Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Hayali Cemaatler: Gerçekten daha tehlikeli gerçek!

Hayali Cemaatler, Benedict Anderson’ın yazdığı, Mısırlı araştırmacı Halid Fehmi’nin ise “Paşanın Tüm Adamları” başlıklı önemli tezinde yoğunlaştığı halini sunduğu bir kitaptır.
‘Vatansever’ söylemlerde denildiği gibi, modern ulusların hiçbir zaman kan, din, dil ve kültür gibi kadim bağlardan oluşan doğal uluslardan olmadığı kanaatindeki Anderson, bu milletlerin hayali olduğunu öne sürüyor ve şöyle diyor:
“Üyeleri arasında doğrudan temasın olduğu ilkel köylerden daha büyük tüm toplumlar hayali cemaatlerdir. Bu nedenle, toplumlar gerçek ve hayali olarak değil, hayal ediliş tarzına göre ayrılır.”
Anderson, bu ideal ya da hayali ulusal kimlik hissini yaratanın 4. yüzyıl sonlarındaki kapitalist modernite olduğunu, ‘tek bir okuyucu kitlesi’ yaratan matbaa ve yayınların yaygınlaşmasının şehirler ya da köylerde konuşulan dil çokluğunu ortadan kaldırdığını söylüyor. Bunun modern devlet otoritesini pekiştirme yönünde niteliksel bir gelişme olduğunu ekliyor. Nitekim, baskı yoluyla tek bir dili okuyanlar, hayali bir ulusal topluluğun temelini teşkil ediyor.
Anderson, ortak bir kamu bilinci oluşturmaya katkıda bulunan üç ‘modern’ kurumun nüfus sayımı, ulusal haritalar tasarlamak ve ulusal müzeler kurmak olduğunu söylüyor. Teori özetle bu şekilde. Bir de şu garip tablo üzerine düşünün:
Arnavut asıllı Avusturyalı bir genç nasıl olur da Iraklı sözde “Halife” uğruna Irak ve Suriye rejimlerini yıkmak için DEAŞ’a katılmak ister?
Hani şu “Suriye Emiri” ile çekişip ihtilafa düşmüş Mısırlı liderleri Eymen Zevahiri’den ayrılan Halife uğruna!
O Mısırlı da Afganistan’da ya da yakınlarında bir yerde yaşıyor...
Zevahiri Mısırlı ama Afganistanlı “Emiru’l Mü’minin” Molla’ya biatlı!
Yani anlayacağınız o ki bir grup aşırılık yanlısı Peştun çetesine liderlik ediyor...
Cevabı belki de, Anderson’ın ortaya attığı, nihayetinde zihinlerde vuku bulan ve sonra da bizzat şahit olduğumuz ‘hayali cemaatler’ teorisinde bulabiliriz. Yani aslında hayal ürünü olan bu teori, daha sonradan gerçek bir varlığa dönüşüyor; iki ayak ve iki bacağıyla eksiksiz bir vücuda sahip olarak koşuyor, havayı soluyor ve hayatın sıcaklığıyla kıpır kıpır bir kıvama geliyor.
Buradan hareketle hayal gücünün zorbalığından bahsedilebilir. Aslında hepimiz birer hayal gücü ürünüyüz.
Bu muhayyileden, abartılı bir tarihsel soruna dönüşen siyasal İslam’ın “hayali cemaati” nasıl gerçeğe dönüştü.
Nasıl meydana geldi? Onu şekillendiren özne kim?
Kahramanları veyahut terk edenleri edenleri kim?
Gidişatı ne yönde ve ne istiyor?
Bu hastalıklı ve sahte fanteziler, bir avuç tarihçi ile teorisyenler arasındaki teorik tartışmalardan ibaret değil. Bunlar aynı zamanda ölüm, cinayet ve sabotaj planları.
Arnavut kökenli Avusturyalı bir gencin DEAŞ’a uzanan hikayesi de bunun kanıtı.