Abdulaziz Tantik
TT

Yüzleşme; şahsiyetin oluşumundaki temel saik…

Hayat, kendi seyri içinde eksilterek veya çoğaltarak var oluşa bir dinamiklik katar. Dinamizm, her zaman iyiye ve güzele, doğruya ve hakikate dönük bir yüz taşımaz; çoğu zaman artırma ve eksiltme ile bir fesada da kapı aralar.
Çürüme, yaşamın içinde var olan bir sürecin adıdır. Bu yüzden kaçınılmaz bir şekilde kişiler, bu çürümeden kurtulmanın yolu olarak ıslah ve yenileyici bir duruşu öncelerler. İnsan, doğumdan itibaren çevresel bir saldırıya maruz kalır.
Bu saldırı, iyiye, güzele, doğruya, hakka ve hakikate dair de olabilir. Ama tersi de söz konusu olur; kötülüğe, hırsızlığa, haksızlığa, yalancılığa dair… Tarih bu iki durumun tanığı olarak bolca malzeme sunar.
Peygamberler, içine doğdukları kültürleri olduğu kabul etme yerine, onları ıslah, değiştirme ve yenileme üzerinden canlandırır. Bu tutum, insanlara örnek olarak ‘seçilmiş kişilerin’ ortak bir eylemi olarak her insanı buna yöneltecek bir iradeye sahip olmaya yöneltecek bir tanıklığı içerir.
Tarihsel süreklilik, değişimlerin mevcut olduğu zeminlerin hikâyesidir. Bu hikâye, bize kendi şahsiyetimizi oluşturma konusunda önemli ipuçları verir. Fakat tarihin getirdiklerini eleştiri eleğinden geçirmeden almak, insanı farklı noktalara taşır. Bu yüzden ‘insanın kendisinin ne istediğine dair bir açıklığa sahip olması’ beklenilen bir tavır olmalıdır.
Önemli olan şey, kişinin kendi yüzleşmesini sağlayacak bir temele sahip olmasıdır. Yani bir yöntem ve bakış etrafında bu yüzleşmeler yapılabilir. Yoksa çalakalem ve harcıâlem bir yaklaşımla yüzleşme gerçekleştirilmemeli. Bu da kişinin, anlam arayışının varlığını ve yeryüzünü daha iyiye, güzele ve doğruya taşırken adaleti ve hakkaniyeti bir ilke olarak gözetmeyi içermelidir.
Kişi, mevcut bilgi düzeyi ve bu düzeyin oluşturduğu ilmi düzey ile de bir yüzleşme gerçekleştirmelidir. Böylece oluşturacağı fikri yapıyı sağlam bir zemine kurma imkânı kazanır.
Dünyanın geldiği düşünce düzeyi; kültür, bilim ve teknoloji seviyesi kişinin hayatını direk etkileyecek bir pozisyonu içinde taşır. Bu yüzden bu bilişsel düzeylerle de derin bir yüzleşme kaçınılmazdır.  
Yüzleşmeyi sağlayacak temel katmanın, kişinin hayat, insan, anlam ve Yaratıcı ile yaratılış üzerine kendine mahsus bir bakışı ve bu bakışı belirleyecek olan saf bir yaklaşımın niyet açısından önemini ortaya koyarken, bu yüzleşme sürecini bilgi, olay, olgu, durum ve şey ile ilişkiyi nötr/kodlanmış yargılardan bağımsız bir tutum üzerinden yapması elzemdir.
Bir şeyin iyi veya kötü, doğru veya yanlış oluşuna aynı uzaklıkta olduğu zaman sahici bir bakış geliştirme imkânı doğar. Peşin yargılar üzerinden doğru ve yanlış ortaya konulamaz. Ortaya konulan doğru ve yanlış ise yüzleşmenin esasını teşkil etmez! Çünkü doğru, hak, hakikat ve gerçeklik tabiatı gereği kendisini bu saf tutum ve niyete belli eder.
Yüzleşmenin seyri ve başlangıç noktaları da yüzleşme kadar önemlidir. Nereden başlayacağınız yüzleşmenin seyrini ve gücü ile derinliğini işaret eder. Bu yüzden doğru adımlar bize yüzleşmenin güzelliği ile buluşmayı sağlar.
Yüzleşme, bir şeyi reddetme değil, bilakis o şeyin eksik ve zaaflarını giderme, varsa yanlış kullanımını açığa çıkartarak onu asli hüviyeti üzere işlevsel kılmaya matuf bir eylemdir.
Yüzleşme açısından şu noktayı da işaret etmeliyim: tarihsel süreklilik açısından daha önceleri doğru olan şey; eğer doğruluğu şartlarla mücehhez ise başka bir durumu, eğer doğruluğu şartlardan bağımsız ise başka bir durumu işaret eder.
O yüzden doğru, hak, hakikat, iyilik, güzellik, adalet ve feragat etme gibi temel ahlaki karakteri oluşturan erdemler, kire, pasa ve çamura bulanmış olsa da kendisini, kendisine talip olana gösterir. Yüzleşme, işte bu kendisini göstermeyi sağlayacak iyi niyet ve safiyeti taşımayı zorunlu kılıyor.
Yüzleşme; öncelikle kişinin kendisi ile yüzleşmesidir.
Bu yüzleşme, iyi niyet ve safiyet bağlamındaki ilk adımı önceler. Elde ettiği bu saf bakış üzerinden kendisi için oluşturulmuş veya kendisinin tarihi birikim üzerinden oluşturduğu yaklaşım biçimini, değerlerini, tavır ve davranışlarının temel kodlarını rikkat ve dikkat ile hesaba çekmesidir.
Ayrıca onları sahici bir zeminde eleştiriye tabi kılarak onların üzerindeki fazlalıkları veya eksiklikleri tespit ederek zaaflarını giderdiğinde kendi karakterini sağlama alacak bir yüzleşmeyi sağlar.
Yüzleşmeye kendisi ile başlayan kişi, yeni yüzleşmelerin kapısını aralar.
Kişisel yüzleşme, kişiye, yeni bir bakış, yeni bir yöntem ve yeni bir düşünce zemini kurar. Böylece diğer yüzleşmelere yönelik nasıl bir yöntem ve ilerleme üzerinden gerçekleştireceği konusunda ona rehberlik eder.
Bu temel gerçeği ıskalayan kişiler, yüzleşme yapıyorum diyerek kendisine dikte edilen farklı kültürlere bağımlı olmayı ve davranış kodlarına esareti yüzleşme adına kabullenir. Bu kabullenme ise yüzleşmeyi geçersiz kılar.
Bu konuda dikkatli olunmadığı zaman diğer yüzleşmelerde yanlış bir yöntem ve bakış üzerinden gerçekleştirmeye zemin oluşturarak büyük bir yanılgıya neden olur. Modern tarih müslüman zihin açısından tam olarak böyle tezahür etti…
Tarihi eleştireceğim derken, modern bakışın esareti altında kendi değerleri ile yabancılaşmayı kolaylaştıran bir tutumu öncelikli bir hedef haline dönüştürdü. Yüzleşmedeki bu ters orantı, her yüzleşme safhasında da geçerliliğini koruyacaktır. Dikkatlerden kaçırmamak gerekli…
Kişi, içine doğduğu kültür ile yüzleşmelidir ki bağımsızlığının üzerine kendi şahsiyetini inşa edebilsin ve kendi ayakları üzerine durabilmeyi öğrensin... Kültür, kişinin var oluşunu anlamlandıran ve ona davranışlar bütünlüğü sağlayan bir yapıdır.
Eğer kişi, kendisinden, tavırlarından, yapıp ettiklerinden rahatsız ise bu kültürün kendisine yüklediği veya dikte ettiği şeylerden teşekkül ise yüzleşme kaçınılmaz olacaktır. Burada da ‘aşağılık duygusu’ üzerinden bu yüzleşmeyi yapmama iradesi belirleyici olmalıdır.
Bağımsızlık, yukarıda ifade ettiğimiz gibi saf bir bakış ve iyi olana dönük olmalıdır. Anlam içermeyen yüzleşmelerin sağlıklı sonuçlar vermediği açıktır.
Kişi, tarihi ile yüzleşmelidir. İnsan, kendi yüzleşmesini yaparken doğal olarak kendi tarihi ile yüzleşmeyi gerçekleştirir. Bilinmelidir ki tarih; mütegalliplerin ürettiği ve kurguladığı bir geçmiştir. Bu yüzden hakikate ve doğrulara ulaşmak için tarihi ile bir yüzleşmeyi gerçekleştirmesi şattır.
Tarih ile yüzleşme kişinin kendisi ile yüzleşmeden daha derin ve daha geniş bir konu olduğu için ikinci sıraya yerleştirildi. Bu da bizim şahsiyetimizin bağımsızlığı açısından temel bir yaklaşımdır. Tarihi kimin yazdığı veya yazdırdığı önemlidir.
Tarihten bize kadar aktarıla gelen şeylerin, sabit, ilke ve değer ile ilişkisi kadar değişkenliği ve etkileşim içinde var oluşu önemlidir. Tarih ile yüzleşme, hala işlevselliğini ve değerini muhafaza edecek olan boyutunu geleceğe taşımak, atılması gerekli olan var ise onu da cesaretle ayıklamak ve atmaktır.
Tarih ile yapılan bu yüzleşme gerçek anlamda bir şahsiyetin kurulmasının temelini inşa etmede temel öğedir. Yani kişisel yüzleşme, tarihsel yüzleşme ile itmam ve ikmal edilir.
Her insan, belirlenebilir ortamlara doğar. Bu belirlenen ortamlar, her zaman sağlıklı zeminler olmaz. Tarih buna şahittir. Sürekli, ıslah ve yenileme ihtiyacı hep duyulur.
Bu noktada toptan ret ve toptan kabul yüzleşmeyi imkânsız kılan özelliklerdir. Bir yüzleşme, ret ve kabul dışında bir yaklaşım ile yapıldığı zaman sağlıklı sonuçlar doğurur. Amaç, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalıdır.
Kişi, değer yargıları ile bir yüzleşme yapmadan doğru kararlar alma konusunda ciddi zaaflar taşır. Bu yüzden içine doğduğu ve eğitim sürecinde kendisine dikte edilmiş, davranışların sağlıklı bir analizini ve yeterliliğini yüzleşme ile sağlamalıdır.
Kişi, içine doğduğu kültürün düşünce yapısı ile ve dünya görüşü ile bir yüzleşme gerçekleştirmeli ki, neyi alıp neyi terk etmesi gerektiği konusunda bir açık görüşe sahip olsun...
Bağımsız kurduğu şahsiyetini sağlamlaştırma ve evrensel ölçekli bir bakışa ulaştırması için gerekli olan düşünsel yüzleşme asıldır. Bu seviye ile birlikte kendi düşünce sistematiği dışında kalan kültürlerle sağlıklı bir ilişki kurma zemini oluşur.
Bir kültür ve düşünce üzerinden kurulan dünya görüşü belirli bir tarihi süre ile aşınmaya uğrar. Kültürlerin, düşüncelerin ve dünya görüşlerinin tarihsel geçerliliklerinin sürekli sağlamasının yapılması elzem ve bu ancak yüzleşme sayesinde yapılabilir.
Tarihsel tortudan kurtulmak ve tarihin önünü açmak, geçmişin karartıcılığından kurtulmak ve geleceğin aydınlığına ulaşmak için zorunlu bir eylemdir.
Yüzleşme, bu aşınmayı giderme, zaaf ve eksiklikleri tespit ederek kirlenmeyi sağlayan unsurları devre dışı bırakarak sağlam ve sağlıklı bir zemine kavuşmasını önceleme adına yapılmalıdır. Bu eylemi ise anlam ile buluşmayı her şeyin önüne koyan kişiler yapar ki bu kişiler, her tarihsel dönemde aza tekabül ederler. Bugün ise daha da az olana işarettir.
Kişi, kendi kültür ve düşüncesinin dışında kalan kültür ve düşüncelerle de sahici bir yüzleşmeyi yapmadan sağlam bir şahsiyet ve bilinç üretemez. Bu yüzden kendi dışındaki kültür ve düşünce birikimini doğru bir şekilde öğrenmeli ve onunla yüzleşme esasa taalluk etmelidir.
Yüzleşmenin tek şartı sahiciliktir, safiyettir, iyi niyettir… Bu da kişiye saf bir bakış kazandırır. İşte yüzleşme  süreçleri bu saf bakış üzerinden yapılmalıdır.