Memun Fendi
TT

Işık saçan bir kandil

Bu yılki Mevlid-i Şerif kutlamalarını, cumhurbaşkanı, medyası ve basını ile Fransa’nın Peygamber Efendimizi hedef alan çirkin davranışlarının damga vurduğu bir ortamda geçirdiğimizden, içimde onun hakkında bir yazı yazmaya yönelik büyük bir coşku hissettim. Amacım, ne Fransa Cumhurbaşkanına ne de basınına karşılık vermek değil, her zaman Hz. Muhammed’in nuruna dokunan bir Müslüman olarak ondan bahsetmektir. Hz. Muhammed’in nuru, irfanı kesin delillere üstün tutan müminlerin izlediği yolun gayesidir. İrfan ile “Yüce katımızdan kendisine ilim öğretmiştik” ayetine yaklaşan bilgiyi, doğruluğunu kabul etmek için zihinsel veya fiziksel kanıta ihtiyaç duyulmayan kalp bilgisini kastediyorum. Kalpleri O’nun aşkına dalmış olanların büyük bir kısmı için bu, Kuran ve Peygamber Efendimizin şahsında temsil edilen ilahi nurdur; “Allah'a, Resulüne, indirdiğimiz nura, Kuran'a iman edin. Allah, işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır.” Allah, Resulü ve indirdiğimiz nur. Buradaki nur, karanlık katmanları ortadan kaldırarak kurtuluş yoluna ileten hidayet nurudur; “Ey peygamber! Unutma ki biz, seni şahit, müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle bir davetçi ve ışık saçan bir kandil olarak.”
Onun mesajı, şimdi ve burada ona inananlara değil, tüm insanlık içindir. "Tüm" kelimesinde, evrensellik veya zamansal açıdan ne sonsuz ne de sınırlı olmayan, nur üstüne nur olan Allah’ın nuruyla parlayan iki zaman ve mekan boyutu vardır.
Şüphesiz hidayet ışığı tüm dünyaya yayılacak ama insanların çoğu bunu bilmiyor. Müslümanlar olarak, hidayet ışığının kendilerine ulaşmadığı kişilerin bizi üzen söz ve eylemlerinden rahatsız olmamalıyız. Çünkü onlar kutlu ışığın henüz ulaşmadığı farklı bir dünyada ve manevi boyuta yaşıyorlar. Güneşin ışıkları her yere aynı zamanda ulaşmaz. Birkaç saniyeye varan zaman farkları vardır ve hidayet dünyasında kozmik saniye birkaç yıla denk olabilir. Bu nedenle bizim yolumuz hoşgörü yoludur. Rabbimizin “Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” ayetinde buyurduğu gibi Peygamberimiz, hidayet ve rahmet için gönderilmiştir. Şiddet ve hoşgörüsüzlük için değil. Ayet gayet açıktır; Allah kullarına rahmetli ve merhametli olmasaydı, bizlere peygamberlerin sonuncusu sevgili Peygamber Efendimizi göndermezdi. Dolayısıyla, rahmet ve merhamet, özellikle de bilmeyenlere merhamet, dinimizin özüdür. İnsan, bilmediğinden değil bildiğinden hesaba çekilir.
Burada bilmeyenler ile Muhammedi nurun kendilerine ulaşmadığı kişiler kastedilmektedir. Bu da, onlara karşı katı ve merhametsiz değil merhametli ve şefkatli olmamızı gerektirir. Allahü Teala, bazı şeyleri sahip oldukları önemden dolayı insanlara bırakmayıp kendisi üstlenmiştir. Örneğin Kuran’ı Kerim’in muhafazası gibi; “Şüphesiz zikri (Kuran'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da elbette biziz”. Yine aynı surede Allah şöyle buyurur: “Seninle alay edip, ilahi mesajı küçümseyenlere karşı biz sana yeteriz." Yani Allah, peygamberi ile alay edenlere yeter. Bu, şüphesiz Kuran’ın bir emridir, dolayısıyla Müslümanlar kafalarını bununla meşgul etmemelidir. İlahi mesajı ve Resulullah’ı korumak, insanların değil Allah’ın işidir. Bu ikisini yüceliklerinden dolayı Allah insanlara bırakmamıştır.
Dolayısıyla bilmeyenlere ya da hidayet nurunun kendilerine ulaşmadığı kişilere karşı Resulullah’ı korumaya ve onlara karşı koymaya çalıştığımızda, Allah’ın işine karışmış oluyoruz. Bu coşku ve gayret özünde övgüye değer olsa da, insanların bu konudaki idrak ve bilinçleri sınırlıdır.
Fransa gibi bir ülkenin cumhurbaşkanının İslam'ın ve Müslümanların haklarına bu şekilde saygılı olmadığını görmek acı verici. Bununla birlikte, Cumhurbaşkanı Macron ve ülkesi ne kadar önemli olursa olsun Avrupa’nın ışıklar başkentine hidayet nuru henüz ulaşmamış olabilir. Macron, Hz. Muhammed’in ve mesajının nuru hakkındaki gerçeği bilmediği için halen karanlıkta olabilir. Bu ise daha önce belirttiğimiz gibi bizim karışmamamız gereken bir husustur. Allah tek başına Resulünü ve kitabını koruyabilir.
Öfkemizi dillendirdiğimizde olayı olması gerekenden farklı bir yerde konumlandırmış oluyoruz. Bu öfkeyi ve nedenlerini anlıyorum ama Resulullah, yeryüzü ve üzerindekiler Allah’a dönene kadar dünya için hidayet ışığı olmaya devam edecektir. Onun ışığı bir kandil gibi insanlığa yol göstermeyi sürdürecektir; “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ama kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır”. Burada kafirler ile bu nurun ve Allah’ın güzel ahlakı tamamlamak için Resulüyle gönderdiği mesajın özünü bilmeyenler kastedilmektedir. İyi bir Müslümana gelince, o şiddet ve öfkenin değil, güzel ahlakın vücut bulmuş halidir.