Son olarak Avusturya’nın başkenti Viyana’daki büyük bir sinagogu, ondan önce de diğer Batılı ülkelerdeki kiliseleri (sonuncusu Fransa’nın Nice şehrindeki kiliseydi) hedef alan terör saldırılarından, DEAŞ veya el-Kaide terörünün ya da bununla lekelenen kimselerin, kurbanlarının kim olduklarıyla ilgilenmedikleri, umursamadıkları anlaşılıyor. Söylemek istediğim, bu saldırıların amacının, Batı ve Doğu’da DEAŞ’a karşı baskılara katkıda bulunan Batılı hükümetlerden doğrudan intikam almak olmadığıdır. Aksi takdirde bu terör, herhangi bir askeri ya da güvenlik hatta resmi kurumu hedef alırdı. Avrupa’nın farklı bölgelerinde, ABD’de hatta Arap ve İslam ülkelerinde gerçekleşen tüm terör eylemeleri için de aynı şey geçerlidir. Bu terör eylemlerinin hedef aldığı kesim, çoğu zaman barışçıl ve silahsız kesimdi. Hiçbir inanç ya da millet bundan kaçamadı. Camiler, kiliseler, sinagoglar ve Şiilerin anma ve yas törenleri, terör eylemleri istisnasız hepsini hedef aldı.
DEAŞ ve onun yörüngesinde yer alanların düzenlediği başta Viyana saldırısı olmak üzere Avrupa, Doğu, Müslüman ve Hristiyan ülkelerindeki terör saldırılarının nihai amacının, Batı ile Doğu arasındaki çatışma ateşini canlı tutmak olduğunu düşünüyorum. Çünkü çatışma ortamı, varlıklarının gizli nedeni, katalizörü ve hayat iksiridir. Devamlılıklarının güvencesidir. Destekçilerini ve sempatizanlarını çoğaltmak için verimli bir ortamdır. Daha önce bir vesileyle bu terörist hareketler ile Batı ülkelerindeki aşırı sağ arasında ortak çıkarlar ve yazılı olmayan bir mutabakat olduğunu söylemiştim. İkisi de birbirinden beslenir, birinin yükselişi kaçınılmaz olarak diğerinin de yükselişi anlamına gelir. Bu nedenle, Batı ülkelerindeki aşırı sağcı ırkçı partilerin, Batı ülkelerinde DEAŞ tarafından işlenen terör olaylarından ilk yararlananlar olduğunu görürüz. Bu, DEAŞ ve diğer aşırılıkçı İslami hareketler için de geçerlidir. Aşırı sağ liderlerin söylemleri sertleştikçe, Müslüman azınlıkları kısıtlayan kanunları hayata geçirmeyi başardıkça, dinleriyle alay ettikçe veya İslam ülkelerine dönmelerini talep ettikçe, Müslümanlara ait aşırılık yanlısı ve terörist hareketlerin konumu güçlenir. Müslümanlar ile diğer din mensupları arasında var olduğunu iddia ettikleri ezeli çatışma teorilerini destekleyecek kanıtlar elde ederler.
Viyana ve başka yerlerdeki bu terör olaylarının arkasındaki kişilerin kötü niyetlerinin ve amaçlarının İslam ve Müslümanları desteklemek olmadığının en büyük kanıtı ve aldatmacası, bu terörist grupların, terör eylemlerinin Batı ülkelerindeki Müslüman azınlıklar ve durumları üzerindeki olumsuz etkisinin oldukça farkında olmalarıdır. Zira terör olaylarının sayısındaki artış, Müslümanlara karşı daha fazla kısıtlama, kurumları üzerindeki gözetim ve denetimleri sıkılaştıran daha fazla yasanın çıkarılması anlamına geliyor. Son günlerde, Fransa ve diğer bazı Batılı ülkelerde olduğu gibi.
Terörist hareketler, gerçekleştirdikleri her terör eylemine Batı ülkelerindeki barışçıl Müslümanları hedef alan talihsiz olayların eşlik ettiğinin farkında. Buna rağmen terör saldırılarını nicelik ve nitelik olarak geliştirmeye ve artırmaya devam ediyorlar. Bazılarının bu şüpheli terörist grupların arkasında duran ya da en azından onlara, şüpheli hareketlerine ve terör eylemlerine göz yuman gizli aktörlerden bahseden komplo teorisini tercih etmesine ve inanmasına yol açan şey de budur.
TT
Viyana'daki terör saldırısının amacı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة