Hazım Sağıye
TT

Önceliğin akrabalığın olduğu, ideolojinin sonlarda yer aldığı yerler

Mevcut Etiyopya ihtilafında, gözlemcilerin dikkatini çeken birçok nokta var. Bunlardan biri de söz konusu ülkedeki Marksizm-Leninizm hikayesidir. 1974’te Mengistu Haile Mariam ve Derg adındaki subay arkadaşlarının İmparator Haile Selassie rejimini deviren askeri darbesi gerçekleşti. Yeni rejim, birbirini takip eden kanlı tasfiyeler sonra çok geçmeden Marksizm-Leninizm’i benimsedi. Sadece bir yıl sonra, Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) kuruldu ve o da en başından itibaren Marksist-Leninist olduğunu deklare etti. Ne var ki, bu ideolojik ortaklık iki taraf arasındaki çatışmanın yoğunluğunu bir nebze olsun azaltmadı. TPLF en başından rejimi “etnik gruplar sorununu” çözememekle suçladı ve ona karşı 1991’de devrilmesinde önemli bir rol oynayan amansız bir savaş yürüttü.
TPLF’nin etnik gruplar sorunundan anladığı ise, Amharalı yoldaşların kontrolündeki Addis Ababa’daki merkezi yönetime karşı Tigrayların haklarının muhafazasından ibaretti. Mengistu rejimine karşı savaşan bir diğer Marksist –Leninist taraf, Eritre Halk Kurtuluş Cephesi idi. Söz konusu grup, Eritre’de dağlık kesimlerde yaşayan Hristiyanlar ile sahil bölgesinde yaşayan Müslümanlar arasındaki ittifak sonucu 1972 yılında kurulmuştu. Ertire’nin batısındaki Müslümanları temsil eden “Eritre Kurtuluş Cephesi- Devrim Konseyi’ne rakipti. İkincisi muhafazakar bir gruptu, ancak yine de Marksist rejime karşı Marksist Eritre Halk Kurtuluş  Cephesi’nden daha uzlaşıcıydı.
Yine bu sırada, 1977-78 yıllarında, o dönemde Marksist-Leninist olduklarını ilan eden iki ülke, Etiyopya ile Muhammed Siad Barre liderliğindeki Somali arasında "Ogaden Savaşı" yaşandı. Savaşın nedeni, iki ülkenin Ogaden bölgesindeki hak iddialarıydı. İki taraf arasında uluslararası toplumun müdahalesiyle ilan edilen barış anlaşması, Çin Sovyet veya 1978-79 Vietnam-Kamboçya çatışmalarını durdurmakta başarılı olabildiği kadar başarılı oldu.
Bu örneklerde ideolojik seçimlerin bir diğer ortak yönü, ideolojinin etkisiz olmasıdır. Bunun nedeni, bir grubun kendi çıkarları söz konusu olduğunda ideolojik unsurun seçimlerde ikincil bir rol oynamasıdır. Söz gelimi, Angola’nın Portekiz sömürgeciliğine karşı yürüttüğü ve 2002 yılına kadar sömürgecilik karşıtı cepheler arasındaki iç savaşla devam eden çatışmalarda Angola Halk Kurtuluş Hareketi, ideolojik olarak Sovyetler Birliği Marksizm-Leninizm’ni tercih etmişti. Angola'nın Tam Bağımsızlığı İçin Ulusal Birlik (UNITA) ise, Çin milliyetçiliğini vurgulayan Maoizm’i seçmişti. Bu ayrılığın sırrı, ilkinin Ambundu etnik kökenini temsil ederken, ikincisinin Ovimbundu etnik kökenini temsil etmesiydi. Halk Kurtuluş Cephesi Sovyetler Birliği ve Küba’nın desteğini aldığı için, UNITA da Çin ve aynı zamanda o dönemde Güney Afrika’daki Apartheid rejiminden destek istedi. Sovyetler Birliği’nin 1991’de çökmesinden sonra Angola Halk Kurtuluş Cephesi Marksizm-Leninizm’den vazgeçti.
Zimbabve’de ( o dönem adı Rodezya idi) 1961’de Joshua Nkomo reformcu Zimbabve Afrika Ulusal Birliği'ni (ZAPU) kurdu.1963’te ise Robert Mugabe, Markisizm-Leninizm eğilimli “Zimbabve Afrika Ulusal Birliği- Yurtsever Cephesi”ni (ZANU) kurdu. Nkomo Ndebele kabilesini temsil ederken, Mugabe Shona kabilesini temsil ediyordu. Bu iki kabile, Zimbabve halkının çoğunluğunu oluşturuyorlar. Ancak, küçük bir kabile olan Ndaw kabilesi mensubu Marksist- Leninist Ndabaningi Sithole 1975’te yoldaşı Mugabe’den ayrılarak kendi grubunu kurdu.
Sudan Halk Kurtuluş Cephesi, 1983’te kuruldu. Kuruluş amacı, ülkenin güney bölgesinin Hartum yönetiminden bağımsızlığını kazanmasıydı. Batı medyasının “merkez sol” olarak tanımladığı örgüt, Güney Sudan’ın bağımsızlığından önce ve sonra Dinka ile Nuer kabileleri arasında patlak veren kanlı çatışmalara tanık oldu.
Bununla ilgili daha birçok örnek verilebilir. En ünlüleri de eski Güney Yemen Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği ve komünizm gölgesinde Afganistan’ın şahit olduklarıdır.
Güney Yemen’de, Şabva ile aralarında eski bir ittifak bulunan Abyan şehrinden olan devlet başkanı Salem Ali, Radfan, Yafa ve ed-Dali şehirlerinden olan “yoldaşları” ile anlaşmazlığa düştü. Zira yoldaşları Marksizm’in Sovyet yorumunu benimserken Salem Ali 1978’de idam edilmeden önce Çin-Maoist yorumunu benimsemişti.
Aynı çatışma, farklı isimler ve başlıklar altında 1986’da bir kez daha patlak verdi. Çok sayıda kanın dökülmesine, sosyalizmin ve onunla birlikte Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin yıkılmasına yol açtı.
1967’de "Afganistan Demokratik Halk Partisi" olarak adlandırılan Afgan Komünist Partisi birçok bloğa bölündü. Bunların en önemlisi, Peştun ve kırsal kökenlilerin çoğunlukta olduğu Nur Muhammed Terakki liderliğindeki Khalq (Halk) Partisi ile Babrak Karmal liderliğinde şehirli kesimleri içeren Parcham (Bayrak) Partisi idi. Birincisi daha aşırılık yanlısıydı. İkincisi ise Muhammed Zahir Şah’a boyun eğmekle suçlanıyordu. İki taraf arasındaki çatışmalar ve buna bağlı olarak Sovyetlerin de parmağı olduğu infazlar ve zehirlemeler yaygınlaştı. Bütün bunlar, Sovyetler Birliği’nin askeri müdahalesini dolaysıyla da komünist rejimin çöküşünü hızlandırdı.
Bu deneyimler ve benzerleri, mezhepsel, etnik veya bölgesel olsun geniş akrabacılık (nepotizm) sisteminin güçlü ve etkili olduğu toplumlarda ideolojinin ne kadar az etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Bu toplumlarda etkin olan nepotizm ve kabileciliktir. Daha genç kuşağın oyalandığı fikirler ve ideolojiler ise kendilerine ancak listenin sonlarında yer bulabilmektedir. Bu, bazılarının kendileri hakkında söyledikleri ve inanmamızı istediklerine karşı bize, güçlü bir bağışıklık kazandırmaktadır.