İnsan hayatında en önemli sorunların başında yoksulluk gelmektedir. Yoksulluk, insan onuruyla ve özgürlüğüyle bağdaşmayan bir kötülük halidir. Rahmet Peygamberi, bütün kötülüklerin kaynağı olan yoksulluk konusunda şu duayı yapardı: "Allah'ım, yoksulluk fitnesinin şerrinden, küfür ve yoksulluktan sana sığınırım."
Yoksul durumda olan insanların gelişmeleri, onurlarını korumaları, hukuk ve ahlak içinde yaşamaları ve akıllarını kullanmaları imkansızlık derecede zor bir şeydir. Fakirlik, hakirlikten başka bir şey değildir.
İnsan onuruyla ve özgürlüğüyle bağdaşmayan yoksulluğun ilahi kaderin gereği olduğu ve insanın yoksulluk gibi musibetlere sabretmesi gerektiğine dair teolojik okumalar ve söylemler, insani gelişmeyi durduran, insanı gerçekçilikten ve akıldan koparan, insanları yoksulluk kötülüğü diyebileceğimiz bir bataklık içinde hayatlarını tüketmelerine yol açan şer sapmalar olarak değerlendirebiliriz.
Yoksulluğu yücelten, onu sabır kavramıyla meşrulaştıran teolojik söylemler, insanlara sürekli olarak dünyayı kötülemekte ve dünya hayatına değer verilmemesi gerektiğine dair endoktrinasyonda bulunmaktadırlar.
Sağlıklı ve gerçekçi bir teolojinin yapması gereken şey şudur: İnsanın sahip olduğu en değerli şey içinde yaşadığı dünya ve hayatıdır. Dünya, sahip olduğumuz evdir. Dünyada, mutluluğa, özgürlüğe, refaha, barışa ve hukuka dayalı bir hayat yaşama hakkımız vardır.
Dünyada hukuka, gelişmeye, özgürlüğe, barışa ve mutluluğa sahip bir hayata sahip olmayı hak olarak görmediğimiz takdirde, dünyada savaşlar, yıkımlar, sömürüler, yolsuzluklar, yalanlar, esaretler, yokluklar ve zulümler egemen olmaktadır.
Yolsuzluklarıyla, hırsızlıklarıyla, sömürüleriyle, çalıp çırpmalarıyla, servet, şiddet ve şehvet düşkünlükleriyle, yalan ve düzenbazlıklarıyla dünyayı insan için yaşanılmaz bir yer kılan kişileri, çeteleri ve güçleri, insanlık ve yeryüzü hak etmemektedir.
İnsanları yoksullaştıran kişiler, kurumlar ve güçler, akıl ve bilime sırt çevirip soygun, hırsızlık ve yağma düzenleriyle insanları cehalete ve sefalete mahkum etmektedirler. Büyük Frederic, bu gerçeği şu şekilde ifade etmektedir: “Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır.”
Yoksulluğu, sefaleti, hırsızlığı ve düzenbazlığı yaratan Allah değildir. Yeryüzündeki yoksulluk ve sefaletin yaratıcısı insandır. Yoksulluk, insan yapımı bir durumdur. Yoksulluğun sorumluluğunu sapkın bir şekilde kader altında Allah’a yüklemek yerine, yoksulluğa neden olan insanların tutumlarını, davranışlarını ve uygulamalarını sorgulayan ve kabul etmeyen bir teolojik okumaya ihtiyaç vardır.
Yoksulluk, insanın insanı istismar etmesi sonucu ortaya çıkan bir kötülüktür. Yoksulluk, ilahi değil, insani bir kötülüktür.
İnsani gelişmişlik, hayata, dünyaya ve insana değer vermekle mümkündür. İnsana, hayata ve dünyaya değer verme sayesinde dünya, insan için yaşanabilir bir yer haline gelebilir, insan mutlu, müreffeh ve hürriyet sahibi bir varlık olarak yaşayabilir.
Teoloji, insanı hayatı doya doya yaşamaya yönlendirmeli ve bu insan için asli değerin hayat ve dünya olduğunu kişinin idrak etmesini sağlamalıdır. İnsanın, hayatın ve dünyanın asli değer olduğunu inkar eden bütün teolojik söylemler ve inançlar, insan için afyondan başka bir şey değildirler.
Dünya, bir misafirhane değildir. Dünya, hayatımızı sürdürdüğümüz evimizdir. Dünya evimizde sürdürdüğümüz hayatın yoksulluk, yokluk ve sefaletle cehenneme dönmesinin hiçbir erdemi ve üstünlüğü bulunmamaktadır.
Yoksulluk, hiçbir şekilde diğer dünyada bir cennete sahip olacağımızın garantisi değildir. Tanrı, hiçbir şekilde yoksulluğu yüceltmemekte, yoksulları kayıtsız şartsız bir şekilde desteklememektedir.
Tanrı, yoksulluğun tarafında değildir. Tanrı adına insanı sömürenler, yarattıkları yoksulluğu kutsallaştırmak suretiyle sömürülerini devam ettirmektedirler. Tanrı, insanlar için en büyük ibadetin çalışmak, üretmek ve mutlu olmak olduğunu söylemektedir.
Tanrı, hiçbir şekilde bir lokma ve hırkayla yetinilmemesini, insanların hep yeniliklerin ve kazanımların peşinde olması için yeryüzüne yayılmalarını ve çalışmalarını istemektedir. İnsan Cuma günü dahil bütün günlerde yeryüzüne yayılıp çalışmak, üretmek ve kazanmak zorundadır (Kuran, 62:9-10).
Hayat, tatil olmadığı gibi, dünyada tatil yeri değildir. Allah’ın rızasını kazanmanın yolu, daha çok çalışmaktan, üretmekten ve kazanmaktan geçmektedir.
Kur’an, insan için çalışmanın dışında hiçbir şey olmadığını söylemektedir (Kuran, 53:39). Yoksulluktan, sabrederek değil, çalışarak kurtulabiliriz. Onur ve özgür insanlar olmak, çalışmak ve varlık yaratmayı gerektirmektedir.
Yoksulluk, kader değildir. İnsanları yoksullaştıracak her türlü tutum, davranış ve uygulama kader değil, küfürdür. İslam Peygamberi, yoksulluğun kader değil neredeyse küfre denk olduğunu şöyle ifade etmektedir: "Nerede ise fakirlik, küfre denk olacaktı."
Cehalet ve yoksulluk, bütün ahlak, hukuk ve akıl dışı kötülüklerin kaynağını oluşturduğu için yoksulluk küfre denk bir duruma karşılık gelmektedir. Kader ve sabır adı altında yoksulluk dayatmasına karşı Cem Karaca’nın Yoksulluk Kader olamaz! Şarkısındaki insan gerçekliğini idrak etmek lazımdır: Sıram gibi sıradağlar
Anam anam derdin mi var?
Yaram yürekte değil ki gelip sarsın yar
Radyolarda şarkılar boş ver diyorlar
Açlıktan verem olana bal ye diyorlar
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir
Ben vatandaş Ahmet'im evkafta memur
Ay sonuna yetmiyor evdeki kömür
Bir kilo et seksen lira tadını unuttum
İnsan gibi yaşamanın adını unuttum
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir
Devlet baba borç içinde sabret diyorlar
Sen de bakkala kasaba borç et diyorlar
Ben onurlu insanım boyun eğemem
Alacaklı ver deyince ödün veremem
Yoksulluk kader olamaz kader değildir
Firavunlar bile böyle zalim değildir