Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Beyaz Saray’ kazanmak, korona ve barış planının elinde

Hiç şüphe yok ki ABD başkanlık seçimleri, çeşitli hususlar nedeniyle her zaman özel bir öneme sahip. Bu hususlar ise ilk olarak, dünyanın en güçlü ülkesindeki seçimlerin, güçlü şekilde ve temelden etkilediği dünya siyasetini belirlemesi ve ikinci olarak, bu politikaların, Beyaz Saray’ı yönetecek olan kazananın siyasi özelliklerini yansıtması şeklinde ifade edilebilir.
Gelecek salı günü yapılacak seçimlerin, adaylar Donald Trump ve rakibi Joe Biden arasındaki rekabet konuları açısından en net seçim olduğu belirtilebilir. Bu çerçevede şu iki manşete dikkat çekilebilir: “Dünya genelindeki toplam ölüm sayısının yaklaşık beşte biri olarak, 220 binden fazla ABD’liyi öldüren koronavirüsün önüne en çok kim geçebilir? Bu açık ve ilan edilmiş manşet, bir ölüm kalım meselesi olarak ABD vatandaşları için güçlü bir rekabet alanıdır.
Görünmez ve sessiz olan manşet ise Başkan Trump’ın başlattığı ve İsrail lehine şu ana kadar nitel adımlar attığı barış planının geleceği ile ilgili. Bize göre bu, seçimleri her zaman İsrail lehine bir yatırım alanı haline getiren ABD’deki İsrail lobisinden kimin kazanacağı ve kimin daha fazla destek alacağı için belirlenen bir manşettir. İsrail’in, bir adaya desteğini kazanma ya da kazanmama sürecinde büyük ölçüde belirleyici bir faktör olduğu hususunda genel bir fikir birliği ve kabul mevcut.
Elbette adayların televizyon münazaralarının Ortadoğu meselesine herhangi bir önem vermediğini kaçırmadık. Ancak bu, bu konunun hiçbir şekilde değersiz olduğu ve Ortadoğu’daki çatışma meseleleriyle ilgili ABD başkan adayının tavırlarının belirleyici bir faktör olmadığı anlamına gelmez. Tam tersi bir durum doğrudur ve başkanların seçim zaferi tarihlerinin seyri bunu kanıtlamaktadır. Bununla birlikte özellikle de ABD vatandaşlarının şu anda iç problemleriyle her zamankinden daha fazla meşgul olduğu göz önüne alındığında Ortadoğu meselesinin etkisi, ‘sergileme ve gizleme’ arasında değişiyor.
Seçimlerin, ABD vatandaşları açısından ilk anlamıyla başlayalım: Bu özel seçimlerde, ulusal güvenlik neredeyse koronavirüs ile mücadele etmek ve ABD halkını virüsten kurtarmakla sınırlı hale geldi. Bu durumda, Trump’ın, kazanırsa virüsü ortadan kaldıracağına söz verirken, ikna kabiliyetinin zayıf olduğunu görüyoruz. Zira başlangıçta gerekli özeni göstermediği için virüs riskini şiddetlendirmekle suçlanıyor. Salgın, bu politikaların sınırlamaları ve başarısızlığı karşısında gazeteciler tarafından politikasına yönelik sert eleştirilere tanık olduk.
Trump’ın koronavirüsü yok etme sözü üzerine kullandığı ifadelerin aksine, rakibi Biden’ın yüksek tavanlı bir öneride bulunduğuna tanık oluyoruz. Öyle ki kazanması halinde tüm ABD’lilere virüse karşı ücretsiz bir aşı sağlama sözü verdi. Bu müzayedede bilim ve ekonomi üzerinde aynı anda oynayan büyük ve cazip bir çekicilik görüyoruz. Bir başka deyişle, ABD’nin güçlü ve yılmaz ülke imajını yeniden tesis etmek üzere bir aşı bulmayı vaat ediyor. Zira virüs, onları kuşattı, zayıf ve yoksul ülkelerden daha çok kurban vermelerine neden oldu. Öte yandan ABD’liler, herkes için ücretsiz aşı vaadiyle gıdıklanıyor.
Rakipler arasındaki fark, Trump’ın virüse karşı koymadaki performansının, bu yola hizmet etmemesi ve verdiği sözlerin güvenilirliğini garanti etmemesidir. Biden ise inanılırlığı ABD halkının kendisine ve koronanın neden olduklarına bağlı olan yapıcı bir söyleme başvurdu. Nihayetinde de herkes için ücretsiz aşılar hakkında konuştu. Gerçekte ülkeler bu amaçla rekabet ediyor ve aşıya ulaşmak, ilaç piyasasına hakim olmak ve mümkün olan en yüksek karı elde etmek için istekliler. Bu tür bir konuşma ise, gerçeği küçümseyici görünüyor.
Adaylar arasındaki ikinci rekabet konusu ise ABD’deki İsrail lobisiyle olan bağları aracılığıyla İsrail tarafından belirleniyor. İsrail’in Trump liderliğindeki ABD barış planından elde ettiği şeyi, önceki hiçbir ABD başkanı başaramadı. Değerlendirmeleri inceler ve Trump’ın faaliyetini takip edersek de son haftalarda planın hız kazandığına tanık olacağız ve bu konunun ABD seçim savaşına dahil olduğunu göreceğiz. Ayrıca Trump’ın İsrail’e kendisine destek vermesi için sunduklarını kolaylıkla göreceğiz.
Aynı şekilde Trump, onu adım adım ortaya koyarak barış planı hususunda akıllı davrandı. Arap ülkelerine, planla ilgili olarak aynı seferde baskı yapılmadı. Çünkü İsrail’e, tüm damlaları tek bir başkanlık döneminde sağlamak istemedi. Plan ilk döneminde başladı ve seçimleri kazanırsa ikinci döneminde de bitecek. Bu noktada İsrail’in, başlattığı barış ve iş birliği anlaşmalarını devam ettirmek için seçim kampanyasında yanında durarak Trump’ı ödüllendirmesi ve hayatta kalmasını sağlaması gerekiyor. Bu özel meselede, Trump’ın pozisyonu Biden’dan daha güçlü. Öyle ki ikinci olarak radikal İslam karşıtı kanattan baskı görüyor. Bu da, barış planının donma veya geri kayma tehditleriyle tanımlanabileceği anlamına geliyor. Elbette ki bu, Biden’ın İsrail çıkarlarına düşman olduğu anlamına gelmiyor. Ancak sorun şu ki, İsrail’in hayalleriyle başa çıkması, Trump’la olduğu kadar kolay olmayacak.
Elbette bu iki özel faktöre, yani koronavirüs baskısı ve barış planındaki tavırlara ek olarak zaman zaman patlayan ve net bir şekilde ortaya çıkan etnik faktör olan bir başka meseleye de değinmek gerekiyor. ABD’nin yakın vadede etnik bomba tehdidiyle karşı karşıya olduğu da ortaya çıktı. Aynı şekilde bu yılki olaylara dayalı olarak ise Trump’ın siyahların oyunu kaybedebileceği söylenebilir.