerbaycanı’nı mevcut Azerbaycan topraklarına katmayı amaçlayan bir ulusal projeyi benimsiyordu. Ancak, İran’ın desteklediği Aliyev de çok geçmeden iç ve dış politikada Elçibey’in siyasi çizgilerini benimsedi. Bunun üzerine İran, Şii Azerbaycan hesabına Hristiyan Ermenistan ile ilişkilerini güçlendirmeye yöneldi.
İran Azerbaycanı konusu, Azerbaycan’ın milliyetçi söyleminde ilk sırada yer almaya devam ediyor. Hatta bazı milliyetçiler, tarihi anavatanın modern İran toprakları içinde kalan güney bölümünün geri alınması gereken işgal altındaki bir toprak olduğunu vurgulamak için Azerbaycan’ın adını “Kuzey Azerbaycan Cumhuriyeti” şeklinde değiştirmeyi öneriyorlar.
Dağlık Karabağ’da son çatışmaların patlak vermesinin ardından, İran’daki Azeri Türkleri büyük gösteriler düzenleyerek rejimden Ermenistan’a karşı savaşan Azerbaycanlı kardeşlerine yardım etmesini talep ettiler. Böylece Tahran kendisini, çatışmanın biriktirdiği bölünmelerin topraklarına sızma olasılığı karşısında buldu.
Bu sürprizle karşı karşıya kalan Tahran, kendini hızla harekete geçmek zorunda hissetti.
Nitekim, Azerilerin çoğunluğu oluşturduğu 4 İran eyaleti Batı ve Doğu Azerbaycan, Erdebil ve Zencan’daki Hamaney’in 4 temsilcisi 1 Ekim’de, Azerbaycan’ı ve Dağlık Karabağ bölgesinin egemenliğini destekleyen bir ortak bildiri yayınladılar. Dağlık Karabağ çatışmaları ile İran kendisini, uzun süredir sınırlarının dışına ihraç ettiği olasılıklarla doğrudan temas halinde buldu. Müdahale ettiği ülkelerde oynadığı sosyal ve mezhepsel bölme kartı şimdi Kafkasya cephesinden kapısını çalıyor. Hem de stratejik genişlemeci projesinin, Suriye’de daralma, Irak’ta gerileme, İsrail-BAE barış anlaşması ile de Körfez’de benzeri görülmemiş bir stratejik dönüşüm ile yüzleştiği bir zamanda.
Türkiye'ye gelince, o da bölgedeki çatışmaların aşırı bir şekilde yayılmasından zarar görüyor. Dağlık Karabağ çatışmasına doğrudan müdahale ederek giriştiği son macera ve çatışmayı kontrol altına almaya ve fitilini çekmeye yönelik uluslararası tepkiler, şu ana kadar Türkiye'nin maliyetli hedefleri ile gerçek kapasitesi arasındaki farkın çok büyük olduğunu kanıtladı. Ankara'nın Kafkasya'daki macerasının, sonuç olarak Akdeniz havzasında Fransa, Amerika ve Mısır, Kuzey Suriye’de Rusya, Libya’da BAE, Mısır ve Rusya karşısında attığı geri adımdan farklı olacağını gösteren hiçbir şey yok.
Türkiye de İran gibi ulusal para biriminin çöküşü ile korkunç ekonomik zorluklardan ve Kovid-19 salgının sonuçları açısından zorluklar yaşıyor ve İran gibi stratejik izolasyona varacak kadar daralan bir dost çevresinden muzdarip.
O da İran gibi rejimin meşruiyetinin ve iddialarının zayıflamasından muzdarip. Türkiye'nin demokrasisinden geriye kalanlar, İran'ın devrimciliğinden geriye kalanlarla karşılaştırılamaz. Bu nedenle demokrasi ve devrimin yerini, Erdoğan ve Hamaney'in konuşmalarını dolduran aşırı popülist söylemler aldı.
Her iki ülke de şiddetli sosyal çatlaklardan, rejimi destekleyen kitleler ile “Erdoğancılık” ya da “Hamaneycilik”de arzu ettikleri geleceği artık göremeyen kitleler arasında yüksek düzeyde kutuplaşmalardan muzdariptir.
Türkiye’de Erdoğancılık kendi siyasi ve partisel çevresinden art arda darbeler alıyor. Bunların sonuncusu, eski başbakan ve muhalif Gelecek Partisi’nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, Erdoğan ve damadını Türk halkının başına gelen bir felaket olarak tanımladığı açıklamasıdır.
İran'da ise sosyal çatışma cenaze törenlerinde yarış biçimini aldı. Kasım Süleymani’ye düzenlenen uydurma cenaze törenine İranlılar, Yeşil Devrimi desteklediği için son yıllarda resmi medyada şarkılarının yayınlanması yasaklanan geleneksel İran müziğinin efsane sesi şarkıcı Muhammed Rıza Şeceryan’a bir cenaze töreni düzenleyerek karşılık verdi. Bu cenaze töreni planlanmış değildi ve kendiliğinden büyük bir gösteriye dönüştü.
İran ve Türkiye’de kapasitelerine rağmen net bir stratejik yönelimleri yokmuş gibi görünen iki rejim bulunmaktadır. Popülerlik ve meşruiyetlerini yeniden kazandıracağı ihtimaliyle umutsuz eylemlere girişmeye duydukları sürekli ihtiyacın onları ifşa ettiği iki rejim.