Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Biz ve Başkan Biden

Joe Biden’ın yaşına ve tecrübesine sahip bir adam, objektif olarak yakın bir zamanda ABD Başkanı olacağını tahmin etmemizi sağlayan bir sicile sahip.
Yarım yüzyıla yakın bir süredir sürekli çalışan bu ısrarcı politikacının, kariyeri boyunca tavırlarında ve pragmatik kişiliğinde direndiğini, uluslararası ilişkilerde bir ansiklopedi ve referans olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Her biri altı yıllık olmak üzere altı kez Senato’ya seçildi. ABD’nin dış dünyayla ilişkileri ve sorunlarıyla ilgilenen Dış İlişkiler Komitesi’nin başkanıydı ve Ortadoğu meselelerinde bir aslan payına sahip.
1990’da Başkan George H. W. Bush’tan bu yana ABD Başkanı olan, dünyadaki en deneyimli ve bilgili ABD’li politikacı ile karşı karşıyayız. Bu önemli bir konudur, zira Arap bölgesi, bölgedeki önemli alanların stratejik ilişkileri de dahil olmak üzere sorunlar bakımından karmaşıklık gösteriyor. Biden’in 27 Ocak 2015 tarihinde ABD taziye heyetine başkanlık etmesi ve Kral Selam’a taziye iletmesi kararı verildi. Daha sonra o dönemde Başkan Barack Obama, Hindistan ziyaretini yarıda keserek heyetin başına geçmişti. Obama, geniş ve çeşitli bir heyete eşlik ederek ilişkilerin niteliğini ve önemini dile getirdi. Her biri önceki ABD yönetimlerini temsil eden senatörler John McCain, James Baker, Brent Scowcroft, Condoleezza Rice ve Stephen Hadley de heyette yer aldı.
Suudi Arabistan karşıtı bir medya organın, demokrat bir başkanın gelişiyle ilişkinin gerileceğini yaymaya çalışmasının aksine bana göre durum tam tersi olacak. Aynı sözler, Donald Trump’ın başkanlığa gelişinde Riyad karşıtı bir gündem benimseyeceğine ilişkin olarak da söylenmişti. Beklediğimiz üzere yüksek çıkarlar ve uzun tarih, kısa sürede kendini gösterdi. Başkan Trump ile iyi ilişkiler tekrar etti. Bu bağlamda Riyad’ın geçmiş dönem başkanları açısından şanslı olduğundan bahsetmiyorum. Riyad daha çok önemi, rolü ve konumu açısından değer kazanıyor.
Başkan George H. W. Bush, 1990’larda Kuveyt’i işgal ettiğinde ve bunun, kalıcı bir işgal olacağı söylendiğinde Saddam Hüseyin ile mücadele ederek Suudi Arabistan ve kardeşleriyle muazzam bir konuma sahipti. Bill Clinton’un tavrı, daha sonra Saddam’ı caydırmak üzere askeri iş birliğini destekleme açısından önemliydi ve Bosna savaşını sona erdirmek için Suudi Arabistan ile iş birliği yaptı. Daha sonra George Bush geldi. 11 Eylül terör saldırıları olayında Suudi Arabistan ile ilişkilere yönelik sabotajın başarısız olması için yönetiminin tavrını belirledi. Biden ise, son dört yılda Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasında yaşanan çekişmeler nedeniyle Riyad ile ilişkileri geliştiren başkan olabilir.
Seçilmiş başkan ve uluslararası ilişkiler uzmanı Biden, dünyadaki önemli bölgesel güçlerin kendisiyle iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Suudi Arabistan’ın rolü ise bölgede istikrarın sağlamlaştırılmasında ve İslami arenada son derece önemli. Son Paris olayları da büyük güçleri, Avrupa Birliği’ni (AB) ve ABD’yi öfkelendiren kışkırtıcı bir rol oynayan diğer İslam ülkelerine kıyasla dünyanın İslam dünyasına liderlik etmek için Suudi Arabistan’a ihtiyacı olduğunu gösterdi. Suudi Arabistan, ABD dış politikasında küresel enerjinin rolü alanında bugün son derece önemli.
Joe Biden’ın ABD başkanlığını kazanmasıyla ve Beyaz Saray’a girmesiyle yeni, gizemli, önemli ve muhtemelen tehlikeli bir aşamaya gireceğimiz hususunda bize bilgi veren birçok durum mevcut.
Washington’un politikasının ‘İran ile uzlaşı, Yemen’de, insan hakları meselelerinde Suudi Arabistan’a karşı duruş, Müslüman Kardeşler’in Körfez ve Mısır’a karşı düşmanca tutumunu benimseme’ ile keskin yönlere kaydığına dair çok şey söylendi.
Peki Biden, saygın bir başkan olacak mı veya Oval Ofis’i yöneten başka bir ekip mi olacak? İlerleyen günlerde bunları da ele alacağım.