Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Suç ve konuşma sapkınlığı

Fransa’da geçtiğimiz günlerde bir tarih profesörünün radikalizm yanlısı bir Çeçen tarafından boğazının kesilmesiyle yaşananlar, sorumluluğunu yalnızca bu eylemi yapanın üstlendiği korkunç suçun bir parçasıdır. Ancak ne yazık ki sırf suçlu Müslüman olduğu için İslam’ı terörizmle ilişkilendirme konusunda ısrarlara tanık oluyoruz.
Küresel insani çıkmazın ‘dini suç’ veya ‘din adı altında şiddet’ anlamına gelen terörizm kavramının yaygınlaşmasıyla başladığına inanıyorum. Öyle ki terörizm kavramının kökeninin, özellikle din ile hiçbir bağlantısı yoktur.
Bu nedenle siyasi görev ve özel şekilde İslami bir pozisyondan uzak olmayan terörizm kavramı etrafında dönen uyarıları anlıyoruz.
Sorun, kastedilen belirsiz şeyin birçok seçkin tarafından bir tür pasiflik ve teslimiyetle karşılanmasından kaynaklanıyor. En büyük sorun ise Arap ve İslam toplumlarındaki seküler aydınlanma elitlerinin, yöneltilen belirsiz durumun tuzağına düşmeleridir. Bu seçkinler metnin bir şey olduğunu ve yorumların başka bir şey olduğunu bilmelerine rağmen pek çok Arap entelektüel, aynı ilişkiye yöneliyor ya da bu durumu haklı çıkarıyor ve ‘cihat’ çağrısına katkı sağlayan argümanlar sunuyor, ayetin ve vahyin nedenlerini, zikredildiği tarihi koşulları görmezden geliyor.
Dahası, bu vizyonu sürdürüyorlar, kamuoyunun kaynadığı anlarda bunu ilan ediyorlar. Dini bir gerekçe ve katilin psikolojik hastalığı olabilecek gerçekleri
örtbas etmek için bir bahane olarak bu tür suçlar hiçbir tarafın çıkarına değildir.
Terörizm olarak belirlenen tüm faaliyetler, yasalarca cezalandırılır. Ancak bunun özel bir sözlüğe dahil edilmesi, bu dini ve örtülü suçların büyümesini artırdı. Bunun nedeni, bir olayı suç olarak nitelendirmenin, ideoloji ve bilinen çatışma konularını ondan uzaklaştırması olabilir. Oysa terörizm; suç dünyasına giren, suçluyu görev almaya sürükleyen ve onu birey alanından grup alanına taşıyan bir kapsamdır. Suç hakkında konuşmak için bir suçlu gereklidir ve terörizm hakkında konuşmak ise bir grubu, mezhebi, dini ve bu dine bağlı olan kitleleri hedef alır.
Bu anlaşılmazlıktaki rahatsız edici şey, asıl sorunun gerçekliğinden sapması, anlam ve amaçlara kaymasıdır. Nitekim bu duruma karışanlar, kurbanların ‘suçun anlamından bir başka anlam uğruna’ intikam aldıkları diğer suçların ortaya çıkışının çekirdeğini temsil eder.
Birkaç ay önce camilerde ibadet eden cemaat, bir Yahudi tarafından katledildi. Uluslararası söylem, yumuşak bir tonla terörizmin dini olmadığı fikriyle meşgul oldu.
Nitekim durum öyledir, terörizmin dini ve kültürü yoktur. Suç olduğu gerekçesiyle ona karşı direnilmesi gereken bir suç davranışıdır. Toplumlar buna tecavüz, cinayet ve adam kaçırma olaylarında yaptıkları gibi tepki verirler.
Belki de suç kavramına önem veren ve failin dininin ayrıntılarından kaçınan bir uluslararası söylem koduna ihtiyacımız var. Öyle ki bu yöntem iki şekilde etkili olabilir; ilk olarak din ve suç arasındaki ideolojik bağı çözmek için, ikinci olarak da İslam ile terörizm arasında mekanik bir bağlantı olduğunu düşünen Müslüman olmayan başkalarının temsillerini yeniden yapılandırmak için…
Peki bu anlaşılmazlık karşısında elitlerimiz ve kurumlarımız, bu belirsizliği gidermek ve dinleri dünyanın bu zararlı durumundan, bir katilden ve bir kurbandan kurtarmak için ne yaptı?
Yapmamız gerekeni yapmadık. Yapılması gereken birçok şeyin çok azını bile yapmadık. Dinin kullanımını artıran ve kafa karışıklığı yaratan siyasal İslam olgusuna, toplumlarımız olumlu yaklaştı. Bu taraflar, bizi her şeyde geriye götürdü.
Öte yandan okullarımızda ve üniversitelerimizde haksız bir kapatma söz konusu. Dinlerin değer boyutunu ve gençlerin insanlık, iyilik, başkalarına saygı ve akla göre yetiştirilmesine katkıda bulunan insani dini değerlerin yayılmasını henüz göz önünde bulundurmadık.
Okullarımız dini öğretmiyor. Ve bu, yanlış anlama ve dışlanmanın gelişmesinde popüler miras alınan bilginin rolünün yanı sıra düşünür Edward Said’in ‘cahillerin kapışması’ olarak nitelendirdiği duruma katkıda bulunan ciddi bir eksikliğin tezahürüdür.
O halde okullarımızı dinlere, nesnel bir tarihsel incelemeye açmanın ve diyalog, hoşgörü ve kabulle karşılık alan destekleyici ‘değerlere’ odaklanmanın zamanı geldi. Aynı şekilde aydın elitler, İslam hakkındaki kafa karışıklığına ve sapkın söylemlere katılmak yerine rollerini, metin ve yorum arasında farkı ayırmaya, dini metni bağlam ve çerçevesine indirgemeye odaklanmalıdır.
Tarih profesörünün maruz kaldığı şey bir suçtur ve İslam bu suçta ve diğerlerinde masumdur.
Bu çerçevede sadece suç söylemine odaklanmaya çalışalım ve tüm bu suçları, dini kimliğin ayrıntılarından çıkaralım.